54~Ben mağlubum ama sen de kaybettin

472 31 0
                                    






Uykusuzluktan okumaya çalıştığı harfler birbirine karışıyordu. Zeynep gittiğinden beri dört gün geçmiş ve Asya o günden beri akşamları onun yerine de çalışmaya başlamıştı. Bir kafede çalışmak göründüğünden çok daha zordu ve Asya'ya tek maaşla geçinme fikri her geçen gün daha sıcak geliyordu. Özellikle hafta sonu iki gün tam gün çalışınca bu sabah yataktan kalkmakta epey zorlanmıştı.

Daldığı düşüncelerden, Keremin adını seslenmesiyle sıyrıldı. Odadaki herkesin-Sevgi hanım da dahil- kendine bakıyor olmasından bunun ilk seslenmesi olmadığı anlaşılıyordu. Mahcup bir ifadeyle alelacele ayağa kalktı "Pardon, dalmışım. Efendim Kerem bey?" Boğazından yanaklarına doğru yükselen sıcaklıkla kızarmaya başladığını tahmin edebiliyordu.

Neyse ki, Kerem dışındaki herkes seyredilecek bir şey olmadığını anlayarak işlerine dönmüşlerdi.

"Benimle gelir misin?"

En son konuşma girişiminde bulunup başaramadıkları günden beri hiç karşılaşmamışlardı. Şimdi ne için çağırmış olabileceğini düşünürken, kalbini yatıştırmaya çalışarak adamın arkasından yürümeye devam etti. Terkedildiği için özür dilemeyeceğine göre büyük ihtimalle geçen haftaki kalıplarla ilgili bir problem vardı.

Uzun koridorda yürürken Kerem birden durarak başı önünde dalgın dalgın yürüyen kıza döndü "Asya senin neyin var?" Çökmüş göz altlarını, hafifçe sararmış tenini inceledi. Dudaklarının bile rengi kaçmıştı "Her geçen gün daha solgun görünüyorsun" göz göze geldiklerinde Asya adamın bakışlarında gizleyemediği kaygıyı gördü  "İyi misin?"

İyiyim bir şeyim yok demek için dudaklarını araladı ama kimi kandırıyordu ki? Hiç iyi değildi. Ayakta duramayacak kadar yorgun, yorgunluğunu unutturacak kadar üzgündü. İçinden geçeni hiç sakınmadan söyleyebileceği bir an varsa o da şu andı "Kerem ben hiç iyi değilim"

Adamın bakışlarının kaygıyla karardığını görebiliyordu. Elleri önce kararsızca kızın kollarına dokundu sonra nazikçe kavradı "Neyin var?"

"Ben.. artık dayanamıyorum. Bana hemen şimdi sarılmazsan ölebilirim. Ve emin ol mübalağa etmiyorum" gerçekten de öyle hissediyordu ve Kereminde kızı sıkıca göğsüne bastırmasından buna sorgulamadan inandığı anlaşılıyordu.

Uzun zamandır ilk kez nefes alıyormuş gibi kendine gelirken tüm benliğinin sızladığını hissediyordu Asya. İçinden hıçkıra hıçkıra ağlamak gelmesine rağmen tek yaptığı kendini mümkünmüş gibi daha da çok adamın göğsüne bastırmaktı. Göğüs kafesi açılsa içine alsa içindeki sızı belki kesilirdi.

Keremin de kendinden farkı yoktu. Sırtına dolanan kolları kızı sıkıca kavrıyor, yüzünü saçlarının arasına gömüp özlediği, huzur bulduğu kokusunu içine çekiyordu.

Başını yavaşça kaldırıp adamın yüzüne baktı. Nefesleri birbirine karışıyor, dudakları ihtiyaçla sızlıyordu. Kerem aradaki mesafeyi kapatıp yaklaştığında tam dudaklarına dokunacakken duydukları ayak sesiyle irkildiler. Kızı hemen görünmeyecekleri, yada en azından öyle umduğu bir köşeye çekip adım sesleri uzaklaşana kadar kendine bastırdı. Sonra başını uzatıp ortalığı kolaçan ettikten sonra Asya'yı elinden tutup peşi sıra odasına götürdü.

Yaşadıklarının etkisiyle kızın kalbi deli gibi atıyor arkasından vücuduna yayılan rahatlamayla başı dönüyordu. Gözünden akan yaşlara tezat olarak kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu. Odaya girip kapıyı kapattıktan sonra hızla camlardaki jaluzileri indirdi. Asya'nın kıkırtıları eşliğinde eline aldığı bir kumaş parçasını odanın köşesindeki kameranın üzerine attı.

KırılmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin