"Sen. Ciddi. Olamazsın." Sıramın üzerindeki kitabı açtım.
Bu gözlerin bunları göreceğini asla tahmin etmezdim.
Bu kadar çözülmüş paragraf sorusunu ben bir arada görmedim ömrüm boyunca!
Kitabın ilk sayfasındaki post-it sonradan dikkatimi çekti. Hızla alıp üzerindeki düzgün yazıyı okumaya başladım.
Paragraf sorusu çözmek iyi geldi.
Hızla telefonu çıkarıp mesaj attım.
Ben: Hakkını nasıl öderim yiğidim mdjsneudj
Ve çevrimiçi oldu.
Vitaminsiz: Hiçbir şey yaparak klşlkmşlöş
Ben: Ben bunun altında kalamam
Ben: Sana çikolatalı süt ısmarlayayım en azından?
Vitaminsiz: Bak bu çok cazip bir teklif hdjshisneid
Ben: Teneffüste sütün hazır olacak. Nereye bırakmamı istersin?
Vitaminsiz: Bu bir tuzak mı ;)
Ben: Bak yemin ederim ki ciddiyim. Sayende ders içim küçük bir ihtimal de olsa 100 girilecek.
Vitaminsiz:Tamam sütü etüt odasına bırak
Orayı da hiç sevmem.
Ben: Tamam
İlk ders bilin bakalım kimindi?
Adam girer gitmez adımı seslendi.
"Yaptın mı verdiğim ödevi Gözde?" Büyük bir gururla sırıttım. "Siz bana ödev verirsiniz de ben yapmaz mıyım?"
Kitabı öyle bir havayla masaya götürüyordum ki sanarsın elimde paragraf kitabı değil şehir anahtarı vardı.
Gerçekten şehir anahtarı diye bir şey var mı yoksa bize çizgi filmlerle kandırdılar mı?
"Bakayım bir." Sayfaları çevirirken yüzümden düşmeyen bilmiş bir ifade vardı.
Bana ne oluyorsa? Sanki o kadar soruyu ben çözdüm.
Adam artık daha fazla sayfa çeviremeyecek duruma geldiğinde tatmin oldu.
"Şaşırtıyorsun beni Özge Eryaman. Önce üç günde kitap özeti, şimdi de beş günde paragraf soruları." Ve belki de ilk ve son defa duyacağım bir cümle kurdu. "Bu aralar sana verdiğim sorumlulukları yerine getirmen çok hoşuma gidiyor." Sonra da yerime oturum işte.
İlk defa dersi dinlemememe laf etmedi. Teneffüs zili çaldığında kantine indim ve iki tane çikolatalı süt aldım.
Etüt salonu en üstte, on ikinci sınıfların olduğu kattaydı.
Bu demek oluyor ki en üst kata çıkacaktım. Merdivenleri ağır ağır tırmandım ve etüt odasına nefes nefese girdim.
Şöyle bir bakınca birkaç kişinin ders çalıştığını gördüm. Boş bir masayı gözüme kestirip sütü bıraktım. Bir alt kata inip sırama geçtim.
Ben: Mission completed bossman 👊
Ben: Doğru mu dedim ksjjshsjeh
Vitaminsiz: Süt ve harika ingilizce yeteneğini bana gösterme lütfunda bulunduğun için teşekkür ederim kshsbşds
Ben: Ne demek her zaman jfzitditd
"Gözde Eryaman!" Kafamı kaldırınca kapı girişinde nöbetçi kızı gördüm. "Buyur?"
"Seni Veysel Hoca çağırıyor." Yani can dostum olan müdürümüz. Ayağa kalkıp kızı takip etmeye başladım.
"Neden çağırıyor?" Alt dudağını büktü. "Neden çağırdığını söylemedi." Başımla onayladım. Kapının önüne gelince tıklatıp içeri girdim
"Buyurun hocam beni çağırmışsınız?" Hoca gülümseyerek önündeki koltuğu gösterdi. "Otur lütfen."
Ölecek miyim lan yoksa ne oluyor?
Dediğini yapıp koltuğa oturdum. Meraklı gözlerle bakarken o saatini kontrol etti.
"Gözde hepimiz biliyoruz ki okulun şüphesiz en haylaz öğrencilerinden birisi sensin."
Bunu söylemek için mi çağırdı bu adam beni? Hayır yani ne zaman görse dile getiriyordu zaten.
"Haylaz olduğun kadar da okulumuzu en iyi bilen, öğretmenleri tanıyan ve öğrencilerin ne istediklerini az çok bilen birisisin."
Acaba bu konuşmanın sonu nereye bağlanacak?
"Ben de düşündüm ki böyle özelliklere sahip bir öğrencimiz dururken neden bu özelliklerinden faydalanmayalım?"
Lan zaten maddi manevi ne varsa üzerimizden faydalanıyorsunuz.
Sömürge yarışlarında İngiltere'yi bile açık ara farkla geçersiniz hâlâ faydalanmak diyorsunuz ya!
"On birinci sınıfsın. Gözünü kapatıp bir açmışsın on ikinci sınıf olmuşsun ve sınav yaklaşıyor. E sende de öyle pek bir sorumluluk üstlenecek bir tip yok. Ben de karar verdim ve sana daha sorumluluk sahibi olmanda yardımcı olacak bir şey buldum."
Sormaya korkuyorum.
"Bu seneki okul başkanı olanını istiyorum." He bi de onunla uğraşayım.
"Hocam teklifiniz gerçekten beni onure etti ancak demokrasi ile yönetilen bir ülkede böyle monarşik bir olayın olması sizce ne kadar doğru? Benim de size teklifim her sene olduğu gibi adayların demokratik bir şekilde oylanması ve okulumuzun takdir ettiği kişinin başkan olmasıdır."
Güzel konuştum he.
"Elbette adaylar olacaktır ama kimsenin seninle karşılaşmak isteyeceğini düşünmem. Sonuçta seni ben aday gösteriyorum."
Doğru söyle Veysel Tekin, yoksa sen benim öz babam mısın da böyle torpil geçiyorsun?
Tövbe estağfirullah.
"Neden hocam?" Gülümsedi. "Söylediğim gibi sana senin sorumluluk sahibi bir insan olduğunu kanıtlayacağız. Bunu hep beraber başaracağız!"
Sanarsın ülkenin eğitim sorununu çözüyor.
"Hocam cidden çok gurur duydum ama bunu başarabileceğimi düşünmüyorum."
"İtiraz istemiyorum. İki gün sonra ilk teneffüste de aday olduğunu ve özellikle benim bizzat seni aday gösterdiğimi açıklayacağım."
Buyur bir de buradan yak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MONOTON MU DEDİN
Mizah''Hayatımın Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne girdiğim bölümüne geçebilir miyim artık?'' diye bağırdım. Aynı zamanda kafama sert bir şeyin çarpmasıyla yere düştüm. Allah'ım ben ölümü kastetmemiştim niye böyle oldu şimdi? Soğuk zeminde...