36~Utangaç,mahcup,özlemdolu,yaralı,öfkeli mektuplar bırakıyorsun

502 36 0
                                    

o karmakarışık labirentin ortasına
Gelip alacağına dair inancın bitmiyor. Ne acıların bitti ne hasretin; yarıda kalmış bir bahar şenliği, zamansız bastırılmış bir sağanak.


Onur arkadaşının telefonunu aldığında, her ne kadar iyi olduğunu telaş yapmamasını söylese de, ulaşabildiği en kısa sürede yanına varıp iyi olduğunu görene kadar rahat edemedi.

Kerem pert olmuş aracından bir kaç sıyrıkla çıkmışta olsa arabanın hali ne kadar ucuz atlattığını ortaya seriyordu. Onur çekiciye yüklenen araçtan bakışlarını zorda olsa çevirebildiğinde tekrar sordu "Nasıl oldu bu?"

Kerem kaldırımda oturduğu yerden arkadaşına ters bir bakış attı "Onur neyi anlamdın da bir daha soruyorsun? Refüjü görmedim üstünden atlatım"

"İşte bende onu soruyorum, nasıl göremedin? Neredeyse elli metre sürüklenmişsin, Amacın neydi? Ölmek istiyorsan daha acısız yöntemler de var"

Kerem başındaki şiddetli ağrı yetmezmiş gibi aklına gelenlerle suratı iyice çarpıldı. Günler sonra Asya'yla çok güzel bir gece  geçirmiş, bugün de birlikte çalışmışlardı. Her şey iş çıkışı Nevzatı yolun karşısında beklerken görene kadar nasılda güzel gidiyordu.

"Asya Nevzatla hala görüşüyormuş"

"Nasıl görüşüyormuş? Kim söyledi?"

"Nevzat. Bugün iş çıkışına gelmişti Asya'yla görüşmek için. Düşünebiliyor musun o kadar uyarılarıma rağmen hala böyle bir şeye yeltenebiliyor. Artık sevgili olduğumuzu da biliyor üstelik" Baş ve işaret parmağıyla burun kemerini sıkıp gözlerini kapattı biraz rahatlamayı umarak.

"Kavga mı ettin yine onunla?"

"Hayır. Bu sefer beni sinirlendirmesine izin vermeyeceğim diyordum ama bu mümkün değil Onur. Adam akbaba gibi bekliyor" burnunu tutan parmaklarını gözlerine bastırarak bekledi bir süre.

Arkadaşının git gide daha çok sinirlendiğini görünce Onur "Böyle olmaz hadi kalk gidelim buradan. Alnını bi doktora gösterelim mi ne dersin?" Diyerek kolundan tutup ayağa kaldırdı.

"Yok iyiyim ben gidelim"

Onur'un evine geldiklerinde kendini koltuğa atarak  gözlerini kapatıp bir süre hareketsiz uzandı.

"Kerem hadi kalk yemek yemiyorsun madem bişeyler iç"

Arkadaşının söylediğine bir cevap vermedi. Gözleri kapalı bir süre daha bekledikten sonra kurumuş dudaklarını ıslattı. Boğazı da kupkuru olmuştu ama yutkunmak dışında bir şey yapmadı. Aklı hala Nevzatın söylediklerindeydi "Sevgilinin hayatında olanları senden daha iyi biliyorum dedi"

"O ne demek şimdi?"

Düşünceli bir ifadeyle yerinde doğrularak arkadaşının suratına baktı. Çatık kaşları havalanırken "Bilmiyorum" dedi. "Geçen hafta sonu bana yoğun olduğunu söylemişti görüşememiştik . Nevzatın dediğine göre Asya'yı çok üzen olaylar olmuş ve o da Nevzatla görüşüp paylaşmış. 'Senden başka anlatabileceğim kimsem yok' demiş"

"Neymiş o olaylar?"

"Ben de sordum ama sevgiline sor dedi. Elimi kolumu bağladı. En çokta buna çıldırdım"

"Pazar günü Asya sana gelmemiş miydi? Bişey anlatmadı mı?"

"Geldi, kötü görünüyordu çok sordum ama bişey anlatmadı. Yorgunum dedi bende üsteleyip daraltmak istemedim. Anlatmak isterse zaten anlatır diye düşünmüştüm"

"Peki ne yapmayı düşünüyorsun? Asya'yla konuşacak mısın?"

"Bilmiyorum ne yapacağımı ne yapmam gerektiğini hiçbir şeyi bilmiyorum. Hiçbir anlam veremiyorum neden yani? Bu olanlar başka biriyle ilgili olsa çok daha farklı düşünebilirdim, ama Asya öyle biri değil, onun hakkında yanılmak istemiyorum" odada hızlı hızlı volta atarken söyledikleri Onur'un yüz ifadesini görmesiyle son buldu "Bana öyle bakma Onur. Yanıldığımı mı düşünüyorsun?"

Genç adam arkadaşının aşık olduğunu ilk farkettiğinden beri, karşısındakinin onu hayal kırıklığına uğratmayacak biri olmasını çok istemiş, Asya'yla tanıştığında da içi rahat etmişti. Ama yine de her şey çok yeniydi ve Keremin kendini bu denli kaptırması çok tehlikeli görünüyordu. Aklından bu düşünceler geçerken yüzünü ifadesiz tutmaya çalıştı ve ellerini itiraz edercesine havaya kaldırdı "Hayır dostum benim bişey düşündüğüm yok sadece anlamaya çalışıyorum. Bu sorularının cevapları Asya'da. Git onunla konuş"

Kerem de konuşması gerektiğini düşünüyor ama yapamayacağını biliyordu. Çünkü onun için asıl sorun olan şey aldatılma ihtimali değildi, Asya'nın böyle biri olmadığına tüm benliğiyle inanıyordu, asıl sorun geçen hafta kendisiyle değilde Nevzatla konuşmuş olmasıydı. Bunu hazmedemiyordu işte. Ona bütün kapılarını açtığı halde Asya neden girmek istemiyor kapının dışında kalmakta diretiyordu anlayamıyordu. Üstüne bir de kendisine anlatamadığı kadar özel bir durumu Nevzatla nasıl paylaşabiliyordu. Bütün bu düşüncelerle Asya'nın karşısına çıksa kendine hakim olamayıp kızı incitmekten mi çekiniyordu yoksa bu soruların cevaplarından mı korkuyordu bilmiyordu ama Asya gelip anlatana kadar o da konuşmayacaktı.

*****

Diğer yandan Asya aynı günün akşamı eve döndüğünde arasını düzeltmek istediği annesiyle işlerin daha kötüye gittiğini gördü. Kadın önceden kızı görmezden geliyorken, önceki akşam bir telefon mesajıyla arkadaşına kalmaya gitmesinden sonra görmezden gelmeyi bırakmış, buz gibi davranmaya başlamıştı.

Asya başına geleceklerden habersiz, bu yaşadıklarını olabilecek en kötü durum olarak görüyordu. Bir yandan doyasıya yaşamak istediği aşkı diğer yandan sırf istemediği bir evliliği yapmadığı için annesiyle yaşadığı gerilim kızın aklını iyice karıştırmış akşamın kalanını odasında geçirmiş, ağlayarak uykuya dalmıştı.

Ertesi sabah erkenden ablası gelene kadar babanesinin köyden döndüğünden haberi olmamıştı. Babanesinin dönmesi demek annesinin olmasından korktuğu olayların başlayacağı anlamına geliyordu. Önceki akşamdan beri kadının Asya'ya surat asmasında kızına kırgınlığının yanı sıra bugün gelecek misafirlerin stresinin de payı vardı. Hatta belki daha çok.

Asya bu olayın diğer öznesi olan halasının oğlu Emre'yi severdi. Küçüklüklerinden beri annelerinin uyumsuzluğu nedeniyle çok bir arada olamasalar da iyi biri olduğunu düşünürdü. Emre gayet anlayışlı bir gençti ve son yıllarda kuzenler olarak toplanıp görüştüklerinde anlaşabildiklerini görmüştü Asya. Belki bu düşüncesi nedeniyle annesinin ve ablasının endişelerine bir anlam veremiyordu. Büyükler ne derse desin ikisi oturup konuştuklarında bu olayın ne kadar saçma olduğu noktasında hemfikir olacaklarını ve iki tarafla da konuşarak makul bir sonuca bağlayacaklarına inanıyordu. O da olmazsa açık açık istemediğimi söylerim diyordu Asya. Kim kendini istemeyen biriyle evlenirdi ki? Yada kim oğluna onu istemeyen bir kız alırdı? İşler ne kadar çirkinleşirse çirkinleşsin bir şekilde bir çıkış yolu bulunurdu. Boyun eğmeyecekti.

Tabii ki bu noktalara gelmeyi kesinlikle istemiyordu. Ailesiyle ilişkisini bu derece baltalamak katlanamayacağı bir durumdu. Şimdiden bile annesiyle arasındaki soğukluk canını sıkıyordu, henüz ipler kopmamış ve zamanla düzelebilecekken bile zamanın iyileştiremeyeceği yaralar aldıklarını düşündükçe nefesi daralıyordu.

Akşam olup babanesi geldiğinde bu düşüncelerle boğuştu durdu Asya. Yemekten sonra babanesinin babasıyla birlikte diğer odaya geçip kapıları kapattıklarında, konuştuklarının-hatta pazarlık yaptıklarının, kendi geleceği olduğunu düşündükçe boğuluyor gibi hissetti. Aynı odada oturdukları annesinden ve ablasından da fayda yok gibi görünüyordu, kadın bu olanları her ne kadar onaylamasa da Asya'nın yaptıklarından sonra müdahil olmayacak gibi duruyordu.

Odasına geçip telefonu eline aldığında, ne söyleyeceğini bilmeden Keremi aradı. Önceki akşamdan beri hiç konuşmamışlardı, bir mesaj bile atmamıştı Kerem, ki normalinde o kadar sık mesaj atıyordu ki, Asya telefonunu sürekli yanında taşır olmuştu. Bir kez daha kapalı sinyalini aldıktan sonra sıkıntısı iyice katmerlendi. Şuan ona ihtiyacı vardı, yumuşacık sesine, sözlerine, gülüşüne, hatta gözlerini kapatıp dinlediğinde duyabildiği nefesine...

KırılmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin