/SAVAŞ
Sınıfa girer girmez heyecanla onu aramamak için kendimi zor tutmuştum.
Ben içeri girince herkes kendi arasında konuşmaya başlamıştı.
Bana hoş geldin diyen öğretmene gülümseyip, “Hoş bulduk hocam.” diye mırıldandım. Sonra da dayanamayıp gözlerimi sınıfa çevirdim.
Meraklı yaklaşık otuz çift göz arasından, en arkada şoka uğramış gibi bakan bir çift koyu renk gözü seçmem zor olmamıştı.
Sırıtıp önüme döndüm. O sırada hoca tekrardan lafa girdi; “Arkadaşlar bu yeni öğrencimiz.” dedi sınıfa doğru. Sonra tekrar bana dönüp, “Kendini tanıtmak ister misin bize?” diye sordu. Aslında kim olduğumu biliyor olmalıydı.
Öğrenciler -daha çok veliler- bir şeyleri fark etmesin diye bütün öğretmenlerin rolünü iyi oynadığından emindim.
Doğrusu aşırı heyecanlıydım. Böyle olmam normaldi değil mi? Ve bir de üstüne Yağmur vardı.
Yutkunup kısık bir sesle konuşmaya başladım: “Savaş Korlu. Antalya'dan geliyorum.” Durdum. Başka ne diyecektim ki? “Yani bu kadar.”
“Önceden hangi okuldaydın?”
“Antalya Okyanus Koleji.” Antalya'yı nerden bilecekti ki? O “şaşaalı” soyadımın süslediği iğrenç okulu nerden bilecekti?
“Hımm.” diye mırıldandı. Daha fazla sorgunun gereksiz olduğunu düşünmüş olmalıydı. “E aramıza hoş geldin o zaman. Geçebilirsin boş olan bir yere.”
Başımla onaylayıp sınıfa baktım. Tamamen boş bir sıra görünce oraya yönelmiştim. Hem duvar kenarıydı.
Herkes bu kadar bakmak zorunda mı?
Kalbim hızla çarparken onu görmek amacıyla arkama döndüm.
Gördüğüm ifadeyle kahkaha atmamak için kendimi zor tutmuştum.
Yağmur ağzı açık, beti benzi solmuş bir halde bana bakıyordu. Gözlerimi sanki hiç bir şey olmamış gibi kırpıştırdım.
İfadesi değişmedi; ben de önüme döndüm.
Tahtadaki öğretmen fizik öğretmeniydi. Ve ‘on birinci sınıfta en çok zorlanacağınız ders belki de...’ derken yüzündeki gurur ifadesi görülmeye değerdi gerçekten.
On birinci sınıfın ağır olduğunu biliyordum. Dokuz ve ondaki yüzeysel bilgilerimin bu yıl bir bir götüme gireceğini de biliyordum.
Ama zararın neresinden dönersem kârdı değil mi?
Hem o kadar kafasız bir insan değildim bence.
Sadece yaşadığım on yedi yıl boyunca ben istemesem bile her konuda gereksiz kolaylık sağlanmıştı bana.
Ve ben bu yıl -büyük ihtimal tamamen değişen hayatımın ilk yılında- bunu düzeltmek istiyordum.
Hani ben ne yapmıştım ki şimdiye kadar?
Bana verilen paranın hangi kısmını hak etmiştim?
Gerçekten artık benim de işe yarar bir insan olduğumu bilmeye ihtiyacım vardı.
Bu kararıma, giriş konuşması yapan hocayı dikkatle dinleyerek bir başlangıç yaptım.
Aslında mantıklı da konuşuyordu. Bir an iki yıl yattığım için kendimi çok geri zekâlı hissetmiştim. “...sistemde kaybolmak istemiyorsanız bir amaç edinin, bu sadece ders konusunda değil. Ama ders çalışmak ,daha doğrusu her konuda çalışmak, her şeye aracıdır. Eğer ilerde olmak istediğiniz şey bu kadar çalışmayı gerektirmiyorsa bile çalışın. Hiç bir şey yapamıyorsanız o parayla birçok kişinin hayatını kurtarabilirsiniz...” Duraksadı. Bu sırada gözleri sınıfı tarıyordu. “Her neyse çocuklar kafanızı şişirmeyeyim, kısaca hayatınız için çalışın, insan olmak için çalışın; para için değil.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ // (TAMAMLANDI)
Teen FictionSadece biz vardık. Neyi, nasıl yaptığımızın bir önemi yoktu. Elini tutup yanına yaklaştım. Sanırım durduktan sonra elini bırakmamı bekliyordu ama ani bir cesaretle ellerimizi kenetledim ve diğer elimle belinden tutup onu kendime yapıştırdım. Gülüm...