evlilik mi?

68 4 0
                                    

odamın kapısı tıklatıldığında gelenin çağatay olduğunu biliyordum. bunu bilmek için dahi olmaya gerek yoktu. aslında biraz tedirgindim çünkü insanın yattığı oda mahremiymiş gibi hissettiriyordu. her ne kadar çağatayı karşı cinsimmiş gibi görmesem  de gece olmasının da etkisiyle biraz utanmıştım. "efendim çağatay"dediğimde "defne eve geldiğimizde telaşla unutmuşum. sen yolda uyurken ben yol üstündeki bir avm'ye girdim. sana çok olmasa da temiz birer ikişer çift kıyafet aldım. iç çamaşırlarını görevli kız seçti ben yaklaşık boy ve kilonu tahminen verdim. ama kıyafetlerin benim zevkim. yarın dışarı çıkar ihtiyaçlarına göre alış veriş yaparız. bir de sana yeni bir telefonla hat satın aldım. hepsini kapının yanına bırakıyorum. alırsın." dediğinde sizden olgun bir erkeğin hayatınızı nasıl kolaylaştırabileceğine tanık olmuştum. hemen kalkarak kapıya koştum ve kaçıncı kez olduğunu sayamadığım teşekkürlerimden birini daha söyledim. saçlarımı karıştırıp "önemli değil avukat hanım. belki sonra bir konuda uzmanlığına ihtiyaç duyabilirim. duş almak istersen odandaki banyodaki her şey temizdir." dedi ve arkasını döndü. arkasından "iyi geceler"dedim. elini sallayarak "sana da ufaklık"dediğinde içimde güven duygusuyla odama girdim. paketlerdeki eşyaları dikkatlice poşetlerden çıkardım. iç çamaşırındaki ayrıntıyı düşününce ne kadar ince fikirli biri olduğunu tekrar anlamıştım. iç çamaşırları rahat ve pamuklu şekildeydi. ölçüleri de bana uyuyordu. kıyafetleri çıkardığımaya başladığımda ilk pijama takımı çıktı ve işin doğrusu minnie mouse şeklinde baskısı vardı. bana ufaklık derken gayet ciddiymiş. bir iç çamaşırı yakımını ve pijamaları yatağın üzerine koyup diğer günlük kıyafetleri tek tek dolabıma yerleştirdim. çünkü sadece iki elbiseydi torbadan çıkan. yüzümde kocaman bir gülümsemeyle küçük çiçek desenleriyle süslenmiş elbiseye hayran hayran baktım. sonra üzerimdeki kirden ve yaşadığım acı verici deneyimin etkilerinden biraz da olsa kurtulmak için banyoya girdim. küvet olayı bana göre değildi pek. boşa harcanan suya çok üzülürdüm. o yüzden çekmecelerden bulduğum temiz life vücut jeli döküp yıkanmaya başladım. saçlarımı da yıkadıktan sonra duştan çıkıp kurulandım. lazer epilasyon yaptırdığım için bir kez daha kendimi kutlarken dolaplardan bulduğum temiz havluyu bedenime sardım. yine hiç açılmamış bir diş fırçası ve macunu bulduğumda nergis hanımın işinde ne kadar dikkatli ve titiz olduğunu anladım.  dişlerimi fırçaladıktan sonra boş bardağa diş fırçamı koydum. aynanın önüne özenle konulmuş tarak, vücut losyonunu görünce inceliğin bu kadarına bu kadarına da pes dedim. ama büyük bir memnuniyetle onları da kullandım. kendimi dinlenmiş ve yenilenmiş hissederek banyodan çıkıp odama girdim. yatağın üzerindeki iç çamaşırı ve pijamayı giydim. ruhen de bedenen de iyi bir uykuya hazırdım. yatağa yattığımda bugünden sonra hayatımın her anlamda iyi yönde değişeceğine inanıyordum. belki de hayatımıza giren yanlış insan yoktur, yollarımızın kesişmesinin bir anlamı vardır. belki de benin yolumla kesişen yanlış olduğunu düşündüğüm insanların benim yolumla kesişmesinin nedenine odaklanmalıyım. belki de bunlar doğru tercihler yapmamı sağlayacak olan işaretlerdir. ve hayatta hiçbir şey nedensiz değildir. zihnimde hayatımızda yanlış insan yoktur, çok şey öğrendiğimiz insan vardır düşüncesiyle de uyuya kaldım.  

sabah uyandığımda huzurlu olduğumu hissettim. ben babasının küçük kızı değildim artık. ne kadar zaman zaman içimdeki çocuk korksa da artık biliyordum hayatının iplerini bir şekilde elinde tutması gereken kişi bendim. kimsenin korumasına muhtaç olmadan bunu yapmalıydım. dün düşündüğüm şey bana sabah daha da mantıklı gelmişti. mert ve canla karşılaşmamın bir nedeni vardı. mert takıntılı biri olabilirdi. hatta sanırım narsisizm ve sadizm de kişilik özelliklerindendi. ama onunla yaşadıklarımı doğru okumalı ve hayata daha pozitif bakmalıydım. bu hayat benimdi ve yaşadığım her şey bana aitti. bu yüzden geçmişime de şimdim gibi sahip çıkmaya karar vermiştim. merti affetmeyecektim ama hayatımı da elimden almasına izin vermeyecektim. bunun için bir  yol bulmalıydım ve sanırım çağatay bu yolu bulmamda bana yardımcı olabilirdi. yataktan kalkıp banyoya girip rutin işlerimi yapıp dün yerine koyduğum çiçekli elbiseyi ona uygun alınmış çorapla giydim. banyoda saçlarımı tarayıp kendime güvenim gelmiş bir şekilde mutfağa doğru yürümeye başladım. iyi bir kahvaltı ve kahve güne iyi başlamanın anahtarıydı bence. bu yüzden çağatayla bana sıkı bir kahvaltı hazırlamaya karar verdim. mutfağa girdiğimde ufak tefek ama enerjik yaşı 40 gibi gösteren bir kadınla karşılaştım. şaşkınlıkla bağırdım. sonra da bağırdığım için utandım. "ayy, boş bulunup bağırdım. kusura bakmayın. sanırım siz nergis hanım olmalısınız. ben defne. çağatayın iş arkadaşlarından birinin kızıyım. kısa bir süre çağatayın misafiri olacağım."dedim gülümseyerek. nergis hanım da gülğmsedi ve "evet ben nergis. memnun oldum kızım. bir şeye ihtiyacın olursa çekinme tamam mı?" diye sorduğunda "tamam"dedim. o da memnun olmuşçasına gülümsedi. "ayrıca işinize gösterdiğiniz özene hayran kaldım. evde her ince ayrıntı düşünülmüş. emeğinize sağlık gerçekten. ayrıca evde size yardımcı olabileceğim bir şey varsa zevkle yardım etmek isterim. sanırım kahvaltı hazırlıyorsunuz yardım edeyim mi?"diye sorduğumda "sağol kızım ama işlerimin kendine göre bir sırası var ve alıştığım düzenle yaparsam daha çok rahat ederim. ayrıca çağatay oğlumun yeri gönlümde ayrıdır. ben elli yaşındayım ve hiç çocuğum yok. o bana evlat gibidir."dediğinde nergis hanımın gözlerindeki şefkati görmemek imkansızdı. yaşını hiç göstermediği için yaşına biraz şaşırdım. ama ona belli etmedim. "peki nergis abla. nasıl istersen."dedim sıcak bir şekilde ve mutfak masasına oturup çağatayın aldığı telefonu incelemeye başladım. annem ve babamın benimle konuşabileceği yeni hatlarının numarasını almadan onları arayamayacağım için şu an sadece telefonun özelliklerine bakıyordum. çağatayın "günaydın"diyen sesiyle telefondan başımı kaldırıp masaya yaklaşan çağataya baktım. "günaydın" dedim gülümseyerek. "nergis sultanım nasılsın? hiç ses vermiyorsun? yoksa defneyi mi kıskandın kız? senin üstüne gül koklar mıyım ben?"dedikçe nergis abla kıkırdamaya başladı"ah deli oğlum benim. senin neyini kıskanayım ben? senin turşunu mu kurayım? hem sevdim ben defne kızımı hanım hanımcık."dediğinde gülüşüm dudaklarımda dondu kaldı"abla sen bizi yanlış anladın. çağatay bana bir konuda yardım ediyordu sadece"diyebildim. "aşk olsun sultanım. defne benim tipim bile değil. sen ne zaman benim şeker kız candy misali kızlarla takıldığımı gördün? hem biliyorsun ben biraz vahşi kızlardan hoşlanıyorum."dediğinde dünkü çağataydan ne kadar farklı bir çağatay vardı karşımda. ayrıca çağatayın dediklerine üzülsem mi sevinsem mi bilemedim ama kadınca bir içgüdüyle çağatayın beni çekice bulmamasına bozulmuştum. "öyle diyorsanız sizin bileceğiniz iş ama çağatay istersen bir göz doktoruna görün. bu kızın neresi cici kız gibi. her yerinden kadınsılık akıyor."dediğinde yanaklarım kıpkırmızı oldu. "aman abla. o bana emanet. bilirsin ki ben emanetlerime hep sahip çıkarım."dediğinde çağatay, nergis abla gülümsedi "eğer çalarsa aşk kapını oğlum aşkın önüne koyduğun hiçbir set aşkın önünde duramaz." dedi. ben de gülümseyerek "ablacım ben de çağatayı erkek gibi görmüyorum ki. cinsiyetsizmiş gibi geliyor bana."dediğimde nergis abla "tövbe tövbe. o ne biçim laf kız. aslan gibidir benim oğlum. onun olmak için kendini sunan kaç kızı sonradan yaptığın şeye pişman olursun diye geri çevirdi benim oğlum biliyor musun sen? erkek gibi görmüyormuş. ben sana sonra hatırlatırım bu sözünü ama"dediğinde kayın valide moduna geçiş yapan nergis ablaya gülmeden edemedim. "tamam abla. hatırlat lütfen."dedim. "neyse kızlar, benim için yaptığınız kavga bittiyse karnım zil çalıyor. artık kahvaltı mı yapsak?" dediğinde çağatay, nergis abla "geç oğlum otur. defne sen de çay koy kızım bardaklara."dedi. her şey tekrar normale dönmüştü. kahvaltımızı huzurlu ve sessiz bir şekilde yaptık. sonra en azından masayı kaldırmaya yardım etmek istedim. ama nergis abla sadece bulaşıkları lavabonun içine koymama izin verdi. çağatayla salona geçtiğimizde "çağatay babamla bugün görüşebilir misin? yeni hat almışlar mı öğrenebilir miyiz?"diye sorduğumda "tabi ki öğrenirim. hatta yeni numaranı veririm. seni ararlar."dedi eski ağır abi kişiliğine geri dönerek. üzerinde bir tişört ve altında eşofman altı vardı. tişört güçlü bedenini sarmıştı. bu kıyafetle en fazla 27 yaşındaymış gibi duruyordu. merakla "kaç yaşındasın?"diye sordum "30. ya sen?"diye sorduğunda "24 ama yakında 25 yaşında olacağım"dedim. "gerçekten de ufaklıkmışsın"dediğinde sinirle "bence ben ufak değilim artık sen yaşlanmışsın"dedim. gözlerinin yosununda tehlikeli bir ışık yandı ve "demek yaşlıyım öyle mi?" diye sordu "evet öyle"dedim. "o zaman bu yaşlı adamdan kaçabilirsen iyi olur yoksa yaşlılar neler yapabiliyormuş öğrenmek zorunda kalırsın" diyerek bana doğru gelmeye başladı. ben de çığlık atarak "saçmalama çağatay"dedim. "çabuk özür dile benden."dediğinde hala gülüyordu. ağır abi tavırları mı demiştim? sözümü geri alıyorum. şu an karşımda intikam ateşiyle yanan bir çocuk vardı sanki. o üstüme geldikçe ben de koşmaya başladım. biraz arkamda kalınca "bence sen yaşlı olduğunu kabul et. şimdi nefes nefese kalacaksın. nefesin beni yakalamaya yetmeyip egon zedelenecek diye çok korkuyorum."dediğimde "defneeeee, gel buraya sana göstereceğim nefessiz kalmayı"dediğinde ben ceylan gibi sekerek ondan kaçıyordum. "istersen burada biraz dinlenip sana avans vereyim. yaşlıya hürmet etmek gerekir."dediğimde dudakları şeytani bir şekilde yukarı kıvrıldı. "biliyor musun küçük ceylan tecrübe neden önemlidir?" diye sorduğunda "neden?"diye sordum. "senin gibi tecrübesiz ceylanları avcının kendi istediği yöne yönlendirip dikkatini dağıtıp zavallı ceylanın kendini avcıya teslim etmesinden dolayıdır. ve küçük ceylanım yolun sonunda ben varım." dediğinde sırtımı sert bir zemine çarpmıştı. arkama hafifçe döndüğümde çalışma odasının cam duvarlarından biriyle çağatayın arasına sıkışıp kalmıştım. o zafer kazanmış bir edayla dibime kadar girip camla kendi arasına beni iyice sıkıştırdı ve "ne diyordun? nefesimi mi kesecektin? şu anki pozisyonda nefesimi kesebileceğin bir sürü hareket var ama yaşın bunları bilmeye yetmez sanırım" dedi alayla. onun bu alaycı tavrı beni sinirlendirdi ben de iyice dudaklarına doğru yaklaşıp "bir iki hareket bilecek kadar tecrübeli olabilirim"dedim hafif kısık bir ses tonuyla. bir an dudaklarıma takılı kaldı bakışları ben de fırsattan yararlanıp dizine sert bir tekme attım. bu hareketi beklemediği için boş bulunup sendeledi ve dizini tutup "ne yapıyorsun kızım sen ya?" dediğinde "nefesini kesiyordum"dedim gülerek ve o bacağı ile uğraşırken yanından geçip gittim mutfağa. aslında içim acımıştı biraz. o yüzden nergis abladan buz isteyip çağatayın yanına gittim. koltukta oturup bacağını koltuğa uzatmıştı. elimdeki buzu sakince tekme attığım yere koydum ve "barışalım mı?"diye sordum. "çocuk muyum ben senin gibi küsecek?"dediğinde "değilsin tabi"dedim gülerek. sonra da "bir an saçmaladım sana tekme atmamalıydım. özür dilerim" dedim. "neyse ki yüce gönüllü biriyim. özrünü kabul ediyorum"dediğinde ikimiz de gülüyorduk. "defne çok özel değilse mertle ne oldu? anlatmak ister misin?"diye sordu. ben de bu konuyu çağataya anlatıp ona ne yapmam gerektiğini sormak istediğim için "sorun değil. hatta beni dikkatlice dinleyip bana yardımcı olursan daha çok mutlu olurum"dedim. mert ve canla tanıştığımız ilk andan itibaren yaşadıklarımı çağataya anlattım. bazı yerlerde yüzüm kızarsa da ondan hiçbir şeyi saklamadan anlattım. beni bölmeden dikkatlice dinledi. "ve sonunda mertten o benzinlikteyken kaçmayı başardım. gerisini de sen biliyorsun."diyerek son sözümü söyledim. çağatay ciddi bir ifadeyle yüzüme bakıp "mertin sakladığı bir yanı olduğuna hep inanmıştım ama anlattıkların sakladığından çok daha fazlası olduğunu gösteriyor. bak defne, kendi hayatını hiç kimsenin koruması olmadan yaşama hakkına sahipsin. bunu istemekte çok haklısın. ama mert normal biri değil. canın da çok sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. hepsiyle tek başına mücadele edemezsin. bu kadın olduğun için değil. adaletli ve iyi bir insan olmandan ötürü. mert kötülük yapabilir ve bu onu rahatsız etmez ama sen kötülük yapmazsın. bu yüzden de çevrende seni koruyacak insanlara ihtiyacın var. bu bir zayıflık değil tam tersi bu senin gücün. yani şefkatli ve adaletli yüreğin ve sana değer veren insanların olması."dediğinde bu açıdan olayları hiç düşünmediğimi fark ettim. "peki ne yapmalıyım? eğer canın şirketinden istifa edersem ona yüklü bir para ödemek zorundayım." diye sorduğumda biraz düşündü ve "bunu dert etme. ben canın şirketinde çalışmaman için gerekeni yapacağım."dediğinde "hayır çağatay. benim için o parayı ödeme. kendimi çok işe yaramaz hissederim."dedim. "merak etme defne, ben iş adamıyım. çıkarımı korumayacağım bir adımı atmam. sen ticaret hukukuna hakimsin. benim de ticaret hukukundan anlayan bir avukata ihtiyacım var. benim özel avukatım ol. tasarımcılarımdan biriyle ilgili şirketi sıkıntıya sokan bir durum var ama tasarımcımızın suçu yok. bu davayı alır ve kazanırsan borcunun yarısına karşılık gelir. diğer yarısını da yine davalarımızda bize yardım ederek ödeyebilirsin. bu sırada ben de mertin hapse girmesi için elimden geleni yaparım."dediğinde bu benim açımdan çok büyük bir fırsattı. "elimden geleni yaparım. ve çok teşekkür ederim çağatay"dediğimde gülümsedi ve "sana dedim, kimseyi yarı yolda bırakmam. buna küçük kız çocukları da dahil"dediğinde muzipçe, çakmak çakmak olduğuna emin olduğum gözlerimi gözlerine çevirdim"çok naziksiniz amcacığım"dedim. sadece kafasını sallayıp güldü. "ben hazırlanıp neler yapabileceğimi araştırayım önce."deyip ayağa kalktı. 

kimsesiz yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin