mert araba kullanırken tabelalara dikkat ediyordum ve merte çaktırmadan ara ara aynura ismini yazıyordum. mert gibi dikkatli birinin cep telefonumu sormaması, almaması garip gelmişti. biraz daha ilerlerken mert arabayı kenara çekti ve benim olduğum tarafa doğru yürüdü. kapımı açıp kolumdan tuttu ve arabadan beni indirdi. "mert ne yapıyorsun?" diye sorduğumda güldü. sonra çantamın içinden cüzdanımı alıp geri kalanları arabada bıraktı. "mert neler oluyor?" dediğimde güldü "beni hiç yanıltmıyorsun defne. muhtemelen aynura veya meriçe seni kaçırdığıma dair mesaj attın. ayrıca geçtiğimiz yollardaki tabela bilgilerini de paylaştığını varsayıyorum ki bu benim tam da istediğim şey olurdu. burası kör nokta. kamera yok. şimdi arkadaşımın getireceği arabayla biz yola devam edeceğiz. o da bizim arabayı alıp seni çok daha başka yerlerde aramalarına sebep olacaktır. "dediğinde mertin telefonumu neden almadığını da anlamış oldum. zekası hep benim önümdeydi. şimdi ne yapacaktım? onlar beni bambaşka yerlerde ararlarken ben bambaşka bir yerde olacaktım. boğazıma doğru heyecan ve korkudan dolayı bir sıvının yükseldiğini hissediyordum. ya beni bulduklarında her şey için çok geç olursa? mert gerçekten de yıllarca bana oyun mu oynamıştı? nasıl hiç hissettirmeden bu kadar zekice oynayabilirdi ki? ruhu gerçekten de kötü bir adam mıydı? mertin kolumdan tutup beni ara bir yola doğru sürüklemesiyle düşüncelerime ara verdim. yolda karşıdan bir araba yaklaşıyordu. yanımıza geldiğinde içinden genç biri indi ve "her şeyi konuştuğumuz gibi ayarladım. kendine dikkat et."dedi sontra bana dönüp hafifçe gülümsedi "dilerim çok mutlu olursunuz." dediğinde ağzımı açıp öfkemi ondan çıkaracaktım ama mertin tuttuğunu unuttuğum elimdeki baskıyla birden ona döndüm. mert arabanın yolcu kapısını açıp beni bindirdi. sonra da sürücü koltuğuna kendi geçti. camı açıp "çok teşekkür ederim. bu iyiliğini defne de ben de unutmayacağız"dedi ve gaza bastı. o an anladım ki; o çocuk mertin beni kaçırdığını bilmiyordu. o ikimizin beraber kaçtığını sanıyordu. hırsla merte döndüm ve "nasıl bu kadar iyi bir yalancı olabildin? o çocuğu da kandırdın değil mi?" diye sorduğumda gülümsedi. "sana söyledim. ben bir şeyi istiyorsam öyle veya böyle alırım güzelim." dediğinde "senden bugün nefret etmeyi öğrendim."dedim."sen benim olduktan sonra istediğin kadar nefret edebilirsin." dedi. sustum. can çok haklıydı mert gerçek anlamda hasta ruhlu bir adamdı. "birine ait olmak bedenen ya da bir imza ile olmaz. kalplerin ve ruhların birleşmesiyle olur. o yüzden hiçbir zaman senin olmayacağım mert." dedim. "görürüz" dedi mert. artık konuşacak gücüm kalmamıştı. beni bulmaları için sadece dua edebilirdim. o yüzden uykuya sığınıp yaşadığım bu kabustan kaçmak istedim. gözlerimi kapatıp uykunun kollarına kendimi bıraktım.
havalandığımı hissettiğimde gözlerimi hafifçe açtığımda mertin beni kucağına aldığını anladım. onun o iğrenç ellerinin bana dokunmaması için hızlıca gözlerimi açıp kucağında çırpındım. "uyandım beni indirebilirsin. kendim yürüyebilirim."dediğimde güldü. uyandığının farkındayım ama evimize seni kucağımda sokmak istiyorum."dedi. kusacaktım evimiz mi? dedi. cehennemin demeliydi bence ama onu kızdırmaya gelmezdi. zor da olsa sustum. eve bile bakmadım. anladığım tyek şey müstakil bir dağ evi olmasıydı. etrafta kimse yoktu. yardım diye bağırsam sesimi kimse duymazdı. ama belki hasta olduğuma inandırırsam merti eve ya doktor getirmek zorunda kalırdı ya da beni hastaneye götürmek zorunda kalırdı. her iki durum da benim için kaçış sayılabilirdi. bunu etraflıca düşünüp iyi bir plan yapmalıydım. sonunda kapıdan içeri girdiğimizde yanan şöminenin yaydığı sıcaklıkla şaşırdım. "biri daha mı yaşıyor bu evde?" diye sorduğumda "hayır defne. sadece önceden buraya gelip şömineyi ben yakmıştım. hatta odunu azalmıştır şimdi odun atacağım şömineye."dedi. beni yavaşça yere bıraktı. "nasıl beğendin mi?"diye sorduğunda "güzelmiş ama ömür boyu burada yaşamak istemezdim."dedim. mert de yanıma gelip hafifçe yüzüme dokundu ve "merak etme, bana aşık olduğunda burada yaşamak için bir sebebimiz kalmayacak"dedi. mutlaka bir planım olmalıydı. mert çok zekiydi. onu inandırmak kolay olmayacaktı. bu yüzden zaman benim için çok önemli olacaktı. mertin bana güvenmesini sağlamalıydım.ama nasıl? narsist bir kişiliği vardı ve inandığı bir şeyin dışında herhangi bir şeye onu inandırmak güçtü. ayrıca takıntıları vardı ve bu takıntılarından kurtulmak için de ilaç kullanıyordu. en azından mert olayı bana böyle anlatmıştı. acaba doğruyu mu söylemişti? içimde kuşku oluşmaya başladı. ya ilaç kullanmıyorsa? ilaç kullanmıyorsa cinsel bir birleşmeye beni zorlar mıydı?kafamda beni tedirgin eden o kadar çok soru oluşmuştu ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kimsesiz yürek
Romancetamamlandı! kimdik biz seninle? dost? sevgili? eş? karanlığın sabahla buluştuğu kısacık zaman dilimlerinin isimsiz kahramanlarıydık belki. içimi en çok acıtan da; senden bahsederken artık hep -di'li geçmiş zaman dilimleri kullanıyor olmak. çünkü sev...