Kalabalığın arasından kurtulup çıktıklarında önünde geniş bir vitrini olan oldukça büyük bir dükkanın önünde durmuşlardı.
Vitrininden anlaşıldığı kadarı ile mücevher ve ziynet eşyaları satan bir bir yerdi.
Pazarın atmosferi basda bira daha kanlık gelmiş olsada aslarında bu pazar şehirdeki en canlı yer olabilirdi.
Diğer ülkelerden gelen tüccarlar ve yöre halkı birbirine karışmış balık sürüsü gibi ilerleyip gidiyorlardı.
Pazarcılar ellerindeki malla satmak için elinden geleni yapıyor yanlarından gecenleri dükkanlarına çekmek için adete birbirleri ile mücadele ediyorlardı.
Tüccar dükkanın kapısına elini atacakken ince saplı zümrüt yeşili kapılı hışımla açıldı ve karşılarına kısa saçları yeni yağa kar kadar beyaz olan üzerinde altın işlemeleri olan koyu yeşil bir cüppesi vardı.
Sevecen bir gülümseme ile demek geldin Sora gözüm yollarda kalmıştı. Gecikince başına bir şey geldini sanıp dertlenmiştim.
Bir sorun çıkmadı değil mi?
Tüccar bahsetmeye değecek bir şey herkesin başına geldiği kadar deyip konuyu daha fazla uzatmak istemediğini ona belirmişti.
Yaşlı adam kendisinden beklenmeyen bir çeviklik ile dışarı çıkıp dükkânının yanındaki sıkıca kapatılmış süngülü kapıyı iterek açtı.
Önlerine karanlık geniş bir koridor vardı.
Tae azda olsa koridorun daha doğrusu tünelin sonundaki belli belirsiz yanan ateşi görebilmişti.
Bir sorun çıkacağını sanmıyordu çünkü en ufak olumsuz bir şey sezememişti. Fakat fazlası ile meraklıydı çünkü tüccar kurtulmuş et ve taze sebze götürdüğünü söylemişti fakat kimse biraz öteberi için bu kadar çabalamazdı.
Karanlık koridorun sonuna geldiklerinde kapıdaki güler yüzlü ihtiyar ve yanında iki genç adam vardı.
Ihtiyar çok şanslı bir adamsın Sora müşteri bulmakta hiç zorlanmadım ödemede burada yanındakilerden biri yanlarından ayrılıp biraz sonra elindeki kucağından taşacak kadar büyük olan çuval getirip yere indirdi.
İhtiyar adam arabalardan birinin yanına gelip örgütü kaldırdı.
Sora çevik bir hareketle kurutulmuş etleri çekti ve en altında mor ipekten küçük bir kese çıkardı.
Yaşlı adam keseyi eline alıp ağzını açtı ve çok mavisi işlenmemiş elmaslar elinin üzerine döküldü.
Nedensiz bir hareket yapıp burnunu yaklaştırdı ve derinden bir nefes çekti.
Hoşnut olmuş bir yüz ifadesi ile başını kaldırıp etrafına baktı ve ruh elmasının kokusu her zamanki gibi çok güzel bu taşların geçmişte yaşayıp ölmüş olan çeşitli canlının ruhunu içinde taşıdığı söylenir.
İnsanlar daha bu dünyada yokken mistik canavarlar yaşarken ölenlerin saf ruhları yer altında toplanıp sertleşmiş ve bu gördüğünüz mavi elması ortaya çıkarmıştır. Çok değerli ve iyi kalpli insanlar kadar nadir helede böyle bozulmuş bir toplumda.Bunu boş verelim de merak ettiğim bir şey var Sora bunları nereden buldun?
Sora gülümseyerek doğrusu burası biraz karışık meslek sırrı diyelim.
Bu yan cevap yaşlı adamı hiç tatmin etmemişti ve bunu çok açık bir şekilde belli ediyordu.
Bu sırada Taedo ise şaşkınlıkla olan bitenleri izliyordu. Bir gariplik olduğu daha en başından bu yana kesindi fakat bu kadarını hayalperest Tae bile beklemiyordu.
Yaşlı adam müşterilerimizin gönderdiği para da burada elindeki altın dolu çuvalı Soraya uzattı.
Bodur tüccar cussesinden hiç beklenmeyen bir hareket ile çuvalı havada kapıp hızla kendine doğru çekip kayıp kardeşini bulmuşcasına sarıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTE DİYARLARA YOLCULUK
FantasyHayalperest bir çoban olan Taedo bir gün köyünün ötesindeki efsanevi dünyayı görmek için yola koyulur. Ama başına geleceklerden habersizdir