Cihan
Yusuf'un arkadaşlarıyla olduğunu bildiğim halde onu bekliyordum kanepeye bıraktığım vücudumla. Ne kadar kendimi uyumak için zorlasam bile bir türlü uyuyamamıştım. En sonunda ise pes edip oturma odasına gelmiştim işte. Yine bekliyordum. Bu hayatta belki de tek yaptığım şeyi yapıyordum yine. Beklemek... Bir evin dört duvarının arasında oturup sürekli birilerini beklemek.
Bu kadar mıydım ben? Gerçekten bunun için mi yaşadım hep? Birilerini bekleyerek mi sürdürüyordum tüm yaşamımı?
Beynime işgence veren sorulardan ne yaparsam yapayım kurtulamıyordum. Bir türlü susturamadığım saçma sorular.
Üşüyen ayaklarımı kanepenin yastığının altına sokarak ısınmaya çalıştığımda acizliğime baktım. Yine her şeye rağmen onu düşünüyordum. Acaba Yusuf'la o da mı buluştu? Nasıl? Yeni bir haber var mı?
İşte bu sorulara cevap bulmak adına bekliyordum. Ondan gelen tek bir haber için bekliyordum.
Saatin küçük ve büyük akrepleri üçün üzerinde buluştuklarında gelen anahtar sesiyle oturduğum kanepede vücudumu dikleştirdim. Kalbim heyecanla atarken nefesimi kontrol altına almak için burnumdan alıp ağzımdan vermeye başladım ve içimden ona kadar saymayı da ihmal etmedim.
"Cihan? Niye ayaktasın?"
Yusuf'un beni açık kalan ışık yüzünden fark ettiğine emindim. Yoksa bu saatte oturma odasına uğramak yerine direk odasına geçerdi.
"Uyku mu tutmadı?"
Yanıma gelip oturduğunda yüzüme bakarak sormuştu soruyu. Ve yüzündeki ifade biraz endişe barındırıyordu galiba. Yada bana öyle geliyordu.
"Ben kahve yapacağım ister misin?"
Soracağım soruları zorlukla geri gönderdiğim için bu saçma soru dökülmüştü dudaklarımdan. Hemen ardından ayağa kalkmamla bileğime dolandı parmakları. Aniden gelen sıcakla birkaç saniyede parmak uçlarıma kadar terlemiştim saçma bir şekilde.
"Gecenin bir yarısı ne kahvesi, Cihan? Otur şuraya."
Kafamı sallayarak tekrar yanına oturduğumda gülümseyerek yüzümde gezdirdi gözlerini. Ne söyleyeceğimi bilemez bir halde ben de pencereye dikmiştim bakışlarımı.
"Neden ayaktasın hala?"
Dizimin üzerine temas eden parmaklarıyla gerilmiştim. Garip bir şekilde Yusuf'un hareketleri, bakışları farklı geliyordu bu gece. Ve bu da çekinmeme neden oluyordu.
"Uyku tutmadı. Ben de odada öylece oturacağıma burada seni bekleyeyim dedim."
Galiba Yusuf'a söylediğim ilk yalandı bu. Ama bu yalan onun hoşuna gitmiş olacak ki göz bebeklerine kadar gülümsemişti. Kalbimi daha şimdiden kavuran şüphe tohumu tam da bu gece düşmüştü içime. Bakışlarıyla her şeyi açıkça belli eden Yusuf tüm duvarlarından kurtulmuşa benziyordu. Duygularını sanki daha fazla saklamak istemiyordu. Çok cesurca bakıyordu gözlerime. Yusuf bu gece fazla dürüsttü galiba.
"Beni neden bekledin, Cihan?"
Umutla bakan bir çift gözü daha fazla umutla parlatmamalıydım. Benden beklediği şeyi anlamıştım ve ona karşılık vermek imkansızdı benim için. Ben yapamazdım. O yüzden acı çekecek olsa bile ben de en az onun kadar dürüst olacaktım bu gece. Hem ona, hem de kendime karşı.
"Aras için."
Geldiğinden beridir sanki iki kenarı da yukarıdan asılmış dudakları usulca düz bir çizgi halini aldı. Şüphelendiğim şey artık resmen kendini göstermişti.
"Bir haber var mı? Yani Aras'la da buluştun mu? İyi olup olmadığını sormak istiyordum sadece."
Titrek bakışlarıyla bana baktığı sırada yutkundu önce. Ne zamandır bu şekilde hissettiğini gözlerinden anlamaya çalışıyordum aptal gibi.
"Gitti."
Sadece tek bir kelime çıkmıştı ağzından. Beni inanılmaz bir panik haline savuran bir kelime.
"Nasıl gitti? Nereye gitti? Yusuf, nereye gitti? Cevap versene."
Kendimden geçmiş bir şekilde art arda sorduğum sorulara bir cevap alamamak kalbimin acımasına neden oluyordu. Aras'ın gitmesine henüz hazır değildim ben. Henüz onu görmemeye, ondan haber almamaya hazır değildim.
"Berk'le gitti. Kafeden gitti yani. Sakin ol artık."
Omuzlarımdan tutarak söylediği cümlelerle rahatlamıştım resmen ama sadece ben rahattım. Karşımda oturan Yusuf bozuk moraliyle ayağa kalkmıştı.
"Ben uyuyayım artık. Hadi iyi geceler."
Cesaretlenerek gelmişti yanıma galiba. Duygularını bakışlarıyla bana hissettirmeye çalışmasının nedeni bu olmalıydı. Belki de uzun süredir bu anı bekliyordu. Cesaretini toplayıp bana gelmek için ne kadar çabalamıştı kim bilir. Benim bir anda parçaladığım cesareti uzun bir süre geri gelmezdi artık. Buna emindim. Gözlerinde gördüğüm kırılmışlık beni de üzmüştü ama elimden başka bir şey gelmiyordu.
Özür dilerim, Yusuf ama bunu yapmak zorundaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Bile Biter
Cerita PendekGerçekten böyle olmak zorunda mıydı? Eskiden kendinden daha çok umursadığın insanla birlikte olmak yorur muydu bir insanı bu denli? Kendine nefret etmesine neden olur muydu? Büyük aşkının bittiği düşüncesi aşka olan inancını bitirebilir miydi?