Atlarının toynakları kasabanın taş yollarında şakırdıyor, hepsi açık bir krem rengine boyanmış evler sokak boyunca ahenk içinde sürüp gidiyordu. Kasabaya girdiklerinden beri içleri huzur dolmuştu. İnsanların giyim kuşamlarından, çoğunun sarışın olmasına kadar benzerlik gösteren ve her şeyi kaplayan uyum göz dolduruyordu.
Yume atını mahmuzlayıp Daniel'in yanına geldi ve elini sertçe sırtına vurdu.
"Vay be Dani! Söylediğin kadar varmış oğlum burası farklı bir şey resmen!"
Daniel ona doğru dönüp sert bir bakış attı.
"Yume! Sana beni tanımıyormuş gibi yapmanı söylemedim mi?! Kasabadan çıkana kadar benimle konuşma ve bana yaklaşma!"
Etrafa telaşla göz gezdirip tekrar önüne döndü.
"İtibarım zedelensin istemiyorum."
Yume elini onun omzuna atıp çekiştirmeye başladı.
"Daniel!! Sana uslu duracağım diyorum neden anlamıyorsun?" dedi ve Evan'a yaklaşıp "Sen de bir şey söylesene Evan! Beni dışlamaya çalışıyor!" diye yakındı.
Evan bakışlarını kasabayla alakalı ayrıntılarda dolaştırmakla meşguldü. Onlara doğru bile dönmeden "Yume'ye şunu yapma bunu yapma demenin bir faydası olacağını gerçekten düşünüyor musun Daniel? Hatta bu şekilde onu haylazlık yapmaya daha da teşvik ediyorsun." dedi.
Yume sinirden kudurmuştu. Atını bu sefer Evan'a doğru sürüp omzuna bir yumruk attı. "Burada hemen yanınızda olduğumu ve söylediklerinizi duyduğumu idrak edemiyor musunuz ha siz!!" diye bağırdı. "İtibarmış da haylazlıkmış da yaktırtmayın kasabanızı bana!!"
Evan, Daniel ve Yume üçlüsü atlarını dört nala koşturup olabilecek en hızlı şekilde Daniel'in evine gelmişlerdi; Godnosch kasabasına. Burada biraz takılıp tekrar Yuva'ya dönmeleri gerekiyordu. Chibi ve diğerleri Kuzey Kralı'yla görevi konuşurken orada olmak istiyorlardı.
Daniel evine geldiği için heyecanlı olsa da Yume'nin onlarla birlikte olması onu gerçekten geriyordu. Çok kalabalık bir kasaba olmasalar da onu tanımayan kimse yoktu, meşhurdu ve buna önem veriyordu. Yume'nin aşırı tavırlarının Kuzey Krallığı'nın elit anlayışıyla uyuşmadığı ortadaydı ve onun gibi birisiyle arkadaşlık yaptığı gerçeğinin de izahı yoktu. Kendince yaptığı planların ve Yume'ye verdirdiği sözlerin hiçbir işe yaramayacağını biliyor bu yüzden de gerim gerim geriliyordu.
Evan ikisi arasındaki gerginlikten dolayı bir hayli eğleniyor, Daniel'in kasıntılarını da Yume'nin onun gıcığına gidecek şeyleri bilerek yapmasını da çok komik buluyordu. İkisi de defalarca kendisinden yardım istemiş, onu kendi taraflarına çekmeye çalışmıştı ama başarısız oldular, Evan işin sadece eğlencesindeydi.
Kasabanın girişini geçmişler, atlarını bağlayabilecekleri bir yere ulaşmışlardı. Daniel başıyla bir hareket yaptıktan sonra atını ahıra benzeyen yere doğru sürdü ve "Buradan sonrasını yürüyelim." dedi. İçeriden çıkan adam onun atının gemine yapışmış ve parıldayan gözlerle "Hoş geldin Daniel!" demişti. Daniel başıyla selamı alıp atından atladı. İçeriden çıkan birkaç kişi daha etrafını sarmış ve onu selamlamaya başlamışlardı. Hepsiyle el sıkışıp bir şeyler anlatırken Atından inmiş ve ipini tutan Evan'a bir bakış attı. "Herkesin odak noktası olma sırası bende Demirci!" der gibiydi. Evan gülümseyip başını salladı. Daniel'in onu davet etme sebeplerinden birisi de bu olmalıydı. Garip huyları olan garip arkadaşlarla çevrelenmişti.
Elini kaldırıp "Arkadaşlarımın atlarıyla da ilgilenin!" dedi. Bunu bir emir kabul eden adamlar koşturarak Yume ve Evan'ın bineklerini de içeri aldılar. Daniel adamlarla tekrar selamlaştıktan sonra onların yanına doğru yürümeye başladı. Bu sırada Evan ve Yume, biraz uzağa dizilmiş üç kızın Daniel'e bakarak gülüştüklerini fark ettiler. Evan "Tüm kasabadaki kızların bizim Civciv'in peşinde olduğu da gerçekmiş gibi duruyor Yume." dedi. Cümlesini bitirip Yume'ye baktığında yüzünde sinsi bir gülümse vardı. Evan derin bir nefes çekip tekrar önüne döndü, Yume'nin aklında kim bilir ne tilkiler dönüyordu. Daniel onlara başı ile gidecekleri yönü gösterip "Hadi gidelim." dedi. Bu sırada Yume ona doğru atılıp Daniel'in yanağına bir öpücük kondurdu. Daha sonra da eliyle saçlarını karıştırıp "Ben önden gidiyorum hayatım." diyerek koşmaya başladı. Uzaklaşırken biraz önce Daniel'i süzen kızlara imalı bir bakış atıp el sallamayı da unutmadı. Amacına ulaşmış, kızların hayalini süsleyen ve dokunmaya bile teşebbüs edemedikleri o meyveden gözleri önünde bir ısırık almıştı. Onları kahretmiş, kalplerine bir hançer saplamıştı. Hepsi öfkeyle ona bakıyordu, içlerinden birisi kendini tutamamış ve ağlamaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)
Fantasy"Sana hep ağlamamanı söylüyordum ya, hepsini unut gitsin. Neyi fark ettim biliyor musun Ugo? Bu bizi biz yapan şey galiba. O böcekler değil, yaratıklar değil, cadılar değil!! SADECE İNSANLAR AĞLIYOR!" IRON BONDS macerası ikinci kitabı -SİS- ile kald...