"Nerede benim telefonum? Ambulansı aramam gerek. Tahminimden de hızlı yayılmış enfeksiyon. Sayıklıyorsun. Ateşine bakayım."
Elini uzattığında Burak izin vermedi dokunmasına. Kadın iyiydi hoştu da geç anlıyordu biraz sanki. O vuruldu diye dönmüştü; ama dinlemiyordu bu sefer. Üstelik yakın dönem hafızası da oldukça nanaydı. Burak telefonu elinden çekip fırlatmıştı bir yere, kim bilir neredeydi, kırılmıştı belki.
"Biraz odaklanır mısın? Şartım bu. İkinizden şikayetçi olmayacaksam benimle evlenmeyi kabul etmelisin."
Duygu Cihan'ın yüzüne kapıyı kapattığı için iç hesaplaşmasını bitirememişti hala. Polisler evin etrafında konuşlanmaya başlamış olmalılardı. Madem onu dışarıda bırakmıştı, bari bir işe yarasın diye adama yardım için cebelleşiyorken saçmalıklara ayıracak bir saniye vakti yoktu.
"Sen ne dediğinin farkında mısın? Daha on beş dakika önce kız arkadaşın bile olamıyordum, ne çabuk terfi ettim?"
Laf mı çarptı şimdi bu?
Geç anladığı falan yoktu. Hafıza da zehir gibiydi, maşallah. Söylediklerini unutmamıştı işte. İşine gelmiyordu sadece. İşine gelmeyeni önüne getirmekten usanmazdı Burak o zaman.
"Ne o alındın mı?"
Etrafına bakınan Duygu başka telaş içindeydi. Alınacak vakti yoktu. Ekranı kırılınca kapanan telefonunu gördü o anda. İpek eldivenini çıkartıp eline aldı, ama iflah olmazdı cihaz.
"Of! Benimkini yere fırlattın sen. Kırılmış işte."
"Yenisini çalarsın, sorun mu senin için? Üzüldüğünü söyleme sakın."
"Telefonunu çalabileceğim en yakın kişi sensin. Şarjı var mı seninkinin? Aramak için şarj lazım."
Burak baktı telefonuna. %2 vardı. Ambulansı arayamadan kapanırdı.
"Önceliğin ben miyim şimdi? Sevgilinin, elinde beni vurduğu tabancayla polis tarafından yakalanmış olması muhtemel. Sen hala ambulans diyorsun."
Yakalanmamıştır ki.
Kaçmıştır ki.
Ona git demişti neticede. Burak da kurşun bedeninden çıkartıldığında daha makul olan şartını dile getirme zahmetine katlanırdı galiba. O zaman da şikayet mikayet kalmazdı ortada. Cihan ve Duygu özgür olurlardı yine.
"Cihan bugüne kadar hiç enselenmedi polise. Başının çaresine bakar o."
"Sen peki? Daha önce hiç ev sahibi tarafından yakalanmış mıydın? Yanında sen olunca gitmesi kolay. Şimdi sen yoksun ve eğer gittiyse bu hapse girmekten daha acı olmalı bence senin için. Sevgilin seni bırakmış oluyor hanımefendi."
Basılmamıştı, evet. Her defasında her eve birlikte girip, çıkmışlardı. Birlikte sevinmişler, Hikmet'e verecekleri pay için yine birlikte küfür etmişlerdi ona ana avrat, dümdüz.
Gittiyse bırakmış olmazdı ki.
Akıllılık edip Duygu'yu dinlemiş olurdu. Kendini tekrar ettiğinin farkındaydı; ama eğer yakalanırsa onu kurtarma şansı kalmazdı, ama kaçmışsa ne olursa olsun kendisini almaya gelirdi. İçi rahatladı Duygu'nun. Cihan onu asla bilerek terk etmezdi. Sabahtan beri ikna yetenekleri sınır tanımıyordu. Şimdiye dek ikna ettiği tek kişi, hep kendisi olsa da, bir çılgınlık yapıp Burak'a kendini dinletebilirdi belki.
"Ben de gitseydim sen ne bok yiyecektin acaba şarjı bitmiş telefonla? Kaldım, yardım etmek istiyorum; ama nedense hiç vurulmamış gibi işi yokuşa sürüyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbimi Geri Verir misin? (RAFLARDA ❤)
Художественная прозаSoymak için girdiği evde Duygu'yu beklemediği bir sürpriz karşıladı. Elinde gösterdiği telefonda yazılı numara 155 olan ev sahibinin başparmağı arama tuşunda, ateş eden gözleri kadındaydı. Yapması gereken seçim basitti. Ya yıllar boyu sürecek hapish...