♧41♧

590 33 6
                                    

/ YAĞMUR

Kapıyı kapattıktan sonra yere çöküp ağlamaya devam ettim.

Zaten Ekin’i bırakmak yeterince zordu!

Şimdi bir de Savaş...

Daha çok ağladım. Göğsüm yerimden çıkacak gibiydi.

Neden beni seviyordu ki?

Neden beni seviyordu? Ben, bencil, anlamaz, herkes kadar sıradan, hatta sorunluydum.

Etrafında o kadar kız vardı! Hem ben...
Hem ben ona güvenmiştim. Ekin gibi olmadığını düşünmüştüm. Gerçekten iyi arkadaşız sanmıştım. O gözle bakmamıştım ki... Aklıma öyle bir düşünce geldiğinde bile gülüyordum.

Çünkü yoktu. Öyle bir his, öyle bir duygu, öyle bir düşünce... Hiçbiri yoktu.

Bu yüzden kızmıştım. Ama bundan çok daha fazla sinirlenmeme sebep olan bir şey vardı: Birini arkada bırakmak ne demek biliyordum.

Sana deli gibi ihtiyacı olan, seni koşulsuz şartsız seven birini arkada bırakmak nasıl olur biliyordum.

Nasıl bir boşluk hissettireceğini biliyordum.

Nasıl yıkıyor biliyordum.

Annem beni arkasında bırakmıştı.
Önceleri hiç anlamasam da babamla yaşadığım her an bunları birer birer hissettirmişti. Şu an bile hissettiriyordu.

Eğer şimdi ben de onları arkamda bırakırsam...

Ekin ne yapacağını zaten net bir şekilde söylemişti.

Şimdi bir de Savaş vardı.

Ne yapacaktım?

Buna dayanamıyordum. Bu cızırtıya, bu hissizliğe, bu boşluğa, bu sessizliğe.

Ses...

Seslere ihtiyacım vardı. Artık bir şeylerin yavaş yavaş tükendiğini hissediyordum. Bitiyordu.

Seslere ihtiyacım vardı. “Konuş benimle!” diye bağırdım ağlarken. Diğerinden ümidim yoktu. Ona çok ihtiyacım olmasına rağmen ondan ümidim yoktu. Gittiğini anlamıştım. Ama o buradaydı. Hâlâ benimleydi. Bana bunları yapan oydu. Ve ben deli gibi ona ihtiyaç duyuyordum. 

“Konuşsana! Artık hiçbir şey kalmadı.” diye mırıldandım. Sonra bir anda sesimi yükseltmiştim. “Konuş! Konuşmak zorundasın. Sen olmadan yapamam anlamıyor musun?”

Ama hiçbir şey yoktu.

Sonra birden onun benimle hangi zamanlar konuştuğunu hatırladım.

Titreyen ellerimle kendimi yerden kaldırırken ağlamam biraz durulmuştu.

Banyoya gidip eskiden babamın olan dolabı açtım. Kapağın duvara çarptığında çıkardığı ses duvarlarda yankılandı. Bütün her şeyi dağıtarak istediğim şeyi arıyordum. Sonra en üst rafta köşede kibrit kutusundan küçük bir kutu buldum. Uzanıp onu elime aldım.

Babamın içinde beş altı tane jiletinin bulunduğu kutuyu, yani istediğim şeyi, bulmuştum. Bu jiletler öyle herkesin kullandığı vücut için olan jiletlerden değillerdi. Büyük dikdörtgen, duvarda işaret bırakmak istediğinizde kullanacağınız jiletlerdendiler.

Bir gün sadece öylesine bir şey ararken bunu gördüğümü hatırlıyordum. O zamandan bu zamana epey şey değişmişti.

Titrek bir şekilde, daha önce kullanılmadığı açılmamış kağıdından belli olan jiletlerden bir tanesini elime aldım. Kutuyu önüme bıraktıktan sonra burnumu çekerek kağıdını açtım. İşte ışıkta parlayan yüzü beni karşılamıştı.

İKİ // (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin