Cihan
Fazla mı zordu hayata devam etmek? Gidenlerin ardından bakmak mı, kendini toparlayıp hayatına kaldığın yerden devam etmek mi? Hangisi daha zordu? Hayatımın nerede kaldığını bile bilmediğim halde nasıl devam edebilirdim ki? Zorla çalışmayan arabayı itmek kadar anlamsızdı yaşamayı zorlamak. Nefes alıp vermeyi kastetmiyorum, yaşamayı, dolu dolu bile olmasa bir anlamı olan yaşamdan bahsediyorum.
"Cihan!"
Arkamdan adımın bağırıldığında daha ne olduğunu anlamadan bedenim refleks olarak arkaya doğru dönmüştü bile.
"Pencereden o kadar bağırdım ama duymadın galiba."
Nefes nefese yanıma ulaşan Yusuf, göğsünden bastırarak kendine gelmeye çalıştı. Galiba 9-cu kattan merdivenlerle inip sokak boyunca koşmuştu.
"Duymamışım, özür dilerim. Bir şey mi oldu?"
Sorduğum soruyla koşmasının nedeni yeni aklına gelmiş gibi elindeki anahtarı bana uzattı.
"Anahtarını unutmuşsun."
Minnetle gülümsedim bu hareketine. Bir anahtar için zahmet etmesine gerek yoktu aslında.
"Ben geldiğim zamanlar evde oluyorsun zaten. Bu kadar koşuşturmana gerek yoktu."
Elindeki anahtarı ona taraf uzatarak açtığım avucuma bıraktı önce, ardından kafasını salladı hızla ve kuruyan boğazını yatıştırmak adına birkaç kez yutkundu.
"Bu gece geç gelebilirim, belki de gelmem emin değilim. O yüzden dışarda kalmanı istemem."
Benim ona taşındığımdan beridir sadece bir kez Aras'larla dışarı çıkmıştı. Sadece o gece geç gelmişti eve.
"Birileri mi var? Yoksa bana mı öyle geldi?"
Gülümseyerek söylediğim şey yüzünün düşmesine neden olmuştu.
"Saçmalama."
Tek bir kelimeyle bile sinirini belli etmesi gerilmeme neden olmuş ve yanlış bir şey mi söyledim diye düşünememi gerektirmişti. Ama zannetmiyordum. Onunla alay etmek yada incitmek gibi bir amacım yoktu. Eğer öyle bir şey varsa da onun adına sadece mutlu olurdum.
"Özür dilerim, ben fazla kurcaladım galiba."
"Saçmalamayı bir kes artık, Cihan."
Aynı kelimeyi söyleyip durması gerim gerim gerilmeme neden oluyordu ve bu artık dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı.
"Arkadaşın olduğumu sanıyorum ama sen sürekli benimle bir yabancıymışım gibi konuşuyorsun."
Söylediği cümlenin hemen ardından omuzumun iki tarafında da duran elleriyle yüzünü benim hizama getirdi.
"Aras tanıştırdı diye arkadaş olmamalıyız diye bir şey yok. Bana istediğin gibi konuşabilirsin. Aklından geçeni, benimle ilgili düşündüklerinin hepsini hiç düşünmeden söyleyebilirsin."
Yüzümü tarayarak tepki ölçtüğünden kafamı sallayarak onu onayladım. Bu konuda haklıydı. Her ne kadar benimle yakın olmaya çalışsa bile arkadaşlığımızı daha öteye taşıyamıyordum ve bu tamamen benim saçma düşüncelerim yüzündendi.
"Bu arada ben de istediğim gibi sana saçmaladığını söyleyebilirim, değil mi?"
Geniş bir gülümsemeyle sorduğu soru beni de gülümsetmişti. Anlayışı benim gibi birisine bile bazen fazla geliyordu.
"Akşam da bizim çocuklarla olacam. Uzun zamandır birlikte vakit geçirmediğimiz için böyle bir plan yapmışlar. Eee bana da sadece uymak düşüyordu."
Aslında bana anlatmak zorunda değildi. Yani onu zorlamak, yada hesap vermesi için darlamak istemiyordum.
"Arkadaşız, nereye gittiğimi sorman gayet doğal."
"Sormadım ama."
Aniden tepki gösterdiğimde sokağın ortasında kahkaha atmaya başladı.
"Ne gülüyorsun, oğlum. Ben derse gidiyorum, hadi."
İçimden geldiği gibi konuşmak açıkçası rahatlamama neden olmuştu. Yusuf her zaman böyle davranmam için ortam sağlasa bile bir şekilde yapamıyordum ama son zamanlar aynı evde vakit geçirmemiz, onu gerçekten arkadaş gibi hissetmem ve az önce söyledikleri artık kasmamam gerektiğini bana düşündürtüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Bile Biter
Short StoryGerçekten böyle olmak zorunda mıydı? Eskiden kendinden daha çok umursadığın insanla birlikte olmak yorur muydu bir insanı bu denli? Kendine nefret etmesine neden olur muydu? Büyük aşkının bittiği düşüncesi aşka olan inancını bitirebilir miydi?