çığlık

118 7 2
                                    


endişeyle aşağı inmeye başladım. kurtarıcı gördüğüm can şu an bana on başlı canavar gibi geliyordu . zaten hassas bir kızdım, bu yüzden korkusuz davranamıyordum. merdivenin son basamağını inmiş on başlı canavarımla beni ayıran son engel olan kapının önüne gelmiştim. bundan sonrası kaçınılmaz sondu. kapıyı derin bir nefes çekerek açtım. canı elinde motorcu kaskıyla siyah ve büyükçe bir motora dayanmış halde bulmuştum. aslında canın motor kullanmasına şaşırmadım. çünkü o tam da öyle bir tipti. sınırlarını sonuna kadar kullanmayı sevecek, rekabetçi bir tip. beni gördü ama yerinden bir milim dahi oynamadı. eliyle gel işareti yaptı. hayatı boyunca insanların isteklerini yerine getirmekte sakınca görmeyen o uyumlu yanım hemen kendini gösterdi ve cana doğru yürümeye başladım. yanına gelince yaslandığı motorundan doğruldu. elindeki kaskı hiçbir şey demeden kafama taktı. sonra motorunda duran diğer bir kaskı kendine taktı. ben ne yapacağımı şaşırmıştım. hayatımda hiç motora binmemiştim. tanrım annem görse kalp krizi geçirirdi. babam konusunda yorum bile yapmak istemiyorum. can motoruna bindi ve bana "atla, çok sinirliyim ve bu halde evinizin önünde konuşmayalım istersen" dedi çok soğuk bir sesle. tamam can zaten sıcak kanlı bir insan değildi ama bu ses tonuyla konuştuğunu da hiç görmemiştim. gerçekten bana çok kızmıştı. bu yüzden onu daha fazla sinirlendirmek istemediğim için dediğini yaptım. motorun arkasına bindim. "sıkı tutun bana" dedi. kollarımı beline sardım. kitaplarda olduğu gibi utanmamıştım. ya da aşırı heyecanlanmamıştım. ayrıca motora binince eskisi kadar korkmadığımı da fark ettim. motor hareket edince ilk başta biraz sendeledim ama sonra kendimi topladım hemen. ona daha da sıkı sarıldım. can biraz hızlanınca motorla gitmekten keyif bile almıştım. on dakika sonra can motoru sahil kenarında durdurdu demek isterdim ama maalesef çocukların olmadığı bir çocuk parkının önünde durdurdu. yavaşça motordan inip parka doğru yürümeye başladım. arkamdan da can yürüyordu. bankların oraya gelince oturdum ve cana baktım. o da yanıma oturdu. gerginliği devam ediyordu. sessizce onu bekledim. beklerken de merak etmesin diye anneme mesaj attım. can birkaç dakika sonra konuştu. "bu gün seni eve mert bırakmış." dedi. "evet servisi onun yüzünden kaçırdım ve o da beni eve bırakmak istedi." dedim. "madem bir arabada onunla yalnız kalabilecek kadar ona güveniyordun ne sikime beni bu işe karıştırdın kızım. doğru söyle merti kullanıp bana yaklaşmaya mı çalışıyorsun? eğer öyle bir şey yaparsan senin canını yakarım. kimse beni kullanamaz." dedi haykırarak. duyduğum şeyi gerçekten duymuş muydum? beni onu ağına düşürmeye çalışan biri gibi mi gördüğünü anlatmak istemişti? ayrıca benimle konuşurken küfür mü etmişti? can sertti, soğuktu, umursamaz gibi görünürdü ama böylesine aşağılık kelimeler kullanacak biri değildi. bence bana bu kadar kızmasında başka sebepler vardı. ona kırılsam da belli etmemeye karar verdim. "ne oldu? çok gerginsin. bence bana patlamanın altında başka bir sebep var ama bana söylemiyorsun." dedim. pis bir kahkaha attı. "neden? benim için sana kızamayacağım kadar değerli olduğunu mu düşünüyorsun? eğer öyle düşünüyorsan kötü haberlerim var canım. benim için çok anlamlı değilsin. bir çıkarım olduğu için sana yardım ediyorum ve karşılığını alma günü geldiğinde de hiçbir şeyi umursamadan istediğimi alacağım." yaşadığım hayal kırıklığını anlatamam. tamam onun beni önemsediği için yanımda olmadığını biliyordum. nedenini bilmediğim bir durumdan dolayı ona ait olmamı istiyordu. ama gene de bu kadar da değersiz olduğumu düşünmemiştim onun için. kalbim nefesime ağır gelmeye başladı. gözyaşlarım gerçekten de sicim gibi sessizce yanaklarımdan süzüldü. kendime engel olamayarak zar zor konuşsam da "neden? ben bu kadar değersiz biri miyim? ya da sevilmeyecek kadar kötü?" dedim. bana baktı. "sen, kendin için ne yaptın bu güne kadar? eminim bu okulu bile sırf annenler mutlu olsun diye kazanmışsındır. ya da öğretmenlerin çizdiği mükemmel öğrenci kalıplarından dolayı kurallara uymuşsundur veya ders çalışmışsındır. söyle defne bunları yaparken gerçekten keyif aldın mı? yoksa görevini başarıyla tamamlamanın verdiği iç huzurla yaşamaya mı alıştın?" sorduğu sorularla dondum. herkes ailesini mutlu etmek için ders çalışmaz mıydı? bunun neresi yanlıştı ki? yüzümdeki şaşkınlığı görünce haklı olduğunu anladı. "işte sen bu yüzden benim için çok değerli olamazsın. çünkü kendini bile tanıyamayacak kadar kalıplara sıkışmışsın." dedi derin bir nefes vererek. benimse bütün güvenlik duvarlarım yıkılmıştı. kendimi kimsesiz hissettim bir anda. evet bazı şeylerin eksik kaldığını biliyordum kendimde. ama bu kadar da kaybolmuş olamazdım.  yoksa olur muydum? tanrım ben gerçekten kimdim? bugüne kadar güvende hissettiğim veya başardığımı sandığım her şey mega bloklar gibi yıkılıyordu tek tek. onlar yıkıldıkça ruhum da silinmeye başlıyordu. ben gerçekten ne istiyordum? gerçeklerin bu kadar can yakması normal miydi? canım yanıyordu on beş yaşında genç bir kızdım. bu güne kadar zeki veya güzel olduğum için asla övünmedim. bunlar benim başarılarım değildi, doğuştan sahip olduğum şeyler için övünmek kibirdi bence. yoksa sadece kendimce her şeyi doğru yaptığıma mı inanmıştım? ya da inandırılmış mıydım? sanki derin bir karanlıkta gibi hissediyordum şu an kendimi. o kadar dağılmıştım ki cana kızamıyordum söyledikleri yüzünden. can derin bir nefes daha çekti ve bana döndü " sen benden seni korumamı istedin.; çünkü mertle baş edebilecek kadar güçlü görmedin kendini. ben de kabul ettim ve senden tek bir şey istedim. her şeyinle ban ait ol dedim. ama senden benimle yatmanı da istemedim; istesem seninle birlikte olurdum. ama kızlara istekleri dışında böyle şeyler yapanlardan nefret ederim ve böyle bir şey yapanı da affetmem. ama gene de ben varken hiçbir erkekle aynı ortamda yalnız olamazsın. sana dokunmasına, sana yakın davranmasına izin veremezsin. seninle iletişim kurabileceği hiçbir numarayı veya hesabını veremezsin. benden izinsiz kimseyle görüşemezsin. ayrıca okuldan sonra kimseyle görüştüğünü buluştuğunu da görmedim. okulda kimseyle telefonla da konuşmuyorsun. aslında bu benim işime geliyor. bundan sonra mert sana bir metre bile yaklaşsa olacaklara karışmam. bunu da seni kıskandığım için yapmayacağım. çok başka sebeplerim var kendimce. benimle yola çıktıysan davranışlarına, isteklerine, görüştüklerine dikkat edeceksin defne. önceliğin hep ben olacağım. sana daha önce son kez sormuştum bana ait olmayı kabul ediyor musun? diye. o gün kaderini ellerime isteyerek verdin. ve artık bundan vazgeçemezsin." dedi ciddi bir sesle. bu gün gerçekten kötü bir gündü ve şu an ilk kez mert'in haklı olma olasılığından korkuyordum. kafam mertin dediklerinden dolayı karmakarışık olmuştu. hem kendi varlığımı ilk kez bu kadar sorgulamıştım. hem de cana güvenerek hata yapıp yapmadığım konusunda ilk kez bu kadar kararsız kalmıştım. çok ağır geldi içinde olduğum durum. ve canın bana "seni mertten ben korurum da seni benden kim koruyacak?" dediğinde ne demek istediğini şimdi anlıyordum. ben her gün yolda veya markette karşılaşabileceğiniz sıradanlıkta bir kızdım. neden bunları yaşıyordum bilmiyordum ama çözecektim. artık anlamıştım; yaşadıklarımın nedeni sadece okulda zorbalık görmem ve kurtarıcımın beni koruması değildi. ama neydi? can on altı mert on yedi ben on beş yaşındaydık. biz ne yaşıyabilirdik ki? can ve mert nasıl sırlar taşıyabilirlerdi ki? onlar kimdi? artık içimde yükselen bir hıçkırık vardı boğazımda düğümlenen. sadece korku değildi içimdeki duygular. merak, öfke, hayal kırıklığı, dağılmışlık ve kuşku da vardı. acaba içimde düğümlenen sessiz çığlığımı duyuyor muydu can? beni ne kadar zorladığını biliyor muydu? boğazım yırtılıncaya kadar bağırmak istiyordum ama çıkmıyordu çığlığım dudaklarımdan. sessiz kabullenişimin ayak sesleri büyüyordu zihnimde. acizliğimde boğuluyordum. kendime yeterince inanmadığım için yaşıyordum belki de tüm bunları.  

kimsesiz yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin