♧38♧

682 43 4
                                    

/ YAĞMUR

Bütün hafta yaptığımız devamsızlığın ardından artık gitmememizin bir mânâsı olmadığını düşünüp dün Savaş'la okula tekrar başlama kararı almıştık.

Cenaze gününden sonraki gün ,yani dün, Savaş'ın yardımıyla dağıttım evi toplamış;  gerekli olan malzemeleri -Savaş'ın kredi kartıyla- marketten almıştık. 

Sadece ben bir konu açtığımda konuşuyorduk. Yanlış bir şey söylemekten korkar bir hâli vardı. 

Ne Ekin ne Çağan hakkında bir daha tek kelime etmemiştik meselâ. Benimle bir çocukmuşum gibi ilgileniyordu. Sadece fiziksel olarak bir etki gördüğümden değil. Hareketlerinden, hissettiklerini tahmin edebildiğimden biliyordum.

Ama artık sanki bir boşluk vardı aramızda. Eskisi gibi değildik. Ya da sadece ben eskisi gibi hissetmediğimden – ona karşı değil genel olarak- böyle düşünüyordum.

Bazen daldığımda onun gerginliği beni geri döndürüyordu.

Gün geçtikçe bana daha fazla Ekin’i andırmaya başladığını dün yine fark etmiştim. Bir yandan bu onu daha çok sevmemi sağlarken bir yandan Ekin'e yaptıklarımı aklıma getirip kendime olan nefretimi tekrar hatırlatıyordu. 

Savaş'ı seviyordum. O benim boşluğa düşmemi engeller olmuştu. Son günlerde arkadaşlığımızın sıkı bir düğümle daha da sağlamlaştığını hissediyordum.

Çağan'a gelirsek...

Onu aklımın kenarına itmek için saatlerce uğraşmıştım ama dün gece yine uyuyamayıp daraldığımda artık daha fazla direnememiştim. Düşüncelerimi engelleyemiyordum. 

O olsaydı bu kadar dağılmayacağımı biliyordum. O benim her zaman yaşam kaynağım olmuştu. Beni sevdiğini biliyordum. Hissetmiştim. Öpüşünde, sarılışında, konuşmasında, kıskanmasında, bakışında...
Hissetmiştim işte. Yalan değildi. Yalan olmadığını biliyordum.

Sinirli değildim, veya kin duymuyordum. O sadece benim elimden artık her şeyi almıştı. Kendi başıma devam etmem için çok zaman geçmesi gerekiyordu. Yeni bir hayata başlamam için çok zaman geçmesi gerekiyordu. Ama Savaş'la olmadığım sıralarda sadece nefes alan, gören, duyan bir bedenden ibaret gibi hissetmeye başlamıştım.

Seslerim gitmişti.

Nefret ettiğim o güzel ses de, çok sevdiğim diğer sesim de gitmişti. Beni ben yapan her şey elimden alınmış gibi hissediyordum.

Bir dalga gelmiş ve her şeyi silip süpürmüş gibiydi. Bu fiziksel acıdan daha kötü geliyordu. Boşluk hissediyordum. İçimde, dışımda, kafamda, etrafta, her yerde dolduramadığım bir boşluk vardı.
Bana sağladığı yaşama gücünü belki de hiç fark edemediğim hayatım yerle bir olmuştu. Bir anda.

Tekrar başlayamıyordum. O cızırtı bir türlü susmuyordu.

Seslerimi geri istiyordum.

Beni özlemiştim. Ve bana ait olan her şeyi de. 

Babamın kasasını çilingir yardımıyla açtıran Savaş, dün akşam elinde telefonum ve birkaç evrakla geri dönmüştü. Evraklara hiç bakmadan babamın eşyalarıyla birlikte kilitlediğim odasına koydum. Telefonumu açtığımda önce içindekilere göz atıp atmamakta kararsızdım. Ama ana sayfasını gördüğümde hiç düşünmeden fabrika ayarlarına döndürdüm. Ana ekranda farklı bir şey yoktu. Zaten sorun da buydu. Eski günleri hatırlamanın bana hiçbir faydası olmadığını biliyordum.

Şimdi de elimde telefonum vardı işte. Servisteydim. Dün gece indirdiğim birkaç müziği dinlerken bunları düşünüyordum. Nasıl göründüğüm hakkında bir fikrim yoktu ama Elif'in ben servise biner binmez değişen yüz ifadesinden ne denli berbat göründüğümü tahmin edebilmiştim. Ben servise biner binmez ayağa kalkmıştı. Beni merak ettiği belli oluyordu. Ama konuşacak hâlde değildim. Gülümsemeye çalışarak, “ Şimdi değil. Sonra konuşalım olur mu?” diyebilmiştim.

İKİ // (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin