57~Güzel birgün olacaksa, söyleyemediklerini sessizliğe emanet edenlerin olsun

507 33 0
                                    

"Yavaşça dokun yaralarıma.
Yavaşça.
Annesi dün ölmüş çocuklara dokunurcasına şefkatle. Bin yıllık mushafın sayfasına nasıl dokunursa insan, öyle dokun."

                                                           Tarık Tufan


Odaya gidene kadar sedyede yatan kızın her santiminde Asya'ya dair bir iz arayarak sessizce kalabalığı takip etti.

İçindeki isyan alt perdede hiç susmadan devam ederken olanları bir filmi izler gibi izliyordu sadece.

Hemşire ve hasta bakıcıların işi bitip teker teker odayı terkederlerken, bakışlarını güçlükle de olsa sevdiğine hiç benzemeyen kızdan kopardı. Bir adım öne atılarak "Ne olacak şimdi?" Sorduğu sorunun saçmalığını farkedince suratını buruşturdu. Yabancısı olduğu bu durumda nasıl davranması gerektiğini bilemiyordu "Yani, benim yapmam gereken bir şey var mı?" Tekrar arkasını dönüp Asya'ya baktı "O.." onun Asya olduğunun, sevdiği, bakmaya, öpmeye kıyamadığı kızın başına bunların geldiğinin dayanılmaz ağırlığının, ona adıyla seslenince kat kat artacağından çekiniyordu bilinçsizce. Yine de bu durumu kabullenmesi gerekiyordu "Asya, iyi mi? Uyuyor mu şu anda? Bilinci açık demişlerdi"

Hemşire şefkatle gülümseyerek, Asya'nın iyi olduğunu, daha iyi olacağını anlattı. Başına darbe aldığı için akşam saatlerine kadar uyumaması gerekiyordu "Bu konuda iş sana düşüyor delikanlı, ne yap et uyumasına engel ol" deyip göz kırparak odadan çıktı.

Yattığı yerde Keremin hemşireyle konuşmasını dinledi. Aldığı darbelerden bedeni yorgun düşmüştü ama yaşadıkları en çok ruhunu hırpalamıştı. Hiç bitmeyecek gibi gelen felaketler silsilesi adamın sesini duymasıyla biraz olsun dağıldı.

"Kerem"

Adam ilgiyle döndü. Kızın yara bere içindeki yüzüne bakmak hala acı veriyordu ama gözleri buluştuğunda aralarına ikisini bir birine bağlayan görünmez zincirlerden bir köprü tesis oluyordu. İçindeki bu kaybolmuşluk hissinden kurtulmak için, buna ihtiyacı vardı.

"Bebeğim"

Omuzları düşmüş, yardım edememenin verdiği çaresizlikle kendini hırpaladığı belli olan hali yüreğine dokunuyordu, Asya'nın. Kızın acısını azaltamadıkça, kendine acı çektiriyordu. Oysa varlığı bile yaralarına merhem sürüyordu ama bunun farkında değildi.

Asya sarılmak ister gibi kollarını uzatınca incitmekten çekinerek sarıldı. Gözlerin, sözlerin işi bitmişti. Şimdi yürek gücüyle iyileştireceklerdi içlerindeki kırılmış hatıraları.

"Çok mu kötü görünüyorum?"

İlaç kokularına rağmen enfes kokusunun yine de duyulduğu boynundan geri çekilerek kızın yüzüne baktı. Kaşları mahcubiyetle eğilmiş, gözleri irileşmişti. Görüntüsüyle ilgili duyduğu tereddütle dudağının yara almamış tarafını dişlerinin arasında çekiştiriyordu.

Gözlerinin çukurları morarmaya başlamıştı ve muhtemelen daha da artacaktı. Gözlerinden öptü, yüzünün sol tarafında ki ince çizgiler halindeki kızarıklıkları öptü, dudaklarından öptü. Dudaklarındaki bantlara temas ettiğinde güçlükle yutkundu. Bu kadar yara bereye rağmen hala nasıl, nasıl göründüğüyle ilgilenebilirdi ki? Bütün bu olanlardan sonra adamı bir arada tutan tek şey kızın sıkıntısına bir kat sıkıntı daha eklememekti oysa.

Vaz geçilmezliğini kızın ruhuna mıhlamak ister gibi şefkatle baktı "Çok canın yanıyor mu?"

"Göründüğüm kadar kötü değilim diye düşünüyorum"

Kerem sandalyeyi yatağın hemen yanına çekerek oturdu. Konuşulacaklar acıtacak diye susuyorlardı. Aralarındaki sessizlik git gide büyürken Asya rahatsızlıkla kıpırdandı. "Bişey mi istiyorsun bebeğim" gülümserken göz kenarlarında oluşan çizgilerin üzerinde parmağını gezdirdi, Asya.

KırılmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin