15. BÖLÜM

5.7K 586 503
                                    

Müziği dinleyin 💃🕺

Elinde şarja taktığı telefonla öylece kalakalan Duygu, mesaja cevap vermek bir yana, bir an dışarıdan kendisine bakacak başka bir yer bulmayı diledi. Şöyle ruhunu bedeninden çekebilse, gökyüzüne ya da işte yerin dibi de olur, ayırsa ve üçüncü bir göz gibi yaşadıklarını gözlemleyebilseydi keşke. Yıllardır ne yaşadığını, bu yılları yaşamak için ne yaşamış olduğunu kendisi biliyordu elbette; ama başkası gibi yorum katarak irdeleyebilseydi... cevabını merak ettiği sorular vardı.

Yaşadıklarını hak etmiş miydi?

Yaşadıkları hak edilir miydi?

On altı yaşında Cihan ona elini uzatmasaydı, Duygu o eli tutmasaydı başka neler yaşardı? Daha iyi mi daha kötü mü olurdu? Bunu deneyimlemek için ne zamanı geri alabilir ne de o eli tutmayarak o riske girebilirdi. Hoş; o, Cihan'dan daha iyi birini hayatında tanımış mıydı ki?

Belki babası...

Evet, Duygu altı yaşındayken öldüğü için hayal meyal hatırladığı, ondan on yıl sonra, o on yılı yaşadığı evden ayrılmak zorunda kaldığında bir fotoğrafını bile yanına alamadığı babası, o iyiydi. Duygu, ona kızdığını, bağırdığını, sesini yükselttiğini bile hatırlamıyordu. Saçlarını okşadığını, işten eve geldiği her akşam ona güldüğünü ve onunla oyunlar oynadığını unutmuyordu ama. Duygu'ya yatarken kitap okur, ninni söylerdi. Sevilerek geçen altı yıldan aklında hayallerin kalması hiç adil değildi. Hayat adil değildi, kaldı ki, ilkokula bile başlamamış bir çocuğun hafızası kusursuz olsun.

Hiç unutmadığı bir şey daha vardı bu anılarda. O zamanlar anlamını ya da ona katacağı artıları eksileri bilmeden babası söylerken her seferinde can kulağıyla dinlediği, tutması için söz verdirdiği cümlelerdi bunlar. Anlamını bilmiyordu belki; ama önemini kavramıştı. Yoksa bir adamın, ölüm döşeğinde bile neden son sözleri bunlar olsundu? Babasının sık sık tekrar ettiği, çocuk olmasına ve üstünden on yedi yıl geçmesine rağmen unutmadığı sözlerinden de biliyordu ki, babası, Dinçer Çetin iyi biriydi.

Senin sözlerine harfiyen uyduğum için, hırsız da olsam, ben de iyi insan sayılır mıyım baba?

Annesini ise, hiç tanımamıştı. Göğsünden süt emmemişti. Onu doğururken ölen kadının yokluğunu, varlığını bilmediğinden belki altı yıl hissetmese de sonrasında hepten yalnız kalmıştı. Kalabalık bir evde yapayalnız...

Haksızlık karşısında kimsesiz, çaresiz...

Mesaj açık şekilde, görmeden bakan gözlerle ne kadar süre orada öyle oturduğunu bilmiyordu. Cihan gelip seslenmese daha kalırdı. Kolunu attığı yerde olmayan Duygu gözlerini açmasına sebep olmuştu. Her zaman yanında hiç kımıldamadan yatan kadın yerine ilk kez boşluğu sarmıştı kolları.

"Küçüğüm, neden yanımda değilsin?"

Başını kaldırıp daldığı geçmişten çıkınca bir an nerede olduğunu anlaması zamanını aldı bu yüzden. Cihan yattığı gibi uyumuş ve onun yanında olmadığını anladığında endişelenmiş olmalıydı. Telefonun saatine baktı ve iki saate yakındır orada oturduğunu fark etti.

"Telefonu şarja takmıştım, kurcalarken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım."

"İyi misin sen? Rengin atmış gibi."

"İyiyim. Ekrana bakmaktan olmuştur. Yatalım."

Sabah salim kafayla gelen mesajı okurdu ona da. Şimdi çıkmaz bir sokaktaymış gibi, bunu yapamayacak kadar çaresiz hissediyordu kendini. Yirmi üç yaşındaydı, yedi yıldan beri Cihan'ın yanındaydı ve şimdi olmasa bile bir gün akıllarına aile olmak gelirse bu çiftin ikisi olabileceğini düşündüğünü içten içe biliyordu. Yedi yıldır onu bırakmayan bir adam yerine yetmiş saattir tanıdığı biriyle evlenmek hangi hak edilmişliğe sığardı? Sığdıramadı Duygu.

Kalbimi Geri Verir misin? (RAFLARDA ❤)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin