"Beni seviyor musun?"
Ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Evet, Cihan benim için çok önemliydi, değerliydi. Onu her zaman sevmiştim ben ve sevmeğe devam ediyordum ama aşk yoktu. İki kişi arasında olan, ilişkiyi ayakta tutan sevgi yoktu işte.
Gözlerini açmadan derin nefesler alıp verirken aralık olan dudaklarına bastırdım tekrar dudaklarımı. Onunla eskisi gibi olmayı özlemiştim ben. Eskiden bana hissettirdiği duyguları özlemiştim. Dağınık olduğum için beni azarladığı zamanları bile özlemiştim.
Öpücüğüme usulca karşılık verdiğinde anlamlandıramadığım bir duyguya büründü tüm vücudum. Ne olacağını, nereye gideceğini bilemediğim bir yola çıkmıştık o an. Çaresiz hissediyordum.
Yanaklarını okşayan elim ıslandığında dudaklarımızı ayırıp yüzüne bakmaya çalıştım ama anında alnını omzuma dayayarak hıçkırarak ağlamaya başladı. Cihan'dan böyle bir şey beklemediğim için fazla şaşırmıştım.
Yerimde heykel misali hareketsiz durmaya devam etmek kalbimin alev almasına neden oluyordu. Elimi sırtına getirip tüy dokunuşuyla patpatladım sadece. Elimden hiçbir şey gelmiyordu beklemdekten başka. Sabırla sakinleşmesini, içini boşaltmasını bekledim.
İşgence misali geçen on, on beş dakika sonra usulca kaldırdı başını. Islak yanaklarını avuç içleriyle temizledi aceleyle.
"Biraz stresli bir süreçten geçtiğim için boşluğuma geldi, kusura bakma. Yeni bir ev bulmak çok zamanımı alıyor, iş ve derslerde gelince baya yoruluyorum. Yorgunluktan yani. Ben gideyim en iyisi."
Güçlü duruşunu bozmamaya özen gösteriyordu anlaşılan. Her şeyin üstesinden geleceğini kendine o kadar çok inandırmıştı ki, bazen bu yükün altında eziliyordu. Başkasını suçlamak, kendi yükünü başkasına yüklemek pek ona göre bir şey değildi.
Birlikte olduğumuz zamanlar kendininkileriyle beraber benim de yüklerimi, problemlerimi sırtlanırdı çoğu zaman. Derslerden, işten canı çıkmış bir şekilde eve gelmesine rağmen benim problemlerimi sabırla dinler, onları halletmeye çalışırdı sabahlara kadar. Ama bunu hiç değmeyen birisine karşı yapıyormuş demek ki. Aşkını çabucak harcayıp bitirecek birisi için yapıyormuş her şeyi.
"Cihan, ben özür dilerim. Benim suçum olduğunu biliyorum. Üzgün olmamın hiçbir işe yaramadığını da biliyorum ama gerçekten üzgünüm."
Her zaman bana güven vermek için kullandığı gülümsemeyle süsledi yüzünü. Sağ elini yanağıma yerleştirerek sakallarımı okşadı nazikçe.
"Böyle olmasını senin de istemediğini biliyorum, Aras. Aşk bitmişse senin yapacak bir şeyin kalmıyor. Eğer bir şeyler yapmaya çalışırsak debelendiğimiz her an daha çok dibe çekileceğiz. O yüzden kolay olmasa bile birbirimizi unutmak, daha doğru söylemek gerekirse seni unutmak zorundayım."
Az önce yere bıraktığı kağıtları ve kitapları aldı eline tekrar. Ezilmiş kağıtları özenle düzleştirirken onu izlemeyi sürdürdüm.
"Hiç görüşmeyecek miyiz? Arkadaş gibi bile olsa?"
Kaşlarını havalandırdı sorduğum soruyla. Omuzlarını bilmiyorum dercesine kaldırdı.
"Belki bir gün buna hazır hissederim ama şu sıralar seni unutmakla meşgul olacağım. Başarırım, başarmam bunu bilemem ama bir gün bu duruma alıştığım zaman yanında olmam gerektiğinde yanında bile olabilirim. Ama şu an o an değil, Aras."
Kafamı olumlu anlamda salladıktan hemen sonra suçluluk duygusuyla gözlerimi yere dikerek gitmesini bekledim ama o gitmek yerine kolunu son kez boynuma sardı ve kulağıma doğru fısıldadı.
"Kendini asla suçlu hissetme ve bu illeti hafta içi içmemeye çalış. Hoşça kal."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Bile Biter
Short StoryGerçekten böyle olmak zorunda mıydı? Eskiden kendinden daha çok umursadığın insanla birlikte olmak yorur muydu bir insanı bu denli? Kendine nefret etmesine neden olur muydu? Büyük aşkının bittiği düşüncesi aşka olan inancını bitirebilir miydi?