Son zamanlar yaşadığım çöküş hayatımda olan her şeyi etkilediği gibi 3 sene önce zorluklarla bir araya geldiğim ilişkimi de etkilemişti. Aşık olduğum, uğruna herkese göğüs gerdiğim çocuk eskisi gibi değildi artık. Eskisi gibi nefesimi kesmiyordu. Varlığıyla huzur bulup dertlerimi unutturamıyordu. Kalbim onu hissedemiyordu artık.
Gerçekten böyle olmak zorunda mıydı? Eskiden kendinden daha çok umursadığın insanla birlikte olmak yorur muydu bir insanı bu denli? Kendine nefret etmesine neden olur muydu? Büyük aşkının bittiği düşüncesi aşka olan inancını bitirebilir miydi?
"Aras?"
Yine bana sesleniyordu. Hiçbir zaman vazgeçemediği bana sesleniyordu. Dünyayı bir yana beni başka bir yana koyan kalbine aşık olduğum adam.
"Son zamanlar çok dalgınsın. Bir sorun mu var?"
Nasıl bir cevap vermeliydim bu masum soruya? Ya da asıl soruyu sorayım. Bir cevap vermeli miydim?
"Benden bir şeyler sakladığın çok belli, Aras. Problemin ne olduğunu anlat bana. Her zaman yaptığımız gibi yine üstesinden geliriz birlikte. Neleri atlattık biz."
O an içime bir yumru oturdu işte. Hala her şeyle başa çıkacağımızı düşünen sevgilim... Benim aşkıma hiç şüphe duymadan güvenen güzel adam...
"Cihan..."
Dudaklarımdan sadece ismi çıkabilmişti en sonunda. Olan bitenleri nasıl anlatacağımı bile düşünememiştim. Ona olan aşkımın bittiğini nasıl açıklayacağımın provasını bile yapmamıştım.
Kendimden yorulmuştum artık. Kaçacak yerim yoktu. Sığınacak limanım yoktu benim. Her şeyi olduğu gibi anlatıp kurtulmak istiyordum beni her gün daha çok kemirip bitiren vicdan azabından.
Bıkkınlık ve çaresizlikle ellerimin arasına aldığım kafamın içinden binbir türlü senaryo geçiyordu. Nasıl anlatacağım ve sonucunun nereye bağlanacağıyla ilgili, genellikle sonu bir facia ile biten senaryolar.
"Aras, lütfen anlat bana. Bak dayanamıyorum sana. Son zamanlar benden de sürekli kaçış halindesin. Senin için endişeleniyorum. Başın dertte mi? Canını sıkan şey ne?"
Hala kafamın yanında duran elimi elleri arasına aldığında eskisi kadar iyi hissettirmediği gerçeği canımı yakıyordu. Son 2 aydır gitgide yok olmuştu duygularım. Neden olduğunu, nasıl olduğunu ben bile anlayamamıştım. Cihan'ın yanında huzur bulamıyordum artık. Onun yanındayken sadece vicdanımın sızladığını hissediyordum. Onun büyük bir yalanla yaşamasına izin verdiğim için kendime duyduğum tiksintiyle geçiyordu her saniyem.
"Cihan, benim sana söylemem gereken bir şey var."
Tüm gücümü toplayarak yüzüme gülümseyerek, beklentiyle bakan gözlere diktim bakışlarımı.
"Ne olursa olsun yanında olduğumu unutma."
Elimi destek verdiğini belli etmek için sıktığında her şeye siktiri çekip belki yanılmışımdır diye gözlerinde kendimi bulmaya çalıştım. Duygu dolu bakan gözleri eskisi gibi parlıyordu, evet ama benim içimi titretmiyordu bu görüntü. Benim kalbimi tekletmiyordu.
"Cihan, ben ayrılmak istiyorum."
Kaşları anlamlandıramadığı cümle karşısında anında yukarı tırmanırken yüzündeki gülümseme usulca soldu.
"Nasıl? Ayrılmak mı?"
Kafamı sadece ileri geri hareket ettirebildim o an.
"Neden? Bir şey mi yaptım? Seni kıracak bir şey mi söyledim? Son zamanlar seni yalnız bıraktığım için mi yoksa? Aras, ben sen rahat et diye öyle davranıyordum. Bir şeye canının sıkıldığını anlamıştım. Öyle zamanlarda sen yalnız kalmak istediğin için ben seni darlamıyordum. Yoksa hep gözüm üzerindeydi. Senin için endişeleniyordum. Aras, yemin ederim ben..."
"Öyle değil. Senin hiçbir suçun yok."
Konuşmasını araya girerek anında böldüm. Her zaman olduğu gibi yine ilk kendini sorgulamaya, kendinde hata aramaya başlamıştı. Ama bu kez buna izin veremezdi. Bu kez onun zerre hatası yoktu. Tamamen benim kalbimin bize yaptığı büyük bir kötülükten ibaretti yaşayacaklarımız.
"Ben hissedemiyorum artık."
Gözleri şimdiden sulanmaya başlarken ben sadece mahçup bir şekilde karşımda bana bakan çaresiz çocukları andıran Cihan'ı izliyordum.
"Neyi hissedemiyorsun?"
Sorusu beni daha çok çıkmaza sürüklüyordu.
"Eskisi gibi değil hiçbir şey, Cihan. Aşkım tükendi benim."
Yanaklarından süzülen yaşlar eşliğinde kahkaha atarak içindeki acıyı atmaya çalışıyordu anlaşılan. Kahkahasına hıçkırıklar ilave olunduğunda kendime olan kızgınlığım ikiye katlanmıştı.
"Cihan, ben devam ettiremeyeceğim."
"Aşkın nasıl biter senin?! Aşk lan bu! Ha deyince aşk mı biter sik kafalı?!"
Yataktan kalkarak sinirle bağırmaya başladığında sadece bekledim. İçindeki öfkeyi bir şekilde kusması gerektiğinin farkındaydım. Hatta bana bir güzel dayak atarak içindeki hüznü, siniri atmasını arzuluyordum.
"Aras, cevap ver bana!"
"Özür dilerim ama bir yalanı sürdüremem."
Yatağa geri oturarak elinin tersiyle gözlerini sildi ama pek bir işe yaramamıştı. Tekrar inci taneleri süslüyordu güzel yüzünü.
"Belki de kafan karışmıştır, ha? Ara verelim istersen. Ben bir süreliğine evden ayrılırım. Sen de sağlam kafayla tekrar düşünürsün, olur mu?"
Hemen sırt çantasını alarak içine bir kaç parça kiyafet tıkıştırmaya başlamıştı. Gözünden damlayan yaşları umursamadan hızla bu işi bitirmek için tüm gücünü sarf ediyordu adeta.
"Nereye gideceksin?"
Sorum onu birkaç saniye düşündürmüştü.
"Ben bir yer bulurum."
"Cihan, kendini hırpalama. Üzgünüm ama bu iş bitti."
Elindeki çantayı yere bırakarak tekrar yanıma oturdu. Söyleyeceği şeyden korktuğu her halinde belliydi.
"Aras, başka birisi mi var yoksa?"
Uzun zamam önce yazdığım ve öylece taslakta duran kurguyu görünce paylaşmak istedim. Umarım seversiniz.
Seviliyorsunuz❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Bile Biter
Short StoryGerçekten böyle olmak zorunda mıydı? Eskiden kendinden daha çok umursadığın insanla birlikte olmak yorur muydu bir insanı bu denli? Kendine nefret etmesine neden olur muydu? Büyük aşkının bittiği düşüncesi aşka olan inancını bitirebilir miydi?