Jakaranda'nın da geri çekilmesiyle Evan'ların Cadı Avcıları'nı arama görevine çıkmasıyla alakalı bir itirazı olan kalmamıştı. Batı Krallığı çoğu meselede olduğu gibi tarafsızlığını korumuş, barışçıl ve insanlık yararına olan her şeyi destekleyen tavrını devam ettirmişti. Ulusal Kahramanları, Cadı Avcısı Evan Vickers'ın tabir caizse görevin bayrak taşıyanı olmasından mağrur, bu sebeple de kraldan çok kralcı olan Doğu Krallığı zaten Evan'ın iki dudağı arasına bakıyordu. Son olarak, toplantının muhalif cephesi Güney Krallığı'nın oyunu olumlu yönde değiştirmesi meseleleri hızlandırmıştı. Durum böyle olunca, ortada kavga gürültü olmadığından meydanı boş bulan Molero olabildiğince hızlı bir şekilde ilerleme katetmeye çalışıyordu. Bu sebeple her iki dakikada bir ayağa kaldırılan Chibi, geçen seferki operasyonun rotasını belirleyen isim olarak daha önce meclisin konusu olmamış topraklarla alakalı bilgilendirmeler yapıyor, Evan'ların takip edeceği güzergahı en ince ayrıntılarına kadar anlatmaya çalışıyordu. Chibi kimsenin şüphe etmediği bir şekilde Sınır'a ve ötesine en hakim insan olarak bilindiğinden herkesi rahatlıkla tatmin edecek bilgiler sunuyor, yeri geldiğinde yaratıkların anatomisine kadar girdiği bu konuşmalarla en yüksekten uçan Sınır Şahini olmasının hakkını veriyordu. Bu konuşmalarla ilk önce neden bir ordu değil de küçük bir grubun gönderilmesi gerektiğinin soru işaretleriyle mücadele edildi. Diğer krallıklara göre savaş tecrübesi olan, hatta tüm sözcüleri savaşçılarından oluşan Güney Krallığı bu konuda çok yardımcı olmuştu.Salondakiler görevin nasıl yapılacağını hele de böyle düşünülmüş haliyle öğrenmekten memnun olsalar da kafalarından çıkaramadıkları bir şey vardı. Moderatör olarak Molero'nun yoğun çabalarına rağmen konu Kuzey Krallığı'nın istemediği bir yöne kayıyordu. Kuzey Kralı'nın Towardz'lıları özellikle uyardığı bir durumdu bu ama ne yaparlarsa yapsınlar önüne geçemiyorlardı. Herkesin iç dünyasında boğuştuğu şey aynıydı; YA BAŞARAMZLARSA. İnsanlık ya başaramazsa, ya başaramazsak ne olacaktı? Krallıklarımıza, kurduğumuz düzene, babalarımızın ve dedelerimizin uğrunda canlarını feda ettikleri bu huzur dolu topraklara ne olacaktı? Özellikle Doğu ve Batı krallıkları üç dört kez bu minvalde girizgahlar yapmış ama tüm sorular Towarz'lılar tarafından bir şekilde savuşturulmuştu. Ta ki Evan'ın hiç de planda olmayan bir şekilde herkesin az da olsa durulmuş negatif ruh haline dokunası gelene kadar. Daha kabuk bile bağlamamış bir yaraya fütursuzca parmağını sokmuştu.
Elini kaldırıp söz almasıyla herkes dikkatini ona yoğunlaştırdı. Molero'nun izin vermesiyle ayağa kalktı ve "Tüm krallıklardan yapmasını şiddetle rica ettiğim bir şey daha var!" dedi. Molero, onun pişman olacağı bir şey söyleyeceğini daha ilk saniyeden hissetmiş gibiydi. "Burada duyduğunuz şeylerin tamamını krallığınız insanlarına bahsetmeniz gerek!"
Sözcüler birbirlerine bakınıp çok bir şey anlamadıklarını ifade eden yüz işaretleri yaptıktan sonra tekrar Evan'a döndüler. Söylediği bu şeyi bu kadar rahat karşılamayacaklarını bilen Evan da şaşırmıştı. Neyse ki söz alan bir Batı Krallığı sözcüsü duruma açıklık getirdi. Evan, "Buradaki şeylerin onları ilgilendiren kısımlarını, ilgili kurumlara, bilmelerini istediğimiz kadarlarıyla zaten açıklayacağız. Bunu hatırlatmanızdaki amaç ne idi anlamadım." diyen sözcünün suratına birkaç saniye boş boş baktıktan sonra elini alnına vurdu ve sesini biraz yükselterek "Ben onu demiyorum! Hatta bu söylediğin şey benim anlatmak istediğimin tam tersi!" dedi. Adam garipseyerek etrafına bakındı ve "Tam olarak ne yapmamızı istiyorsunuz o zaman?" diye sordu. "Savaşçılardan çiftçilere! Bürokratlardan gezginlere! Yaşlılardan kundaktaki bebeklere! Herkesin bunları bilmesi gerekiyor!" dedi Evan.
Toplantı salonu bu fikri mantıksız bulduğunu bir anda kapıldığı uğultuyla açıkça ifade ediyordu. Evan'ın sözlerini duyunca kendini tutamayıp kıkırdayan üç beş sözcü bile vardı. Molero müdahale etmemişti. Çünkü Evan'ın tereddüde düşmenin en küçük halini bile yaşamayan yüzüne bakıyordu. Ne kast ettiğini, bu cümleyle nereye varacağını umursamadan ona bakıyor ve ona içten içe veya direkt olarak gülen bu topluluğa karşı inancını korumayı nasıl başardığına kapılıp gidiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)
Fantasy"Sana hep ağlamamanı söylüyordum ya, hepsini unut gitsin. Neyi fark ettim biliyor musun Ugo? Bu bizi biz yapan şey galiba. O böcekler değil, yaratıklar değil, cadılar değil!! SADECE İNSANLAR AĞLIYOR!" IRON BONDS macerası ikinci kitabı -SİS- ile kald...