koryo

200 37 1
                                    

Bu sırada Soma kalabalık asker gününün en arkasında dar ve karanlık koridorlarda tüm gücüyle koşuyordu.
Duyduğu şeyler içinde yeniden umut yeşermiş ve oldukça şaşırmıştı.
Bu adamların güçlü olduğunu düşünüyordu belkide Tae daha güçlüydü.
Fakat tek başına fazla dayanamazdı.
Büyük ihtimalle şuan tuccarla beraber çıkış yolunu arıyordu yasa Somayı.
Bu durumda hala dönme şansı olduğundan şüpheliydi sonuçta bu seçimi biraz zorlama ile yapmış olsada daha iyi olduğu tartışılmazdı.
Gerçek bir ustadan eğitim alıp güçlü bir birliğin içersinde yer almak mı yoksa geleceği meçhul olan bir birlikte mi?

Bu sırada kulağına çalınan fısıltıyı dinleyen Zerma şaşkındı.
Kim yapıyordu bunu ses sanki kafasının içinden geliyor gibiydi.
Bir ama sonuçsuz olacağını bölgede arkasına dönüp baktı ve orda karanlıktan başka bir şey olmadığını gördü.
Ilk defa karanlıktan rahatsız olmuştu.
Şimdi her yer aydınlık ve açık olsa daha iyi olurdu.
Adamlarına dönüp siz bir ses duyuyor musunuz?
Önündeki başlar hayır anlamında saklanınca belkide bunun bir anlık olduğunu düşünecektiki fısıltılar yeniden başladı.
Karanlık bugün senin değil benimdir.
Kızgınlıkla dilini ısırdı birkaç damla kan ağzının kenarından çenesine akıp yere damlamıştı.
Biri onunla dalga geçiyordu.
Ve onunki gibi gurura sahip bir kişi için bu çok büyük bir aşağılamaydı.

Soma önündeki birliği takip ederken oda Zerma gibi fısıltılar duymaya başlamıştı.
Ses o kadar kısıktıki hiç bir şey anlamıyordu ama içinden bir his ona durmasını söylüyordu.
Birkaç saniyelik bir tereddütün ardından koşmayı bırakıp karanlığın içinde tek başına kalana dek önünde koşup giden askerlere doğru baktı.
Durduğu yer Tam da iki farklı yolun önüydü.
Kendi kendine yoksa bu Tae mi?
Ama nerede?
Tam arkanda dedi omzuna uzanan elin sahibi.
Soma şaşırmış ve bir o kadar da sevinmişti. Içinden ona sarılmak gelsede şuan bunun zamanı olmadığını biliyordu.
Fakat bir yandanda ona karşı mahcuptu çünkü onu öldürmek isteyen adamlara katılıp onlardan birisi olmayı kab etmişti.
Bu düpedüz bir ihanetti ve büyük ihtimalle Taedo bunu biliyordu.
Soma seni tekrar gördüğüme sevindim olduğunu sanmıştım.
Taedo etrafda göz gezdirip emin olduktan sonra bende öyle düşünmüştüm ama şanslıydım.
Onları hazırlıksız yakalayıp.
Tüccarla birlikte kaçtık.
Sans eseri gizli bir geçit keşfettik.
Geçidin sonu şehrin dışlarına çıkıyordu.
Bende tüccarı tünelden yollayıp şu yaşlı katibi buldum benden kaçarken ayağa takılıp yere düştü ve anlamadığım bir şekilde can vardı bende haritayı yakıp seni aramaya çıktım.
Soma bir an önce buradan gitsek iyi olur birazdan Zerma ve adamları buraya gelebilir.
Tae haklisin ama hazır gelmişken eli boş dönmekte olmaz beni takip et.
Hızlı adımlarla ilerleyip biraz sonra durdular Tae ellerini duvarda gezdirdikten sonra işte burda deyip elini yumruk yapıp iki kere hafifçe vurdu ve tan duvar ikiye ayrıldı.
Soma içeri dikkatlice baktığında içerde bir oda dokusunu altının olduğunu gördü.
Tae bir çuval uzatıp doldurabileyim kadar doldur ve acele et ben etrafı gözleyeceğim.
Hayatında ilk defa bu kadar çok altını bir arada gören Soma telaşlı bir şekilde elini yığının içine daldırıp avuç dolusu altınları olağanca gücüyle döndürmeye başladı.
Tae acele et fazla zamanımız kalmadı.
Bir anda ilerden hızlı adımlarla gelen kalabalık grubu fark etti.
Hisleri gelenlerin içinde Zermanında olduğunu  söylüyordu.
Somayı uyarıp burdan kaçmaları gerekiyordu fakat ilerdende gelen askerler olduğunu fark edince.
Elini taşa tekrar dokundurup kapanırken kendini aralıktan içeri attı.
Soma sessizce ne oluyor bir sorun mu var?
Tae sessiz bu tarafa doğru geliyorlar. Biraz sonra kalanlık ayak sesleri karanlık odanın içine dolmaya başlamıştı.
Iyice yaklaşık tam önlerine geldiklerinde sesler birden kesilmişti.
Tae dışardaki canavarın onu bulduğuna emindi artık.
Elini baltasını atıp savaş için hazırlandı fakat aniden gelen yüksek kahkaha sesiyle donakaldı.
Dışardan gelen ses seni gerçekten çok yanlış tanımışım genç adam adım ne demiştin Tae hayır Taedo.
Nasıl yaptın bilmiyorum ama beni elimden kaçabildin aslında şuan çoktan buradan gitmiş olmalıydın fakat dostun için geri döndün.
Bu zamanda gençler çok saf oluyor.
Arkadaşın senin öldüğünü düşünüyordu ve buna rağmen teklifimi kabul edip benin adamım oldu ne kadar alçakça değil mi?

Dostunu öldüren adama katılmak.
Sense onun için geri döndün.
Sence de şansını yeteri kadar kullanmadın mı?
Duvara çivi gibi saplanan eller hışımla taş duvarı ikiye ayırdı.
Tae baltasını savuşacakken birden olduğu yerde bedenin kaskatı kesildiğini fark etti.
Zerma henüz yeteri kadar güçlü değilsin ve eğitimsiz.
Ama merak etme seni nasıl eğiteceğimi biliyorum.
Gözlerini Somaya doğru çevirdi ve ve sana gelelim evlat özel olduğun doğru fakat vazgeçilmez değilsin hemde hiç.
Soma belkide hayatında hiç bu kadar korkmamıştı. Korkudan ağlayabilirdi ama sesini bile çıkarmaktan korkar olmuştu artık.

Zerma onu yakasından tutup arkasına dönerek onu duvara doğru fırlattı.
Kırılan kemiklerin çıtırtısı herkes tarafından duyulacak kadar net bir şekilde gelmişti.
Elindeki altın çuvalının ağzı açıldı ve altınlar her tarafa saçıldı.
Soma Taenin gözlerinin içine doğru bakıp yardım et diyerek inledi.
Zerma garip ben olur sanmıştım sandığımdan daha dayanıklıymış.
Hazine odasından çıkıp kapıyı kapattı ve Tarı karanlık odada kaskatı kesilmiş bir şekilde bıraktı.
Taedo dışarda çıkan patırtıyı net bir şekilde duyabiliyordu.
Biraz ilersinde tek dostu olan Soma oluyordu.
Kanı boya gibi duvarları kırmızıya boyuyordu.  Bu kadar çaresiz mıydı gerçekten bu adam karşı hiçbir şey yapamaz mıydı.
En azından elini bir kıpırdatabilse bir şeyleri başaracakmış gibi geliyordu.

Çaresizliğin verdiği acı o kadar kötüydü ki.
Peki şimdi ne olacaktı?
Güçü açığa çıkıp bu adamları yok edebilir miydi? Sinirlenince çok güçlü mü olacaktı? Hayır bu tamamiyle saçmalık. Burda elini oynatmadan tek bir çift laf etmeden yada karşılık vermeden olup gidebilirdi ve bunun kimsenin umrunda olmayacağı bir gerçekti.
Tae ne kahraman nede seçilmiş kişiydi.
Yapması gereken şey kalmaktı ve bunu nasıl yapacağını biliyordu.
Ama önce hareket etmesi gerekiyordu.
Kendi kendine bu nasıl bir şey yok sanki onlarca üzerime çökmüş beni tutuyor gibi ağır.
Vücudum donuyor.
Belkide bu işe yarayabilirdi.
Kolundan çıkan ateş gövdesine ordan da tüm vücuduna yatırılıp onu baştan aşağı yakıyordu.
Kendi zorlayıp elini oynatınca üzerindeki baskıda kaybolup gitmişti.
Bu cok garip bir histi çünkü artık bir insan gibi hissetmiyordu.
Elleri,ayakları gitmiş ve tek parça bir ateş topu haline gelmiş gibiydi.
Ateşler söndüğünde Tae biraz yorgun düşmüş olsada daha önce hiç bu kadar canlı hissetmemişti.
Tam dönüşüm ona zarar vermiyordu.
Ama bunu düşünme zamanı değildi önce buradan kaçması gerekiyordu.
Sakinleşip elini yere dokundurdu ve hissetmeye çalıştı.
Bu sefer nereye gitmeliydi?
Kendi kendi işte bu.
Dizlerinin üstüne çöküp altın yığınını eşeleyip eline gelen kulpu çekerek tahta kapağı açtı.
Şimdi gidebilirdi fakat bu dostunu geride bırakmak demekti.
Tabi hala yaşıyorsa.
Ama çok iyi biliyordu ki artık onu kurtaramazdı.
Deliğin içine atlayıp karanlık dehlizin içine daldı.

ÖTE DİYARLARA YOLCULUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin