Kilidi çevirip kapıyı açtım.
Bunu beklemeyen, istenmeyen misafirlerim aynı anda şaşkınca bana doğru dönmüştü.
Karşı duvara yaslanmış bir şekilde yerde oturan Melih’le Yağmur aceleyle ayaklandılar.
Bense gözlerimi bıkkınca amcama çevirdim.
“Tam resepsiyona gidiyordum anahtarı almak için.”
“Çok mantıklı lan biz bunu niye düşünemedik?” dedi gereksiz arkadaşım arkadan. Bunu Yağmur’a söylemiş olmalıydı. Çünkü onun da bu sözlere katıldığını belli eder gibi başını salladığını görmüştüm.
Onları orada bırakıp ayaklarımı sürüyerek kendimi geri yatağıma attım. Yaklaşık üç saattir odamda sigara içmekle meşguldüm.
Melih’le Yağmur defalarca kapıyı açmamı istemelerine rağmen onlara cevap vermeyi reddetmiştim. En son amcam da onlara katılmıştı. Şimdi de odamdaydı işte...
“Kapıyı açtım diye o adamı buraya getirmek gibi bir hata yapmazsın diye umuyorum.”
“Gitti o,” dedi kapıyı kapatırken. Diğerlerini içeri almamıştı.
“Siktirsin.”
“Düzgün konuş.”
Işığı açtı ve etraftaki dumanı fark edip eliyle gereksiz bir çaba içinde onları dağıtmaya çalıştı. Bense ışık yüzünden gözlerimi kısmış ona bakıyordum. “İçerde içmeseydin bari.”
Balkona açılan pencere sürgüsünün sesini duydum. Daha sonra yanıma gelip elimdeki sigarayı da almıştı. Yan taraftaki bardakta söndürüp onu içindeki diğer izmaritlerin yanına bıraktığını çıkan seslerden anlamıştım.
Sessizce yüzümü yastığa gömdüm. Normalde tepki verirdim ama şu an hiçbir şey yapasım gelmiyordu.
“Git elini yüzünü yıka. Konuşmamız lazım.”
Başımı hafifçe çevirip yastıkların arasından ona baktım. “Harbiden konuşmak istemiyorum.” Sesim fazla boğuk çıkmıştı. Sanki saatlerdir ağlıyormuşum gibi...
“İsteyip istemediğini sordum mu?” dedi sert bir şekilde. “Kalk. Git. Yüzünü yıka.” Her kelimeyi bastırarak söylemişti.
Birkaç saniyeliğine bakıştık. “Gözlerin güzelmiş ha...”
Koyu kahverengi gözleri vardı. Babamınkiler gibi. Anneminkiyse biraz daha açık bir kahverengiydi. Benim gözlerim nereden böyle, hiçbirimiz bilmiyorduk.
“Kalk lan!” dedi bu sefer, sesini yükselterek. Ama deminki kadar sert değildi. Bana ne olursa olsun o sertlikte ‘bağıracağını’ zannetmiyordum zaten.
Amcam gerçekten saygı duyduğum bir insandı. Gururuma pek yediremesem de sırf bu yüzden bir şey demeden kalkıp banyoya gitmiştim.
Yüzümü yıkarken suyun iyi hissettirdiğini fark etmiş kollarımı da suyun altına tutmuştum. Sonra kafamı, sonra da ensemi...
Belim ağrımaya başlayınca doğrulmak zorunda kalıp, havluyla ıslanan yerlerimi kuruladım. Bu sırada amcam da içerden “Duş al demedim!” diye bağırmıştı.
Kapıyı açıp geri odaya girdim. Ona bakmadan koltuğa oturup geriye yaslanmıştım. Alnıma yapışan saçları elimle geri iterken yüzüne doğru döndüm, “Hım?”
“Bak Savaş,” diye lafa girdi. Oturuşundan bile ciddiyetini anlayabiliyordum. “Sana söyleyeceğim şeylere duygusal değil mantıksal bakmanı istiyorum tamam mı?”
Kaşlarımı çatıp başımı hafifçe yana eğdim. “Mantıksal diye bir kelime mi varmış? Bak ilk defa duyuyorum. Gerçi ‘mantıksal açıdan’ falan derler değil mi? Ayn-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ // (TAMAMLANDI)
Teen FictionSadece biz vardık. Neyi, nasıl yaptığımızın bir önemi yoktu. Elini tutup yanına yaklaştım. Sanırım durduktan sonra elini bırakmamı bekliyordu ama ani bir cesaretle ellerimizi kenetledim ve diğer elimle belinden tutup onu kendime yapıştırdım. Gülüm...