Nico ve Lupi, Saburo'nun peşinden sıkıntısız bir şekilde koşturmaya devam ederken Almas ilk yirmi dakikadan sonra nefes sıkıntıları çekmeye başlamıştı. Ömürleri Sınır'ın dışında koşuşturmakla geçen savaşçıların aksine üç dört aya kadar sadece bir muayenehane asistanı olan Almas bu işlerde yeni sayılırdı. Sürekli yorulduğunu söyleyip duruyor, dinlenmek için izin istiyordu. Onun için verdikleri üçüncü mola da bitmiş, insanların sabrı sınırına dayanmıştı. "Neden..." dedi Almas. "Neden bu kadar koşmak zorundayız?"
Almas'ın çektiği derin nefesler kelimeleri arasına giriyordu. "Hırsızsan kaçmayı bileceksin." dedi Saburo. Almas yutkunmuş, söylediği şeyden sonra pislik içindeki çocuğa tekrar bir göz gezdirmiş ve "Neyse ki bir avcıyım!" diye karşılık vermişti. Saburo onun yanına geldi ve kolundan tutup çekiştirmeye baladı. "Hadi artık gitmemiz gerek, daha yapacağımız tonla iş var!" dedi. Almas'ın yüzü düşmüştü. "Daha bir dakikadır bile olmadı! Biraz daha dinlenelim!" diye yalvardı. Nico ve Lupi'nin de müdahale etmiş, topluca ısrar ettikten sonra onu kaldırmayı becermişlerdi. Bir süre daha koştuktan sonra "Geldik!" dedi Saburo. Eliyle kapkaranlık bir deliği gösteriyordu. "Ben önden gidiyorum!" deyip içeri atladı. Onun toprak içinde kayışının sesi gelmişti. "Harika!" diye ileri atıldı Nico. "Şu yukarıda yaptığımızdan değil mi bu? Yine yüzüstü kayacağım!"
Onun da gidişinin ardından Lupi, Almas'a döndü ve "Önce buyurmak ister misin?" diye sordu. Almas nefes nefeseydi. "Lupi..." dedi. "Siz gittikten sonra burada dinlenmemden korktuğun için beni önce göndermeye çalışmıyorsun değil mi?"
Lupi güldü ve "Her zamanki gibi alıngansın Ejder Avcısı!" diye karşılık verdi. Almas başka bir şey söylemeyip tünelden kaydı. Lupi derin bir nefes aldı ve "Ucuz kurtuldum!" dedi. Bir süre bekledikten sonra o da girdi delikten.
Saburo'nun onları soktuğu tünel Manik'le beraber kaydıklarının iki katı uzunluktaydı ve deliğin sonunda kendilerini saman yığını değil koca bir su birikintisi bekliyordu. Bu bilgilendirmeyi yapmadığı için suya dalınca bir çığlık attı Almas. Kollarını havaya kaldırmış beline kadar gelen çamur deryasından debelenerek çıkmaya çalışıyordu. Kendinden önce kayan Nico çıkmıştı ama yüz üstü çakıldığı için ağzına dolan çamurları tükürmekle meşguldü. Arkasından suya düşen Lupi'nin sıçrattığı su da işin cabasıydı.
Her tarafları çamur olmuş şekilde çıktılar küçük göletten. Saburo'nun da onlardan çok farkı yoktu ama bu durumdan rahatsızmış gibi gözükmüyordu. Zaten gölete düşmeden önce de çamur içinde olduğundan onun için değişen bir şey olmamıştı. Saburo onlara bir el işareti yaptı ve yürümeye başladı. Düştükleri, kahverengi ışık saçan taşlarla dolu bir odaydı ve ortadan açılan iki kulplu koca bir kapısı vardı. O kapıya yaklaştıklarında kapının iki parçasının farklı renk olduğunu gördüler. Birisi maviyken diğeri kırmızıya çalıyordu. Sadece renkleri değil oymaları, işlemeleri ve kulplarının şekli de farklıydı. Başka iki kapıdan sökülüp bir araya getirildikleri çok belli oluyordu. Küçük Saburo'nun omuzlarından da güç alarak zorla açtığı bu kapının içinden geçerken üzerlerinde başka başka tahta ve metal parçalarının da kullanıldığını gördüler. Tamamen toplama bir kapıydı bu.
Kapı daha da koca bir odaya açıldı. İçeride çoğu kız onlarca çocuk vardı. Oda ortaya doğru çukurlaşıyordu. İlerledikçe aşağıya doğru iniyorlardı. Girdikleri yerden başlayarak kat kat alçalan bir yapısı vardı bu yerin. Alt alta balkonlar yapılmış gibiydi. Bu balkonlarda hiçbiri birbiriyle uyumlu olmayan kanepelerden lambalara, çeşit çeşit ve boy boy minderlerden gereksiz süs eşyalarına kadar farklı farklı şeyler vardı. Saburo'nun girmesiyle herkes ayaklanmış gibi gözüküyordu. Manik'in kulübelerdeki ağırlığına ve otoritesine benzer bir şey var gibiydi ama biraz farklı hissettiriyordu. Çoğu kız olan çocuklar balkonların ucuna gelip heyecanla ona sesleniyorlardı. "Partiye hazır mıyız?!" diye bağırdı Saburo. Hep bir ağızdan yumruklarını kaldırıp "Hey!" diye bağırdılar. Nico ve diğerleri ne olduğunu anlayamamışlardı ama öylece onu takip ediyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)
Fantasy"Sana hep ağlamamanı söylüyordum ya, hepsini unut gitsin. Neyi fark ettim biliyor musun Ugo? Bu bizi biz yapan şey galiba. O böcekler değil, yaratıklar değil, cadılar değil!! SADECE İNSANLAR AĞLIYOR!" IRON BONDS macerası ikinci kitabı -SİS- ile kald...