Sabah uyandığımda o gün için heyecanlıydım.
Odam, boya,eşyalar, Yağm-
Hayır. O yok.
Evet, odamı düzenleyeceğim için heyecanlıydım.
Önce amcamın yardımcısının hazırladığı kahvaltıyla karnımı doyurdum. Sonra üzerimi değiştirip yanıma yedek bir de kıyafet aldım. Boya sırasında kirlenirlerdi sanırım.
Kafeye benden on beş dakika kadar sonra amcamın ayarladığı elemanlar geldi. Öncelikle odamı boşaltmalarını istedim. Çıkardıkları eşyaları yine terasa koyacaklardı.
Yağmursa gelir gelmez yüzüme bakmadan çalışmaya başlamıştı. Ve yine personel kıyafeti giymemişti.
Ama bu sefer cidden keşke giyseydi…
Mini şortlu, eskitilmiş siyah renkli, kot bir tulum giymişti. Ayağında deri postallar vardı ve bacaklarında da file çorap.
File çorap.
Yutkundum.
Yutkunamadım.
Sanırım iyi değilim.
Gözlerimi vücudundan uzaklaştırdım.
Uzaklaştırabildim evet.
Ben dün sövdüğüm piçler gibi değilim.
Birileri garsonu çağırdığında gidecek kişiyi durdurup kendisi gidiyordu. Birkaç defa daha bunu yaptığını gördüm. Bense uzaktan onun koşuşturmasını izliyordum. Tepesinde küçük bir topuzun bulunduğu açık saçlarının oradan oraya savrulmasına ister istemez iç çekmiştim.
Ama bir gariplik vardı.
Yüzündeki ifadeyi görünce kaşlarımı çattım. Tıpkı onu ilk gördüğüm günkü gibiydi. Bir an o ana gitmiştim. Yine o kızgın kızarmış yüz.
Yanına gittiğimde beni fark etmedi. Fark ettiyse de görmezden gelmeyi tercih etmişti.
“Pişt.” dedim ilgisini çekmek için. Bana garip ama ilgilenmediğini gösteren bir bakış atıp siparişleri hazırlayan çalışana döndü.
“İki tane orta boy Mocha, bir tanesi yumuşak içim. Bir dilim de böğürtlenli pasta.”
Beni umursamamasıyla kaşlarım daha çok çatılmıştı. Dayanamayıp soru sorar gibi, “Yağmur?” dedim.
Not defterine bakarken, “Efendim Savaş?” dedi.
Sesi zorlama çıkmıştı.
“İyi misin?” dedim. Sorumu duyunca birden durup sanki gerçekten de komik bir espri yapmışım gibi gülmeye başlamıştı. Başta küçük olan kahkahası gittikçe büyüdü. O kadar çok gülüyordu ki etraftaki insanların bazıları konuşmayı bırakmış şaşkın bakışlarıyla neyin bu kadar komik olduğunu anlamaya çalışır gibi bize bakıyorlardı.
Ciddi anlamda endişelenmeye başlamıştım. Kendini kaybetmiş gibiydi.
Tam dayanamayıp müdahale edeceğim sırada sonunda gülüşünün azalmaya başladığını gördüm. Kahkahaları tükenip de kendine geldiğinde elleriyle hiçbir şey olmamış gibi yüzüne doğru hava yapmıştı.
Sonra da bana dönüp sakin sayılabilecek bir sesle, “İyiyim Savaş.” dedi. “Şimdi izninle işime döneyim.”
Ağzım açık bir şekilde onu izliyordum.
Hem bilerek mi bana böyle doğru düzgün bakmıyordu?
“Bana baksana bir.” Bir an tereddüt etse de itiraz etmeden başını kaldırıp gözlerimin içine bakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ // (TAMAMLANDI)
Novela JuvenilSadece biz vardık. Neyi, nasıl yaptığımızın bir önemi yoktu. Elini tutup yanına yaklaştım. Sanırım durduktan sonra elini bırakmamı bekliyordu ama ani bir cesaretle ellerimizi kenetledim ve diğer elimle belinden tutup onu kendime yapıştırdım. Gülüm...