Akşam yemeği için tam zamanında evde olduğunu kapıdan girer girmez gelen kokulardan anladı Duygu. Cihan en sevdiği yemeği söylemiş olmalıydı. Ev, beyti beyti kokuyordu. Mutfağa gidip adamın arkasından sarıldı. Ellerini belinden çektiği Duygu'yu önüne alıp tezgaha oturtan Cihan ise, yemekten önce ara sıcakla başlamayı tercih etmişti.
Dudaklarından nihayet çekildiğinde gözlerine baktı kadının. Ta içine. Mutlu görünüyordu. Hüzün karışmış bir mutluluk gördü onlarda. Burak dallaması yine canını sıkan bir şey yapmıştı kesin ve sorsa bile Duygu söylemeyecekti.
"Nasıl geçti günün küçüğüm?"
"Plânlar saptı biraz. Ekrem dedeyle hastaneye gittik. Gelinlik işi yarına kaldı."
İşte bunu beklemiyordu. Ekrem Zengin Duygu'ya tam anlamıyla güveniyor demek oluyordu bu. Canının sıkılma sebebi daha bir can sıkıcı hale geldi. Hastanede mi bir şey olmuştu? Kendi kendine sorduğu soruları Duygu'ya soramadığı sürece faydasızdı.
"Burak da hastanede miydi?"
Değildi. Sonrasında dedesinin evinde görüşmüşlerdi. Yorulmuştu sadece ve acıkmıştı. Hastanede refakatçi yemeği ve az önce de kurabiye yemişti. Olacak şey değildi doğrusu. Tüm gün yetersiz beslenmişti resmen. Ne iyi etmişti de beyti söylemişti. Duygu canı sıkkınken çok konuşurdu bunu örtmek için. Sıra Cihan'ın gününe geldiğinde yemek yenmiş çay demlenmişti.
"Tüm gün telefon görüşmesi yaptım. Değişik bir şey olmadı. Evdeydim genelde. Yalnız Miya hasta olabilir mi? Tüm gün miyavladı. Sensiz veterinere götürmek istemedim."
Miya dün iyiydi. Bir şeyi olduğunu düşünmüyordu Duygu. Cihan'ın gününü geçiştirmek için uydurduğundan emin olsa da, şimdilik pas geçecekti bu durumu. Çünkü hala yarın gelinlik derdi vardı. Burak mekanlar için seçenekleri konuşabileceklerini söylemişti; ama bu yönde bir girişimi olmamıştı. Neden olsundu ki zaten? Yapacağı varsa da yapmazdı artık. Dedesinin yanında üstüne atlayacaktı neredeyse. Kolundan tansiyon ölçüyordu alt tarafı. Sanki kolunu kesiyordu, Allah korusun.
"Bir de dedemin kendi hemşiresi mi ölçse, sürekli o takip ediyor ya, diyor. Hıyar. Küfürün çarpanlarına ayrılmış hali."
Duygu sesli düşündüğünü Cihan'ın ona efendim demesiyle fark edebildi. Duyduklarının kendine hitaben olmadığını elbette anlamıştı ancak Duygu'nun öfkesinin muhatabının Burak olduğu da sır olmaktan çıkmıştı.
"Burak benim hemşire olabileceğime inanmıyor. İnanmamakla kalmıyor, olmadığımdan emin. Diplomamı afiş boyunda yaptırıp ilk gün salona çakacağım. Gelip gidip görsün Burak Efendi."
"Hemşire olduğunu söyledin ve inanmadı, öyle mi?"
Burak Cihan'ın beklediğinden de zorlu çıkmıştı. Duygu'yu kendisiyle tehdit ettiği açıktı ve aşağılamalara başlamıştı demek ki. Her geçen gün karşısındaki kadın hakkında yanıldığında, Duygu'nun duygu durumunda gözle görülür biçimde olumlu gelişmeler olacağı garantilenmişti. Yüzü güldü Cihan'ın. On altı yaşında sokakta bulduğu kızı, ilk başlarda çözmeye çalışırken elde ettiği tek veri, Duygu'nun göründüğünden fazlası olduğuydu. Sol elinde tuttuğu çayıyla uzaklara ve düşüncelere dalmıştı. Cihan'ın soru süsü verilmiş cümlesine cevap vermedi haliyle. Soru değildi, onaydı.
"Zamanla seni tanıyıp yanıldığını gördüğünde ben de seni görmek isterim. Burak göt olmalara doyamayacak gibi."
"Beni tanımasına ihtiyacım yok. Tanımak istemiyor da zaten. Kafasında tasarladığı simülasyon Duygu değiştiği an, o da ne yapacağı konusunda bocalar. Böylesi daha iyi. Acaba çalışabilir miyim evliyken? Hikmet de biliyor olacak, ne dersin Cihan?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbimi Geri Verir misin? (RAFLARDA ❤)
General FictionSoymak için girdiği evde Duygu'yu beklemediği bir sürpriz karşıladı. Elinde gösterdiği telefonda yazılı numara 155 olan ev sahibinin başparmağı arama tuşunda, ateş eden gözleri kadındaydı. Yapması gereken seçim basitti. Ya yıllar boyu sürecek hapish...