yorgundum. aklım karışıktı. üç gündür robottan farksızdım. okula gidiyordum. canın emirlerini sesimi çıkarmadan dinliyordum. tuvalete giderken bile aynurla yalnız kalamıyordum. mertin beni tuvalette tek başıma yakalamasından sonra can tedbiri elden bırakmıyordu. mertle zaman zaman kantinde veya koridorda karşılaşıyorduk. onun yüzüne bakmadan yanından geçip gidiyordum. zaten can, ne zaman mertle karşılaşsak okulda olduğumuzu bile önemsemeden elimi sıkıca tutup beni çekiştiriyordu. onun elimi tutmasına bile o kadar alışmıştım ki onu hiç yabancılamıyordum. duyguları alınmış gibiydim. can ise benim sessizliğimden gayet memnundu. oysa ki şu an plan yapıyordum. canın benden sakladığı bir şeyler vardı biliyordum. mert şu aralar benimle hiç ilgilenmiyordu. belki canın yanımda olmasından belki bana karşı duyduğu merakın bitmesinden dolayıydı ama artık onun dikkatini çekmediğimi seziyordum. en azından uğraşacağım sadece can kalmıştı. can gittikçe cüretkar bir hal alıyordu. beni gerçekten çok sahipleniyor, arkadaş edinmemi engelliyor, aynurla görüşmeme bile karışıyordu. oysa ki artık kabuğumdan çıkmaya hazırdım ben. yeni bir kozaya ihtiyacım yoktu. fakat onunla yaptığım anlaşma elimi kolumu bağlıyor; ona şartsız sunduğum özgürlüğüme ulaşmamı engelliyordu.
yine sessizce camdan dışarıyı izliyordum. can yanımda oturmuş telefonuyla oynuyordu. zaten zorunlu olmadıkça konuşmuyorduk. canın "söyle" demesiyle ona baktım. ama o telefonla konuşuyordu. karşıdan gelen bir erkek sesiydi ve her ne dediyse canın hiç hoşuna gitmemişti. yüz kasları kasıldı ki bu ifadeyi çok iyi biliyordum; onun kontrolü dışında bir şey olmuştu. dikkatlice onu izlemeye devam ettim. yumruğunu sıkarak "siktir" deyip sıraya geçirdi. çıkan sesten dolayı herkes bize bakıyordu. ben de canın eline. çünkü kırmış olabilirdi. ama can da hiçbir acı belirtisi yoktu. sadece korkunç bir yüz ifadesiyle konuşan kişiyi dinliyordu. sonra bana doğru döndü ve gözlerimin içine sert bir ifadeyle bakıp telefondaki kişiye "bekle geliyorum." deyip telefonu kapattı. hala gözlerimin içine bakıyordu ve ne demek istediğini biliyordum: "ben yokken uslu dur, insanlarla yakınlaşma, mertle aynı ortamda bile bulunma...vs" o konuşmadan elimi sus der gibi kaldırdım ve "hiç yorulma ne diyeceğini biliyorum. tamam uslu duracağım senin tanımınla. hadi git." dedim. yanıma iyice yaklaştı yanağımı öpermiş gibi yapıp"zaten başka şansın yok. şahin serçe benzetmemi unutma. attığın her adımı daha sen atmadan ben öğrenmiş olurum."deyip yavaşça yanağımı öptü. öptüğü yeri silmemek için kendimle savaş verdim. sınıftan çıkmasını nefesimi tutarak bekledim ve o gidince tuttuğum nefesi gürültüyle dışarı verip sırama oturdum. yanıma hemen aynur geldi. "ne oldu? ne sinirdi candaki? bu çocuk psikopat olmasın hani şu ya benimsin ya kara toprağın diyen takıntılı tiplerden? sana karşı tutumu çok tuhaf. kimseyi önemsemeyen çocuk konu sen olunca manyağa bağlıyor. "dedi. aynura bakmadan "bana takıntılı değil. onun için önemli bir nedenin nasılıyım sadece. yani bir aracım ama neyin aracıyım onu bilmiyorum. onu bulduğumda canım çok yanacak onu da biliyorum. çok yorgunum aynur. can beni çıkmak istediğim kozamdan daha kalın bir kozanın içine yeniden tutsak etti. korkuyorum. hiçbir şeye odaklanamıyorum. mertin sapkınlığına karşı beni koruyabildi dediği gibi. onunla olunca mertin bana olan tuhaf avcı ilgisi bitti neyse ki. ama candan daha çok çekinmeye başladım. ait olma kavramının bu kadar geniş bir kavram olduğunu, hayatımı ona adamam gerektiğini hiç düşünmemiştim. bu yaştaki erkekler arı gibi değiller miydi? hani her çiçekten bal alırlardı. oysa ben diğer çiçeklere ilgi gösteren bir can göremiyorum karşımda. bazen öyle davranıyor ki onunla evlenmek zorunda kalacağım diye ödüm kopuyor. " dedim başımı sıraya koymadan önce. neyse ki öğlen arasındaydık ki zil çalmadan rahatça aynurla konuşabiliyordum. zaman zaman da izlendiğimi hissedip etrafıma bakınıyordum ama kimseyle göz göze gelmemiştim daha. ben başımı sıraya yaslayınca aynur da başını sırtıma koydu. sessizce "ben de içinde bulunduğun durumu tuhaf, canı da tehlikeli buluyorum. acaba annenlerle mi konuşsan bu durumu? belki onlar sana yardım eder." başımı hafifçe kaldırdım sıradan, sesim boğuk çıkmasın diye. "nasıl anlatırım aynur? canı nasıl açıklarım? mertin tekliflerinden nasıl bahsederim? canın her seferinde daha da talepkar dokunuşlarını annemlere nasıl açıklayabilirim? hem mertin ailesinin eli kolu çok uzunmuş sen dedin. bizimkilerin başına bir şey gelirse bununla nasıl yaşarım?" dedim. evet ben de bu olanları annemlere anlatıp onlardan yardım almayı düşünmüştüm ama sonra bunun onlar için tehlikeli olabileceğini düşünüp vazgeçmiştim. bir de utanıyordum. aynur "haklısın kuzu." dedi üzgün bir sesle. sonra başını sırtımdan kaldırıp heyecanlı bir sesle "kızım can yok biz hala sınıfta duruyoruz. pis ayı zaten seninle doğru düzgün konuşturmuyor bile beni. kalk hadi bahçeye çıkalım. canın olmadığı en azından bir günü özgürce yaşamalısın. hem kendini kelebeğe benzetiyordun kozasından çıkan. bu gün sen bir gün bile olsa özgürce yaşayan kelebeksin işte." dedi. bu düşünce beni de heyecanlandırdı. evet dedim bu gün ben tek bir gün bile olsa özgürce dünyayı tanıyan bir kelebeğim. bu düşünce gülümsememe sebep oldu ve sıramdan hemen kalktım. "hadi dünyayı keşfedelim." dedim aynuru çekiştirerek. aynur da kahkaha atarak beni takip etti. önce kahve almak için kantine gittik. şu an hiçbir şeye takılmayacaktım. nasılsa mert de benimle uğraşmıyordu. kimse keyfimi bozamazdı. kantin sırasına girip kahvelerimizi alınca bahçeye çıktık. okulun arkasındaki banklara doğru yürümeye başladık. bazı banklar boş bazıları doluydu. boş olanlardan birine doğru yürürken biri kolumdan tutup çekti ve elimdeki kahve elimin üstüne doğru döküldü. allahtan ilk zamanki sıcaklığı yoktu ama yine de elimi yakmıştı. kolumu çeken kişiye doğru dönünce onun 10. sınıfların koridorunda gördüğüm bir çocuk olduğunu fark ettim. çocuk "ayyy, çok özür dilerim bizim sınıftaki kızlardan birine benzettim. seni o sandım. elin çok acıyor mu? hadi revire gidelim beraber. krem falan sürelim. elinde iz kalmasın. "dedi üzgünce. aynur da panikle "evet evet bence de gidelim." dedi. çocuk önde ben ve aynur arkada çocuğu takip edip revire geldik. revirin kapısını çalıp içeri girdik. ama içerde hemşire yoktu." elimi yakan çocuk da "siz biraz bekleyin ben hemşire hanıma bakıp geliyorum dedi." biz de mecbur "tamam . "deyip hemşire masasının önündeki sandalyelere oturup beklemeye başladık. o esnada kapı açıldı. hemşirenin geldiğini düşünerek hemen ayağa kalktık ki karşımızdaki manzarayla donup kaldık. mert ve serdar yüzlerinde pis bir ifadeyle bizi izliyorlardı. sonra mert revir kapısını yavaşça kilitledi ve anahtarı cebine koydu. "merhaba hanımlar, nasılsınız?"dedi serdar. aynur da "sizin gibi gereksiz türleri görünceye kadar dünyanın ne kadar da güzel olduğundan bahsediyorduk. "dedi. serdar da "bakıyorum yine susturulmak istiyorsun." deyince aynur hemen eliyle ağzını kapadı. serdar da "aferin sen hep böyle sus. oh be kulaklarım rahat etti." dedi. aynur sinirle elini sıktı ve tek bir kelime etmese de serdara doğru gidip bacağına sıkı bir tekme attı. serdar olayın şokunu atlatınca sinirle aynuru kolundan tutup yere yatırdı ve bacaklarının üstüne oturdu. aynurun iki elini de tek eliyle tutup diğer eliyle aynurun eteğini hafifçe sıyırıp bacağını okşadı. aynur uğradığı muameleden dolayı öfkeyle ve çaresizlikle kıpırdansa da serdarın karşısında hiç şansı yoktu. bu yüzden hızlıca serdarın yanına gidip onu aynurun üstünden itmeye çalıştım ama o anda da mert beni arkamdan tutup engelledi. sonra kulağıma yaklaşıp "aynuru kurtarmaya çalışıyorsun da seni kim kurtaracak benim elimden." dedi. ben sinirle arkamı dönüp" can" dedim. "hatırlatırım can benim sevgilim. beni şimdi bıraksan iyi olur. yoksa bunu duyunca can seni perişan eder. "dedim kendimden emin bir sesle. "ne kadar dokunaklı. can için gerçekten önemli olduğunu mu düşünüyorsun? çok komik. can için güçten daha önemli hiçbir şey yoktur. duyguları olmayan bir robot gibidir o. güçlü bir aileden de gelmiyorsun ki; can seninle neden ilgileniyor? çok merak ediyorum. "dedi. "sana ne bizden? benden sana ne? "dedim. "öyle söyleme. ben strateji geliştirmeyi seven biriyim, etrafımda olup biteni de bu yüzden bilmeyi isterim. canla sandığından daha sıkı fıkı bir ilişkimiz var ama boyutu nedeni seni ilgilendirmez. ayrıca sen de beni ilgilendiriyorsun." dedi dikkatle bana bakarken. "garip bir şekilde senden etkileniyorum. gözlerin mesela o kadar berrak bakıyor ki etrafa içinde hiç kötülük yokmuşçasına. gerçekten de yok mu içinde kötülük?" dedi. "var veya yok seni ilgilendirmez. aç şu kapıyı ayrıca korumana da söyle kalksın arkadaşımın üstünden." dedim. serdar hemen lafa atlayıp "ben yerimden çok memnunum. öyle rahat ve etkileyici ki; ömür boyu başka yerde oturasım gelmiyor şu an. "dedi. aynur da "aptal aptal konuşma da bacaklarım kangren olmadan kalk üstümden. "dedi. sonra merte döndüm "lütfen can burada olanları öğrenmeden aç kapıyı. sonra onu tutamam. seni hırpalar. çok kıskanç. ayrıca beni de hırpalar. bunu kaldıramam. "dedim sanki bir rahibin karşısında günah çıkarır gibi. dediklerimi idrak edince de hemen elimle ağzımı kapadım. "beni hırpalar deyince sözleriyle demek istemiştim."diyerek düzelttim. ama mertin kaşları çatılmıştı. bana dikkatlice bakarak "kendini yorgun ve karmaşık hissediyorsun değil mi? sanki sen, sen değilsin. senin için neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamıyorsun. kendini hiç tanımıyor gibi hissediyor, olayları gidişatına bırakıyorsun. zaman zaman da korkuyorsun. senin için önemli olan şeylerin sıralamasını bile yapamıyorsun. sürekli endişelisin. haksız mıyım?" dedi. yüzüne dikkatlice bakıp "nereden biliyorsun?"dedim temkinlice. "bilmiyorum tahmin ediyorum. her insanın güçlü olduğu yönler vardır ve can kendisinin güçlü yönlerini bilir. ayrıca karşısındaki kişinin endişelerini, korkularını, zayıflıklarını iyi analiz eder. avının aklını karıştırıp onu kolaylıkla avlayan hayvanlar vardır. can da psikolojiyi iyi kullanıp hedefine baskı uygulamada sakınca görmez. söyle defne sana da böyle psikoljik bir baskı uyguladı mı?" dedi. mert bunu sorunca kafamı şokla evet der gibi salladım. yani bunca zamandır kendimden, isteklerimden, ailemin bencil olup olmadığından, amaçlarımdan şüphe duymama sebep olacak şeyler söylemesinin nedeni üstümde kurmak istediği psikolojik baskı mıydı? gerçekten bunu çok iyi başarmıştı. yaşadığım şaşkınlığı anlatamam. "nasıl?" dedim. "bu yaşta bunları neden yapıyor? benden istediği nedir? " dedim. sonra merakla mertin gözlerinin içine baktım." senin pislik gibi davranmandan sonra korkmuştum. beni sana karşı koruyacağına inandırması da mı oyundu?" "hem evet hem hayır." dedi mert. "dedim ya nedenini bilmiyorum ama garip bir şekilde senden etkileniyorum ve can beni iyi tanır. bunu fark etti. normal bir kız olsan asla umursamazdı sana ne olacağını ama senin için benim karşımda durdu. sana aşık olduğunu düşünmüyorum. bunun altında yatan başka bir sebep olmalı. ama bilmiyorum.ikimizin yakınlaşmasını istemedi ve bunu engelledi. şu an candan benden korktuğundan daha çok korkuyorsun değil mi? sınırlarını neler yapabileceğini bilmiyorsun ve ona boyun eğiyorsun. belki de boyun eğiyormuş gibi görünüp asıl maksatını çözmeye çalışıyorsun. "dedi mert. allahım her ikisi de nasıl böyle çıkarımlar yapabiliyordu bilmiyordum ama artık emindim; hem canda hem mertte başka şeyler vardı. o kadar yakışıklı çocuklardı ki istedikleri her kızı etkileyebilirlerdi isteseler. ama onlar garip bir biçimde bununla uğraşmıyorlardı. kimdi onlar? nereden tanışıyorlardı? benimle ne ilgileri vardı? fakat anlıyordum ki; can bu üçgendeki en karmaşık ve uzak durulması gereken kişiydi. ben cana bir söz vererek oynanmaması gereken ata oynamıştım. mert beni baştan aşağı süzüp "istersen sana yardım edebilirim. ama bana asla neden? diye sormayacaksın. sana verdiğim tavsiyelerin de nedenini sorgulamayacaksın. anlaştık mı?" dedi."neden?" dedim gayri ihtiyari. "gerçekten mi? "der gibi baktı. "tamam demeden önce bir demo yapalım mı? sana neden inanmalıyım bilmiyorum. bu yüzden bana bir örnek göstermelisin." dedim. düşünür gibi yapıp "tamam"dedi. bu arada aynurun üstünden kalkan serdarla aynur da bizi pür dikkat dinliyordu. mert "can seni öpme teşebbüsünde bulundu ama sen öpmemesi için uğraştın değil mi?"dedi. ağzım açık utançla başımı salladım. "asla öptürme. eğer seni öperse senin için bir şey yapamam." dedi. tam neden? diye soracaktım mertin uyarısını hatırlayıp sustum. "peki ne yapabilirim? gittikçe benden istekleri artıyor. yaşımın küçük olduğunu düşünmesinden dolayı bazı şeylere beni zorlamıyor." dedim iyice utanarak. mert kahkaha attı "can ve empati asla aynı cümlede geçmez." dedi. "eğer bana inanırsan ve candan kurtulman gerektiğini düşünürsen herkesin içinde beni öp. bu bana ait olmak istediğini gösterir ve sen bu kadar insanın içinde bunu yapınca can da senden vazgeçmek zorunda kalır. erkek egosu ve onuru. ama dediğim gibi herkesin içinde kendi iradenle beni öpmelisin. "dedi. mertin bu tavsiyesi karnıma ağrı girmesine neden oldu. hızla kafamı yana çevirdim ve "böyle bir şeye ihtiyacım olacağını sanmıyorum ama tavsiyen için teşekkürler. "dedim. mert de "göreceğiz ufaklık göreceğiz. "dedi. o sırada büyük bir gürültüyle kapı çalmaya başladı ve canın sesi duyuldu. "aç lan mert kapıyı ebeni s..tirtme bana. "dedi. ve o an bir şeyi fark ettim mertle konuşurken korkmuyordum ama can geldiği için candan dolayı kalbim ipini koparmış tazı gibi koşuyordu sanki. candan korkuyordum. o korkuyla merte baktım. gözlerimdeki korkuyu görmüş olacak ki." sakin ol. "dedi. serdara bir baş hareketi yaptı ve serdar olur dedi. sonra bana döndü yavaşça "şimdi biz camdan atlayıp hemen yandaki boşluğa gireceğiz. sen de şu kremi al ve eline sürüp yatağa uzan. aynur kapıyı açsın ve senin uyuduğunu ama gürültü yüzünden uyandığını söylesin. zaten zil iki dakika içinde çalacak. sana dediklerimi ve teklifimi unutma." deyip kapının anahtarını verdi. okulun en başında ondan korktuğum için canla anlaşma yaptığım çocuğun yanımdan ayrılıp beni canla yalnız bırakmasını istememem ne ironikti? "teşekkürler"dedim usulca ve hemen kremi elime sürdüm. ben yatağa geçip yatarken mert ve serdar camdan atlamıştı bile.anahtarı aynura verdim. üstüme de örtüyü örtüp aynura "kapıyı aç, uyuduğumu ama gürültüden uyandığımı söyle" dedim. başını sallayıp kapıya gidip açtı. "ne var? uyuyordu kız. senin yüzünden uyandı. "dedi. can şaşkınlıkla içeri girip etrafa baktı. açık camın oraya koşup etrafı inceledi. sonra yanıma gelip "ne oldu?" dedi. "elime kahve döküldü canım çok yanınca krem sürmek için revire geldik. kahveyi döken çocuk da revire kadar bizimle geldi sonra gitti. acıyla başım döndü sersemledim ve yatağa uzandım. hemşire de olmayınca kapıyı kilitledi aynur ben dinleneyim diye."dedim. "allah kahretsin sizi p.z.v.nkler, bir işi de doğru düzgün yapın." deyip saçlarını karıştırdı. "benim halletmem gereken işlerim var mertin seni rahatsız ettiğini düşündüğüm için gelmiştim ama yanlış anlamışım. "dedi. merakla cana "beni izletiyorsun veya kendin izliyorsun değil mi? gece gündüz her şeyimden haberdar oluyorsun."dedim. bir şey demeden çıkıp gitti. ben de çok umursamadım. zil sesiyle yataktan kalktım hemen. yürümeye başladık aynurla. aynur da düşünceliydi. onun da olayları zihninde tarttığını fark ediyordum. ayrıca mertin anlattıkları beni gerçeğe yaklaştıracaktı hissediyordum. biraz daha sabretmeli ve canı kuşkulandırmamalıydım. ona hala güvendiğimi düşünmeliydi. olaylar onun kontrolünden çıkınca daha da acımazsılaşıyordu ki ondan iyice korkuyordum. oyun başlasın dedim içimden. artık canın üstümde psikolojik baskı kurmasına izin vermeyecektim.
bu gün kozasından çıkan kelebek özgürlüğün tadını alınca kozasına geri dönmeyi istemeyecekti. kanatları esen poyrazlarda incinse de özgürlüğün tadını almıştı bir kere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kimsesiz yürek
Romancetamamlandı! kimdik biz seninle? dost? sevgili? eş? karanlığın sabahla buluştuğu kısacık zaman dilimlerinin isimsiz kahramanlarıydık belki. içimi en çok acıtan da; senden bahsederken artık hep -di'li geçmiş zaman dilimleri kullanıyor olmak. çünkü sev...