Sabah olunca tekrar yola koyuldular. Lulu harita meselesinde çok hassastı. Kendini bu işe o kadar kaptırmıştı ki sanki görevleri Cadı Avcıları'nı bulmak değilmiş gibi davranıyordu. Ekibe ustası Chibi'nin keşfettiği alan ile Gökırmak arasında mekik dokutuyor, her gün biraz daha kuzeye giderek örgü örer gibi haritayı tamamlıyordu. Bir yandan da yanında getirdiği defterlere notlarını boca ediyor, beyaz sayfaları yazılar ve resimlerle dolduruyor, defterlerin birini bitirip diğerine başlıyordu. Keşfettiği yeni şeyleri Chibi'ye göstereceği günü iple çekiyor gibiydi.İki aydan daha fazla bu şekilde devam etmiş, gece gündüz demeden Cadı Avcısına dair bir işaret aramışlardı. Daha önce görmedikleri yaratıklarla savaşsalar da karşılarına çok da güçlü rakipler çıkmamıştı. Geçen bir aylık süre boyunca izledikleri güzergahta civarı karış karış bilmelerine rağmen defalarca ölümden dönmüşken, ironik bir şekilde ilk kez gördükleri bu topraklarda şimdi çok rahattılar. Sanki tatile çıkmışlarcasına bir hava üzerlerindeydi, hatta rehavete kapılıyor, bazen sıkılıyorlardı. Özellikle Yume'yi zapt etmek oldukça zor oluyor, bu sebeple de yemek bulmaya genellikle onu yolluyorlardı.
"Okçu!" diye bağırdı Daniel. "Bugün Yume'yle ava gitme sırası sende."
Onun sesini duymasıyla yüzü düşmüştü Almas'ın. "Biliyorum! Hatırlatmana gerek yoktu! Ben de ona hazırlanıyordum zaten!" dedi hoşnutsuz bir ses tonuyla.
Almas ekibe hızlı bir şekilde uyum sağlamıştı. Fıtrat olarak rahat ve muhabbetşinas oluşunun bunda etkisi vardı elbette ama yeniliklere açık birisiydi Almas, hatta açlık çekiyordu daha önce görmediği diyarlara ve o diyarlardaki her şeye. Bu sebeple hiç olmadığı kadar mutluydu bu göreve dahil olduğu için.
Jakaranda, Amasia'nın yerden çıkarttığı kazıklardan oklar üretiyordu her gün onun için. Bu oklarla talim yapıyor, Jakaranda'dan aldığı derslerle büyücülüğünü geliştirmeye çalışıyordu. Bu dersleri ona Jakaranda vermek zorundaydı çünkü Amasia zaten herhangi birisine öğretmenlik yapacak durumda değildi. Onun büyü yapış şekli bir insanınkinden ziyade cadınınkine benziyordu. Ona Cadı Kız denmesindeki sebep de buydu zaten. Yume'ye gelecek olursak onun büyücülüğüne kimse laf edemezdi ama Almas'ı ya da herhangi başka birisini onun ellerine teslim etmeyi kimse makul bulmuyordu.
"Yume kafasına göre çılgın şeyler yapabilir, sen ona uyma tamam mı? Tehlikeli bir durum olursa..."
"Önce kendini güvenceye al!! Yume başının çaresine bakacaktır!!"
Daniel, kurduğu cümlenin yarıda kesilmesi ve tamamlanmasıyla afalladı. Almas oklarını, büyü taşlarını ve yayını hazırlamıştı. Ona döndü ve "Her defasında şunu tekrar edip durmaz mısın artık?!" dedi. Daniel gözlerini devirdi ve "Ben sadece..." dedi ama Almas onun konuşmasına müsaade edecek gibi durmuyordu.
"Kim seni benim bebek bakıcım yaptı söyler misin?! Başımın çaresine bakabilirim tamam mı?!"
"Demek öyle?!" dedi Daniel. "Geçen sefer ayakkabına taş kaçtığı için neredeyse ağlayacağını duydum!"
Almas'ın suratı kıpkırmızı kesilmişti. Dolmuş gözlerle Yume'ya dönüp "Kimseye anlatmayacağım demiştin!!" diye bağırdı. Yume umursamazca çantalarını karıştırıyor ve büyü taşlarını ayarlıyordu.
"Evet evet! Ben de Daniel'e kimseye anlatma demiştim ama bak ne oldu işte!!"
Almas ona doğru koşup sırtına küçük yumruklar atmaya başladı. "Yumee!! Söz vermiştin!!" diye bağırıyordu. Yume arkasını dönüp onu kolu altına aldı ve "Canını sıkma Ejder Avcısı!! Bak bugün seninle çok eğleneceğiz!!" dedi. Almas, "Ayrıca beni de şöyle çağırmasan daha iyi olmaz mı sence de?!" dedi bir yandan Yume onu çekiştirirken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)
Fantasy"Sana hep ağlamamanı söylüyordum ya, hepsini unut gitsin. Neyi fark ettim biliyor musun Ugo? Bu bizi biz yapan şey galiba. O böcekler değil, yaratıklar değil, cadılar değil!! SADECE İNSANLAR AĞLIYOR!" IRON BONDS macerası ikinci kitabı -SİS- ile kald...