"Şimdi ne yapıyoruz Nico?" dedi Lupi. Nico üzerine çok kafa yormadan "Gidip savaşıyoruz tabii ki de ya ne yapacağız! Burada bekleyecek değiliz ya!!" diye atıldı. Saburo onun koluna dokunup "Bunun çok mantıklı olduğunu zannetmiyorum." dedi. Nico, Saburo'yu ensesinden yakalayıp sıkarak önüne getirmiş ve "Yukarıda arkadaşlarımız var velet! Onları yarı yolda mı bırakacağız yani?!" diye bağırmıştı. Saburo çaresizce daha uzlaşılabilir bulduğu Lupi ve Almas'tan medet umar bakışlar atarak "Bunu kastetmemiştim!" diye savunmaya geçti. Lupi arkadaşının omuzlarından tutup çekerken Almas da Saburo'ya yaklaştı ve "Peki ne yapacağız?" diye sordu. "Evan'ın bu ordudan haberi olacaktır ama yine de bir şeyler yapmalıyız değil mi? Sonuçta bizim görevimiz askerlerin yukarı çıkmasını engellemekti. Şimdi her şey sıkıntıya girebilir, başları belaya girebilir, hatta birisi bile ölebilir!"
Nico biraz daha sakinleşmiş olsa da yine de burnundan soluyarak konuşuyor, "Kafanı çalıştır çocuk buraların kralıyım diye gezmiyor muydun? Bize yeni bir plan yap!" diyerek Saburo'nun üzerine gidiyordu. Bir yandan alnını ovuştururken "Hırsızlar Kralı!" diye düzetti Saburo. "Bilmiyorum ne yaparsak yapalım ölme riskimiz olacak! Güvenli bir şeyler düşünemiyorum!"
Saburo'nun söylediği bu şeyden sonra Nico ve Lupi birbirlerine baktılar. Gözleri buluşan ikilinin aklından aynı şey geçiyordu. "Hey!" dedi Nico. "Sana ölüm riski olmasın diyen mi oldu?"
Saburo hiç de şaka yapıyormuş gibi gözükmeyen Nico'nun neyden bahsettiğini anlamaya çalışıyorken şehrin içinden gelen çığlıklar duyuldu. Merakla sesin geldiği yöne baktıktan sonra harekete geçtiler. İvedi adımlarla kapıyı geçip şehre daldıklarında gördükleri manzara hepsini şaşkına çevirmişti. Şehir, kurbağa adamlar tarafından istila edilmiş gibiydi. Çatılardan insanlar üzerine atlıyorlar, camları kırıp etrafı talan ediyorlar, delirmiş gibi sağa sola zıplıyorlardı. Çektikleri nefeslerle şişen gırtlakları çirkin bir borazan sesi çıkartıyordu. "Kurbağalar!" dedi Gerok ve elini alnına vurdu. "Ne gün oluyor ama!"
Karmaşanın ortasında yanında üç dört kurbağayla birlikte yürüyen ve yukarılara bakınan Yume'yi gördüler. "Yume!" diye bağırdı Almas. Onu Ainhina'lılarla savaştıkları günden beri görmemişti. Yume başını çevirdi ve kendilerine koşan insanlara baktı. Yanındaki kurbağalar gelenlerin muhafız giysisi giydiğini söyleyip hareketlense de o elini kaldırdı. Ona ismiyle seslenen Almas ve diğerlerine bakıyor, sesleri ve yüzleri tanıdık gelse de kim olduklarını çıkartamıyordu.
"Burada ne yapıyorsun Ejderkol?!" diye sordu Lupi. Yume'nin şaşkınlığı daha da artmış, bir yandan çenesini ovuştururken "Siz de kimsiniz?" diye sormuştu. Arkadaşının koluna hafifçe vuran Nico "Fazla süslendik Lupi! Gördün mü bizi tanıyamıyor!" demişti. Bir anda uzanıp elleriyle Nico'nun yanaklarını avuçlayan Yume yüzünü iyice onunkine yaklaştırmıştı. Bir anda gözleri büyüdü ve "Kuduz!" diye bağırdı. Bakışlarını oradan Lupi'ye kaydırdı ve aynı şaşkınlıkla "Uzun Kılıç! Siz misiniz?! Burada ne işiniz var?!" dedi. Onlara cevap verme fırsatı tanımamış, katıla katıla gülmeye başlamıştı. "Bu üzerinizdeki şeyler ne oğlum sirk maymunları gibi olmuşsunuz!"
Almas onun yanına geldi ve "Yume bunun sırası değil! Acil bir durum var!" dedi. Onu kendine getirmeye çalıştı ama işe yaramamıştı. Almas'ı omuzlarından kavrayan Yume "Şu haline bak Avcı!! Üstündekiler annemin bana giydirmeye çalıştığı şeylere benziyor!! Gülmekten öleceğim şimdi!! Ne oldu benden habersiz düğün falan mı yaptınız yoksa bu kılık ne?!" diye haykırdı. Kahkahalar atmaya devam ediyordu. Nico dayanamayıp saldırmış, Yume'nin kafasını koltuğu altına alıp sıkıştırmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)
Fantasy"Sana hep ağlamamanı söylüyordum ya, hepsini unut gitsin. Neyi fark ettim biliyor musun Ugo? Bu bizi biz yapan şey galiba. O böcekler değil, yaratıklar değil, cadılar değil!! SADECE İNSANLAR AĞLIYOR!" IRON BONDS macerası ikinci kitabı -SİS- ile kald...