25~Yitirilmiş bir ormanın suskunkuğunda dolanacaktım ömür boyu

569 35 0
                                    

Var olabileceğim tek yerin sınırlarında
Defalarca kendimi aramaya gidecek
Bulduğumda ardımsıra bırakmak zorunda kalacaktım, geriye dönebilmek için



Sabah uyandığında, mutfaktan kaşık çatal sesleriyle birlikte, konuşma sesleri de geliyordu. Ne konuşulduğu duyulmasa bile annesinin kimle konuştuğunu anlamaya çalıştı bir süre.

Ablası.

Kurul toplanmıştı demek. Ablası bu saatte gelmiş, hem de Asya'yı uyandırmadan kahvaltı hazırlanmaya başlanmışsa kıza yine istemediği bir şeyi, seve seve yaptıracaklar demekti. Bu şeyin ne olduğu ise malumdu. Yorganı kafasına kadar çekip, sabaha kadar huzursuz edici, karman çorman bir çok rüya gördüğü uykusuna geri dönmek istedi. Bu bile birazdan karşılacaklarından daha güvenli geliyordu. Ama kaçmanın mümkün olmadığı bilinciyle oflayarak yatağından çıktı.

Kahvaltı bütün ailenin bir arada olması nedeniyle tahmin ettiği üzere süt liman geçmişti, yada fırtına öncesi sessizlikti bu. Asya dün olanlardan sonra annesinin ve ablasının onu kendi haline bırakmayacaklarına o kadar emindi ki, böyle bir ay geçirseler, ikinci ayda beklerdi fırtınayı. Bu yüzden kaçınılmaz olay bir an evvel yaşansın ve bitsin istiyordu.

Ailenin diğer fertleri teker teker kalkıp dağılınca ablası kahve yapmaya başladı, bu olay ciddi demekti. Annesi kapıyı kapattı, bu daha kötüsü, babasının da bilmemesi gereken bir mesele var demekti. En nihayetinde annesi karşısına oturup dün akşamı sorarak konuya giriş yaptı.

"İyiydi anne. Gittik bir kahve içtik, sohbet ettik. Düzgün birine benziyor ama olmaz." Burada durup yüzüne sevimli bir üzüntü ifadesi oturtarak alttan alttan annesine baktı. "Hiçbir şey hissetmedim. Sanki iş görüşmesi gibiydi"

"Asya kızım bak, Selçuk temiz bir çocuğa benziyor. Saygılı, terbiyeli, düzgün bir işi var, senden de hoşlanmış belli. Sen de diyorsun düzgün biri diye, daha ne bekliyorsun ki?"

Annesinin bu alttan alır şekilde konuşmasında, dün ablasına gösterdiği çıkışın etkisinin olduğundan emindi Asya. Çünkü annesi normalinde bu kadar lafı dolandırmaz istediğini söylerdi. Selçuku ne kadar beğendiklerini bir kaç gündür hop oturup hop kalkmalarından anlıyordu ancak neyi bu kadar cazip gelmişti bilmiyordu. Tamam adam gerçekten iyi bir adaydı ancak Asya'nın böyle başka adayları da olmuştu daha önce ve annesi bir iki ikna çabası dışında sessiz kalmıştı kızının kararına. Şimdiyse durum daha farklıydı, ortada konuşulmasa bile neredeyse elle tutulacak kadar somut bir neden vardı ama  kız ne söylerse söylesin annesi bunu dile getirmemeye kararlı gibi görünüyordu.

"Anne Selçuk bugün benden bir cevap bekliyor ve ben onu arayıp olmayacağını söyleyeceğim" bu kelimeler kızın ağzından çıkar çıkmaz annesi işin rengini değiştirecek hamlesini yaptı ve atağa geçti "Asya bir sevdiğin mi var?"
Kız aslında böyle bir soru geleceğini tahmin edip önceden cevaplar hazırlamıştı ancak şimdi tamamen gafil avlandı, o kadar panikledi ki ağzından anlamlı bir cümlenin çıkamayacağını anlamıştı zaten, en azından beden diline sahip çıkabilmeyi istedi.

Kız ilk kez böyle bir şey yapmıştı. Böyle, önceden planlanmamış, ailesinden izin alınmamış, sadece içinden geldiği için bir şey yapmıştı. Aslında o yapmamıştı, Kerem bütün duvarlarını yıkıp, bütün zırhlarını söküp hatta bedenini soyup bir giysi gibi bir kenara fırlatıp ruhuna sızmıştı. Elinde değildi. Bütün bunlar olurken sadece birazcık daha direnmekten başka bir şey yapamamıştı. En sonunda Asya da ona kapılmış, teslim olmuştu. Başka çaresi yoktu. Gerçi bundan yana şikayeti de yoktu. Her şey Kereme izin verdikten sonra başlamıştı ama kalbi inatla bu ikisinin bağlantılı olduğunu reddediyordu.

Asya'dan bir cevap alamayınca kadın sorusunda ısrarcı olarak "Eğer varsa biri getir tanıştır onunla evlendirelim seni"

Yine aynı noktada düğümleniyordu her şey. Asya bu sorunun kendi içinde de verilmiş bir cevabının olmadığını bildiğinden üste çıkmaya çalışarak yanıtsız bıraktı. "Yani illa evlendireceğiz seni diyorsunuz!"

Burdan sonrasında ablasınında dahil olduğu uzun bir konuşma başladı ve Asya'ya artık yaşının evlilik yaşı olduğunu, şimdilerde birini beğenip evlenmezse yaşı ilerledikçe bu işin daha zor olacağını hatta ve hatta -Maazallah!- belki de evlenemeyeceğini anlatıp durdular. Bir ara onu konuşturmak için aşka sevgiye onlarında saygısının olduğunu, sevdiği kişi düzgün -onların standartlarında- biriyse neden olmasını bile denediler. Ama farkında bile değillerdi alalade bir durum gibi bahsettikleri aşkın kızın ruhunu bir yaprak gibi titrettiğinin. İradesini, rüzgara kapılmış bir yaprak gibi nasıl savurup savurup yere çarptığının bilincinde değillerdi.

Asya onlara Keremi anlatamayacağı gibi, ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar kendisi istemediğini söyledikten sonra daha başka ellerinden bir şey gelmeyeceğini düşünerek, sakin bir ifadeyle dinleyip, sonunda yine olmayacağını söyledi.

Bunu her ne kadar kendinden emin bir ifadeyle söylemişte olsa, içten içe annesinin umursamayacağından korkuyordu.

Ki umursamadı da, şu an ikisinin arasında bir sözlü bir çekişme söz konusuydu, bir de dile getirilmeyen ama  asıl önem taşıyan kısım olan, Asya'nın hayatı konusunda kimin söz hakkına sahip olduğunun tartışması vardı.

Annesi hiçbir zaman elini tamamen çekmemişti kızın hayatından ancak bu kadar alenen müdahale ettiği ise olmamıştı daha önce. Israrla sevdiği biri yada rahatsız olduğu bir durum yoksa Selçuk'u reddetmemesini, bir daha böyle birinin belkide karşısına çıkmayacağını anlatıyordu. Direkt olarak Asya'nın karşısına çıkmamış, ailesinden izin almıştı kızla görüşmek için ve annesinin kalbini çalmıştı böylece. Annesine tam onun istediği gibi bir damat adayı olduğunu ispat etmişti, çünkü Asya'nın hayatında söz sahibi olan ailesiydi, kendi değil. Annesi şimdiye kadar böyle davranmıştı ve evlenecekse de böyle bir adamla evlensin istiyordu. Bu konu devam ettikçe Selçuk daha çirkin daha sevimsiz ve daha kötü biri gibi görünüyordu Asya'ya.

Şartlar başka olsaydı, mesela Kerem Asya'nın karşısına hiç çıkmamış olsaydı, Selçuk'la başka bir şekilde karşılaşsalardı, annesi bu baskısıyla kızı soğutmasaydı sevmeyeceği biri değildi. Biliyordu. Ancak adam şu an girdiği benlik savaşına kurban gidiyordu. Tartışmanın gitgide şiddetlenerek bir kısırdöngüye dönüştüğünü görünce, burdan sonra söylenecek hiçbir sözün karşıdakinin yüreğine tesir etmeyeceğini düşünerek ayağa kalktı Asya ve kendince son noktayı koydu "Anne daha fazla uzatmaya gerek yok. Ben istemiyorum. Gönül işi değil mi bu? Söylediklerinin hiçbiri tesir etmiyor. Lütfen daha fazla ısrar etme"

Kapalı kapının kulpunu tutup açacağı sıra annesinin sesini duydu tekrar "Asya bu gün Selçuk'la kesinlikle bitirmiyorsun bu işi. Düşün anlayacaksın" arkasını dönmeden derin bir nefes alıp çıktı mutfaktan.

KırılmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin