51~Çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış insanın insana raptolduğu cevher

459 29 0
                                    






Büyük sıkıntılarla geçirdiği iki ayın arkasından ikinci maaşını almasıyla rahat bir nefes almıştı, Asya. İlk maaşı neredeyse tamamen ev için birikmiş borçlarına gitmiş, ayın devamında elinde kalan azıcık parayla idare etmişti. Son hafta işe yürüyerek gidip dönmüştü hatta. Şimdi de masrafları düşünce durumu çok parlak olmasa da İstanbul'a geldiğinden beri ilk kez rahat hissediyordu.

Saydığı parayı cüzdanına geri yerleştirirken kendi haline güldü. Erzurum'dan çıkarken bunları yaşayacağını bilse belki hiç gelmeyebilirdi. Hiç düşünmeden çıkmıştı bu yola. Aklına bile gelmeyecek zorluklarla karşılaşmıştı. Sevgi hanımla aralarındaki hatır olmasa bu işe tekrar alınması mümkün değildi, Hüseyin beyin ilk zamanlardaki tavrı ne kadar canını sıkmış, yine de sesini çıkarmamış sadece işine odaklanmaya çalışmıştı. Bir süre daha para kazanamasa tutunabilmesi mümkün değildi çünkü. Ve başaramayıp geri dönmenin ihtimali bile üzerine tonlarca ağırlık bırakıyordu. Neyse ki şimdi bunlar geride kalmıştı.

Koleksiyon hazırlama döneminde oldukları için Sevgi hanım ve Asya arı gibi çalışıyorlardı. İşteyken kafasını kaşıyacak vakti olmuyor, eve döndüğünde düşünecek hali kalmıyordu. Hayat telaşesi böyle bir şeydi demek. Bazen insan neden böyle yaşar diye sorgulamıştı bu süreçte, şimdi içini dolduran başarmış olmanın verdiği gurur bir fikir veriyordu.

Maddiyat, yaşadığı sıkıntılardan sadece biri bile olsa, kafasını ciddi manada meşgul etmişti. Bu sayede; yola çıkarken kendine itiraf etmese de, Keremle aralarının düzelmesini beklerken, birbirlerini hiç tanımayan iki yabancı gibi davranmaları tek meselesi olmaktan çıkmıştı. Dayanamayacağını düşünürken iki ay nasıl geçmişti şaşırıyordu. Ne ondan vazgeçebiliyordu, ne de karşısına çıkabiliyordu. Bunun böyle devam edemeyeceğini söylüyordu kendine ancak Kereme karşı hissettiği suçluluk ve kendisini bir kez bile dinlemediği gerçeğinin verdiği öfke içinde bir birine giriyor elini kolunu bağlıyordu.

Kapının çalmasıyla düşüncelerinden sıyrılarak ayağa kalktı. Göz ucuyla saate bakınca Zeynep'in gelmesi için henüz erken olduğunu düşündü ama başka kim olacak deyip açtı kapıyı.

Karşısında gördüğü kişi ile şoke olurken, kimin geldiğini bilsem açar mıydım acaba diye düşündü. Arslan'la karşılıklı hiçbir şey konuşmadan bakışırlarken ne kadar zamanın geçtiğini bile farketmedi. Zihni soruları uç uca eklerken hiçbirine verecek cevabı yoktu.

Nasıl bulmuştu Asya'yı? Emine mi söylemişti?Kızın ailesinin kendini bir dönem çok sıkıştırdığını ancak artık bilmediğine ikna olup peşini bıraktıklarını söylemişti.

Ne için gelmişti? Suratından aklından neler geçirdiğini okuyamadığı kardeşi, onu alıp götürmek için gelmiş olamazdı öyle değil mi? Bunun için gelse yalnız gelmezdi diye düşündü.

Ne ara dolduğunu anlamadığı gözünden bir damlanın firar etmesiyle nihayet kıpırdadı. Titreyen parmaklarıyla yanağını silerken Arslan'ın kollarını açtığını görünce hıçkırarak yanında küçücük kaldığı kardeşine sarıldı.

İçeri geçerlerken aylardır görmediği kardeşiyle ne konuşacağını hala bilemiyordu. Araya giren zaman, yaşanan olaylar Asya'yı iletişim konusunda acemileştiriyordu.

"Nasılsın?"

Kardeşinin sorduğu basit, sıradan ama içten soruyla içi sıcacık olmuş, üzerindeki tutukluğu atmıştı. Asya'nın ablasıyla da arası hiçbir zaman kötü olmamıştı ama Arslan'la başka bir ilişkileri vardı. Aralarındaki yaş farkının az, kafa yapılarının uyumlu olması iyi anlaşmalarını sağlamıştı hep. Kardeşi üniversite için şehir dışında yaşamaya başlayınca kendini çok yalnız hissetmiş, Arslan'ı çok özlemişti. En son ne zaman görüştüklerini hesap etmeye çalışınca canı daha çok sıkıldı, belki de ilk kez bu kadar süre ayrı kalmışlardı. Arslanın da kendi gibi hissettiğini, buraya hiçbir kötü niyetle gelmediğini anlaması çok sürmedi.

KırılmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin