7~Kaçmak ne mümkün

1.4K 73 4
                                    




Öğleye kadar hiç ara vermeden çalıştılar. Kerem sabah aşağıda konuşulanları duymuş, iş arkadaşının canının nasıl sıkıldığını görmüştü. Zaten Asya'nın hayat karşısındaki tecrübesizliği insanlara karşı gösterdiği iyi niyetinden belli oluyordu.

Onunla bu konuyu konuşmayı her ne kadar istese de bunu hangi kelimelerle yapacağını bilememişti. Aslında umursamaması gerekiyordu ama yapamıyordu, aklına geldikçe sabahki adamlara karşı içinde bir öfke duyuyordu. Karşılarında ufacık bir kız vardı, nasıl böyle hoyrat bir şekilde kirletebiliyorlardı masumiyetini. Bazı insanlar gerçekten çok acımasız olabiliyordu.

Kerem kendini işe verip kafasını dağıtmaya çalışsa da, Asya ara sıra iç çektikçe, alıp verdiği nefes kırların üzerinden esip çiçek kokuları getiren bir rüzgar gibi adamı çepeçevre sarıp içine çekiyordu.

Kerem bu işe dahil olmaması gerektiğini biliyordu ama böyle geçen her dakika ofisin havasını daha boğucu bir hale getirmekten başka bir işe yaramıyordu. Asyaya baktı. Kızın dişleri sımsıkı birbirine kilitli, kaşları hafif çatık, kirpikleri gözlerindeki hüznü perdeler gibi üzerine eğilmiş ekrana bakıyordu. Bir süre öylece izledi farkında olmadan. Tuhaf bir enerjisi vardı kızın. O sandalyede hiç kıpırtısız otururken bile bir şekilde adamın dikkatini çekiyor, hüznü içine bir diken gibi batıyordu.

Karşısındaki her haliyle sıradan, tüm fazlalıklardan ve gösterişlerden uzak kızın nasıl böyle hissettirebildiğine şaşırdı. Öylece otururken nasıl bir girdap yaratıp adamın bütün dikkatini, ilgisini çekebiliyordu, böylesine bir merak uyandırabiliyordu. Daha derinlerini düşünmesini sağlayabiliyordu. Kerem Asya'yı tanımak için çok güçlü bir istek duyuyordu ona bakarken. Evini barkını, eşini dostunu, hobilerini fobilerini değil, içini görmek istiyordu. Gülerken herkes güzelleşir ama kahkahasını merak ediyordu mesela. Ağlamak yakışıyor muydu acaba? Onu bir an dudakları ve burnunun ucu kızarmış, göz bebekleri göz yaşlarıyla yıkanıp berraklaşmış hayal etti. Göz yaşlarını silen olmuş muydu? Merakını görmüştü -Kerem ona işi anlattıkça merakı kabarıyor soruları uç uca ekliyordu- hoşuna gitmişti merakı, peki heyecanı nasıldı? Sabahki olaydan sonra sinirlenmek yerine böyle hüzünlenmesi için içinde nasıl bir mihenk taşı vardı? O mihenk taşı hangi yaradan sonra oluşmuştu? O yaraları öpen olmuş muydu? Hepsini bilmek, kızı açık bir kitap gibi okumak istiyordu. Parmaklarıyla çatık kaşlarını düzeltmek istiyordu. Bu düşünceyle hareketlenip ayağa kalktı ve karıncalanan parmaklarını kotunun sert ve pürüzlü yüzeyine sürttü. Bunları düşünmemeliydi.

"Asya hadi kalk gidiyoruz"

Asya soran gözlerle adamın yüzüne baktı önce aradığını bulamayınca sordu "Nereye gidecektik Kerem bey?"

"Ben dokuma bölümüne gidiyorum bir iki işim var. Sende benimle geliyorsun"

Kızın bir şey söylemesine müsade etmeden kapıya doğru yürüdü, tam kapıdan çıkacakken durdu "Bu arada senin için çok özel bir anlamı yoksa bana bey deme kasılıyorum"

Asya bir an durup düşünse de sonra koşar adımlarla adama yetişti.

"Peki size ne demeliyim?"

Kerem yan gözle kıza bakıp sırıttı "İnsanlar çoğunlukla bana Kerem der"

"Saygısızlık olmasın?"

"Olmaz olmaz. Saygı beyle hanımla olmuyor"

Sessiz kalarak onayladı ancak içinden buna kolay kolay alışamayacağını biliyordu. Asya mesafeli biriydi hele işyerinde üstlerine karşı asla lakayt davranışlarda bulunmazdı. Gerçi bu lakaytlık değildi ama yinede alışık olduğu bir durum değildi.

Dokuma bölümü çok geniş ve gürültülü bir alandı. Kulaklarına büyük, ses yalıtımı yapan kulaklıklar takarak içeri girdiler. Asya hem kulaklıklara rağmen işittiği aşırı gürültüden dolayı işitme duyusunu kullanamamaktan hemde dokuma makinalarının işleyişini merakla izlemekten bazen olduğu yerde dalıp kalıyor, Keremse dönüp onu eliyle yönlendirip devam ettiriyordu. Kızın bakışlarının değişip parladığını, yüzünün aydınlandığını izlemek Keremi de keyiflendiriyordu. Asya'nın gördüğü her şeyle ilgili soracak onlarca sorusu olduğunu, bazen parlayan gözlerinden bazense sanki sesini duyurabilirmiş gibi bağıra bağıra bir şeyler söylemeye çalışmasından anlıyordu. Şu an anlatabilse kız hiç gözlerini ayırmadan merakla dinleyeceği için bildiği her şeyi anlatabilirdi.

Bu bölümde fazlaca vakit geçirince çıktıklarında öğle yemek saatinin çoktan geçtiğini farkettiler. Kerem zaten yemekhanede yemiyordu ama Asya için başka seçenek yoktu. Görünüşte mecbur kalınan bir yemeğe çıktılar ama Kerem kızı bir müddet karşısında oturup izleme şansı elde ettiği için içten içe seviniyordu.

Asya için durum tam tersiydi. Hiç alışık olmadığı düzende giden bir gün yaşamıştı. Sabahki olaylar canını çok sıkmış arkasından Keremin ofisinde çalışırken kendini sürekli kasmış, sonra dokuma bölümünde inanılmaz bir zaman geçirmiş şimdide koymak istediği mesafeye asla uyamadığı kişiyle karşı karşıya bir masada yemek yiyordu. Ve bunca şeye rağmen bu günün en çok zorlayan olayı Kerem konuşurken yada kendisini dinlerken gözlerini gözlerinden kaçırmamak için verdiği mücadele olmuştu. Keremse ona hiç nefes aldırmıyor bir an olsun bakışlarını çekmiyordu. İçinde tehlike çanları çalıyordu Asya'nın. Bakmasından değil görmesinden korkuyordu,bu yüzden gözlerini kaçırmak istiyordu, ama kaçırırsa da her şeyi belli edeceğini biliyordu. İçinde bu mücadeleyi verirken farkında olmadan adam konuşurken bazen bakışları titriyor, utanırsa yanakları pembeleşiyordu. Adam bunu farkettiğinde içinde tekrar tekrar görmek için arsız bir istek duyuyor bilerek kızın üstüne gidiyordu. Bu durum Asya için dayanılmaz bir hale gelince lavaboya gitme bahanesiyle masadan kalktı.

Kaçıp gitmek bir daha dönmemek istiyordu. Bu adamla baş edemezdi. Kerem onun gibi değildi, Asyanın adımları her zaman temkinli ve ürkekken adam dört nala koşarak yaşıyordu. Asya sınırları ne kadar önemsiyorsa adam o kadar zorluyordu. Bir bakışıyla bile bu kadar dağıldığı bir adamın karşısında ne yapabilirdiki? Onun karşısında çok güçsüz çok savunmasız hissediyordu. Öyle ki kapılarını açsa adam aç bir fırtına gibi içinde ne var ne yok yutup gidecek, Asya'nın buna direnmeye gücü yetmeyecek ve geriye Ondan  hiçbir şey kalmayacak gibi.

Soğuk suyla yüzünü yıkayıp, derin nefesler alarak aynada kendine baktı. O kapıları sıkı sıkı    kilitlemeliyim dedi. Buna asla müsaade etmemeliyim.

Lavabodan çıkıp restoranın içine gireceği sıra gözleri oturdukları masada telefonla konuşan Keremi buldu. İçinde bir şeylerin aktığını hissetti. Adam konuşmaya dalmıştı kendisini farketmediğini anlayınca bir adım geri gidip duvarın arkasından Keremi izlemeye başladı. İlk kez böyle korkmadan tedirgin olmadan bakıyordu. Adamın rüzgarını öyle hissediyordu ki kapılara kırk kat kilitte vursa sızıp içeri girecek bir delik buluyordu. Suyun kıyıya vurdukça taşların arasını doldurması gibi içi onunla doluyordu. 

Kendini sakındıkça bırakmak için delice bir istek duyuyor, ne kadar kaçarsa kaçsın bir gün yakalanacağını farkedince de ölesiye korkuyordu.

*****

Multimedyada Pera'nın bölümle aynı isimdeki şarkısı var. Bu hikaye bu şarkıyı dinlerken doğdu, dinlemek isterseniz.

Birde okuyup beğenirseniz lütfen yıldızı parlatın ki bana bildirim gelsin

Yorumda yaparsanız ayrıca mutlu olurum ^.^

KırılmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin