Chibi'nin ağzından çıkan gerçekleri bir bir bedenine saplanan bıçaklarmış gibi hissetmesine rağmen dinlemeye devam etmiş, her şey bittiğinde huzura ereceğini umut etmişti. Çoğu kez kulaklarını kapamayı aklından geçirse de dayandı. "Bir yerde bitmeli!" diye düşündü. Ama şimdi, ardı ardına sıralanan cümleler son bulduğunda, bütün hikaye tüm gerçekliği ile önlerinde dururken, her şey çok daha kötü hissettiriyordu. Odayı kaplayan ölüm sessizliği gırtlağına yapışmıştı. Sanki tüm o geçen korkunç yıllar, tüm o acılar, öldürdüğü insanlar, hepsi anılarından tekrar hortlamıştı ve şu an üzerine çullanmaya çalışıyorlardı. Bir cadının ne kadar korkunç olabileceğini tekrar hatırlamıştı ve bu düşünceyi aklından çıkaramıyordu. Ugo'yu hayattayken bir kere bile görmemişti ama onun acı ile kendini yitirişinin ardından İris'in attığı çığlıklar kulaklarını tırmalıyordu. Bir cadı tarafından oyuna getirilmenin ölümden beter olduğunu çok iyi biliyordu ve bir kez daha idrak etmişti.
Titremesine engel olamıyordu. Korkuyordu. Ölümden değil, ama şu an hiç korkmadığı kadar cadılardan korkuyordu. Hayatını gözden geçirdiğinde bir şeyin farkına daha iyi vardı. Tüm ömrü o cadının oyununun eseri değil miydi? Neredeyse doğduğu günden beri acıyla diyar diyar dolaşmış, aklına gelen her yolu deneyip kendini öldürmeye çalışmış ama tek becerebildiği şey daha fazla insanın yok oluşunu izlemek olmuştu. Hangi canlı küçük bir bebeğe böyle bir lanet bırakıp yıllar sonra da sanki bir çöp parçası gibiymiş gibi onu öldürmeye gelebilirdi? Sadece bir cadı. Sadece ama sadece bir cadı bunu yapabilecek kadar merhamet yoksunu olabilirdi. Arkadaşları gidip tüm cadıları öldüreceklerini söylüyorlardı. Chibi onlardan yeni Cadı Avcıları olmalarını istiyordu. Düşündü. Bir cadı, sadece bir tek cadı bu kadar insanın hayatını zehir zemberek etmişken tam olarak ne yapacaklardı da hepsinden kurtulacaklardı? Korkuyordu, kalbinin en derinliklerine gömdüğü o travma tekrar hayat bulmuştu. Tekrar ölmek istiyordu. Tam şu anda yok olup bu dünyadan göçmek istiyordu.
"Amasia."
İrkildi. Başını sesin geldiği yöne çevirdi. Daniel ona seslenmişti. İki yılı aşkın süredir geceleri gündüzleri beraber geçen, görevden göreve atılıp durdukları o insan ilk kez adını ağzına almıştı. Peki sesine ne demeliydi? Onu daha önce böyle yitik görmemişti. Cevap vermedi. Şu an ondan ne isteyebilirdi ki? Neden her zaman yaptığı gibi sadece kendi işine bakmıyordu? Şu an onunla konuşmak isteyebileceği bir zaman değildi. Her geçen saniye yaşama arzusunu biraz daha kaybederken kimbilir ne söyleyip zaten korkunç halde olan ruh halini daha beter edecekti. O bunları düşünürken Daniel yüzünü yerden kaldırıp ona çevirmişti. O an göz göze geldiler ve tekrar şok oldu. Bakışlarında ruhtan eser yoktu. Sanki çoktan ölmüş, yine de son bir kaç kelime edecek hakkı kalmış gibiydi.
"Ben... Ben bilmiyordum." dedi Daniel.
Amasia içinde bir kargaşanın tam ortasındaydı. Civciv ile konuşmayı şu an gerçekten istemiyordu. Cadıları düşündükçe daralan ciğerleri, sıkışan kalbi, tir tir titreyen vücudu ile meşgüldü. Yine de cevapladı.
"Ne demek istiyorsun?"
"Babam eğer hayatta olsaydı, ve yaşadıklarını bilseydi... bilmiyorum sadece senden özür dilemem gerekiyormuş gibi hissediyorum."
Amasia bir anda çarpılmışa dönmüştü. Evan'ın odada olmayışı o ana kadar dikkatini çekmemişti. Dışarı ne zaman çıkmıştı? Çıkarken bir şey söylemiş miydi? Kendini nasıl böyle kaybettiğini anlayamıyordu. Tekrar Daniel'e döndü. Hüzün hücrelerine kadar işlemiş gibiydi.
"Evan!! Evan'ım"
Titremesi belki iki kat artmıştı. Evan da Daniel gibi mi düşünüyordu? Başından geçen her şeyin ustası Ugo'nun İris'i öldürememesi yüzünden olduğunu mu düşünüyordu? Hayır değildi. Alakası bile yoktu. Hepsi sadece cadılar yüzündendi. Ugo'yu bu odada ondan daha fazla kim anlayabilirdi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)
Fantasy"Sana hep ağlamamanı söylüyordum ya, hepsini unut gitsin. Neyi fark ettim biliyor musun Ugo? Bu bizi biz yapan şey galiba. O böcekler değil, yaratıklar değil, cadılar değil!! SADECE İNSANLAR AĞLIYOR!" IRON BONDS macerası ikinci kitabı -SİS- ile kald...