Batı Krallığı'nın Yume'ye kustuğu öfke Yonca Nilüferi'ni ele geçirmiş gibiydi. Doğu Krallığı'nın çıkardığı bayrak taşkınlığı bunun yanında sönük kalıyor, hafızalardan silinip gidiyordu. Molero, moderatör olarak elinden geleni yapıyor ama yarısı deniz ırkına mensup sözcüleri sakinleştirmekte başarısız oluyordu.
Justin elini kaldırıp söz aldıktan sonra sesini yükselterek "Batı Krallığı'nın tutumu Yonca Nilüferi'ne uygun düşmüyor." diye bir giriş yaptı. Kavgayı başlatan taraf, Yume Kuzey Krallığı sözcüsü olduğu için teknik olarak Kuzey Krallığı'ydı. Bu yüzden de Justin'in böyle bir şey söylemesi onları sakinleştirmek yerine daha da kudurtuyordu. Neyse ki aklında bir plan vardı. "Moderatörden Kraliçe Elamogu'ya söz vermesini talep ediyorum. Lütfen bu duruma bir son verin!" dedi. Towarz kasabasında beş senede bir kez yapılan bir sınav vardı. Justin sekiz yıl önce bu sınavı geçmiş ve Beyaz Diyar'a gelme hakkı kazanmıştı. O günden beri Yonca Nilüferi'nde dokuz toplantıya iştirak etme fırsatı bulmuştu. Bu süre boyunca yaptığı gözlemler olsun, kasabasındaki diğer arkadaşları ve büyüklerinin kendilerine anlattıkları olsun bildiği bir şey varsa o da yeniliklere en açık, en uzlaşılabilir ve ikna edilebilir krallığın Batı Krallığı oluşuydu. Justin, konu her ne kadar Batı Krallığı'nın hassas noktası, kırmızı çizgisi olan deniz ırkı olsa da bu ılımlı tavrın onları biraz olsun kurtaracağını düşünmüştü.
Molero kraliçeye dönüp onun vereceği karşılığı bekledi. Derin bir nefes alan kadın, başıyla onaylayınca Molero konuşması için onay verdi. Saçları ayak bileklerine kadar uzanan Kraliçe Elamogu'nun ayağa kalkışı tüm sözcüleri suspus etmişti. Hepsi sandalyelerine çöküp oturdukları yerden arkalarına döndüler. Amasia, Yume'ye doğru baktı. Kraliçenin ayaklanışıyla az önceki rahat halinden eser kalmamıştı. Tüm dikkatini birazdan konuşacak olan annesine vermiş, sıktığı dişlerinin gıcırtısı Amasia'ya kadar gelmişti.
"Krallığımdan birisine dil uzatılmış toplantı benim için bitmiştir!" dedi Elamogu.
Bu sert girişle baltayı taşa vurduğunu anlayan Justin, kraliçeyi bile orta yola getiremeyeceğini hissetmiş, soğuk terler dökmeye başlamıştı.
"Sürgün ettiğim birisinin sözcü seçilmesiyle bir problemim yok. Yüce Kuzey Kralı'nın hikmetinden sual olunmaz."
Cümlesi bittikten sonra derin bir nefes çekti ve "Ama!" diye bağırdı. "Krallığımdan birinin aşağılanmasına tahammül etmem için de bir sebep yok!"
Lulu, Justin'e doğru eğilip "Aferim Gözlük!" diye fısıldadı. Justin kabahatini bilse de şaşkındı. Ezilmiş bir şekilde "Kraliçenin bu kadar agresif olduğunu ne gördüm ne de duydum! Ortada anormal bir durum var!" diyerek kendini savunmaya çalıştı. Tabii burada kendisini asıl savunması gereken kişi Yume'ydi, tüm bu belayı başlarına o sarmıştı. Kusur veya özür meselesini çok önemsemeyen Lulu'nun esas merak ettiği şey Yume'nin neden böyle bir şey yaptığıydı. Bu sebeple de ilk dakikadan beri kesintisiz bir şekilde onu gözlemliyor ve olayların arkasında ne döndüğünü kavramaya çalışıyordu.
Kızına, yani Yume'ye tek bir bakış bile atmadan konuşmaya devam eden Elamogu'nun söyledikleri, sözcülerinin kıs kıs gülmesine sebep olmuştu. Kraliçelerinin arkalarında olması biraz olsun kalplerine su serpse de etin sadece kokusunu almış aç yırtıcılar gibi sandalyelerinde kıpırdaşıyor ve içlerinden "Daha fazla!!" diye bağırıyorlardı. Ağızlarından tek kelime çıkmasa bile sesleri Elamogu'ya ulaşmış gibiydi. Kraliçe "Kabahatli sözcünün toplantı sonuna kadar sessizliğe çarptırılmasını talep ediyorum!" dedi. Bundan çok daha ağır bir şey bekleyen sözcülerin garipseyen bakışları aksine Lulu olayı çözmüştü. Kraliçe kendi kızını tanıyor gibiydi. Yume'nin sessiz sessiz oturmasının, hele de ona susması söylenmişken mümkün olmadığını çok iyi biliyor olmalıydı. Demek ki amacı Yume'yi toplantıdan def etmek değil onu daha da aşağıya batırmak, eline geçen bu fırsatı doya doya kullanmaktı. Lulu elini alnına koyup şakaklarına bastırıyor ve başına saplanan ağrının biraz olsun önüne geçmeye çalışıyordu. Önlerindeki zorlu toplantı yetmiyormuş gibi bir de aile meselelerine dalmışlardı ve olayların gerçek yüzünü bilmediğinden bir çözüm üretemiyordu. Şimdilik tek yapabileceği beklemekti. Öyle de yapacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)
Fantasía"Sana hep ağlamamanı söylüyordum ya, hepsini unut gitsin. Neyi fark ettim biliyor musun Ugo? Bu bizi biz yapan şey galiba. O böcekler değil, yaratıklar değil, cadılar değil!! SADECE İNSANLAR AĞLIYOR!" IRON BONDS macerası ikinci kitabı -SİS- ile kald...