İki dakika yürüyünce Burak'ın elinde tuttuğu bir aparatla açılan kocaman kepenkler, sonrasında cam kapıdan girdikleri yer avm'nin biraz ilerisindeydi. Alış veriş konusunu çok yanlış anlamış olabilir miydi Duygu?
Kol gibi fatura mı demiştim? Soba borusu yap sen onu, elektrik direği yap. Uzay mekiği... Tamam Duygu.
"Seç."
Duygu, sabahın bir köründe, daha Burak'ın onu soktuğu lüks, gösterişli, ışıl ışıl galeride ne işleri olduğunu anlayamamışken neyi seçeceğini nereden anlayacaktı? Yani eliyle gösterdiği şeylere bakınca, içinde bulundukları mekan itibariyle de seçeceği şey konusunda bir fikir edinmişti aslında.
"Yok artık. Otomobil mi?"
"Evet. Çalıntı bir Volvo'ya binmeye devam edecek değilsin Duygu Özcanlar olduğunda."
"Bunların markaları hakkında bir fikrin var mı senin? Hepsi üst segment. Şunun jantlarına baksana, ateş ediyor bana. Hii. Ruhumu teslim edeceğim şimdi. Peki ya şuna ne demeli? Ben bunun içinde yaşarım mesela. Masa, yatak olan, iki oda bir salon serisi, araba budur. Üff, vay anam vay!"
Altındaki arabayı da buradan arakladın demek. Patronunun haberi var mı acaba? Zaten yakışmıyordu sana. Lastiğini değiştiremediğim arabaya binmem ben. Sen de binme, bana ne.
"Biliyorum markalarını tabii. Ben satıyorum bunları. Araba kullanmayı bilmen işime gelir. Zaman zaman sana ihtiyacım olacak bu konuda. Bazen beni bir yerlerden toplaman gerekebilir."
Tuzla'nın yollarında mekik dokurken Duygu'nun düz vites bir aracı bile çok rahat kullandığına şahit olmuştu. Park edişi bir saat sürmüyordu sonra. Ne bir saati, bir dakika bile sürmüyordu.
"Ben satıyorum derken... Buranın satış sorumlusu falan mısın? Prim usulü mü çalışıyorsun? Kaç para maaş alıyorsun? Net mi brüt mü?"
Burak tam para ile ilgili art niyet arayacakken kızın sorduğu sorulara cevap bile beklemeden çoktan diğer arabaya geçişindeki heyecana gülümsedi. Arabalardan en az onun kadar anlıyordu. Başına geldiği her araba hakkında özgeçmişini tek nefeste sıralıyordu adeta. Kendisi de az evvel bahsettiği modeli iki oda bir salon diye tanıtıyordu ilgili müşterilere.
Bundan sonra ben bunun içinde yaşarım mesela demeyi aklının bir köşesine yazdı. Tabii, Duygu üstüne bir de lastik değiştirebiliyordu Burak'tan artı olarak.
"Ne diye soruyorsun bunları? Biz boşanınca, sana ne kadar nafaka düşecek, onu mu hesaplayacaksın?"
Duygu alnını bir otomobilin camına yapıştırmış, içine bakarken konuştu. Keyfini kaçıramadı. Neşeli çıkıyordu sesi.
"İyi fikirmiş. İnsan emekliliğini de düşünmeli. Hep böyle sağlıklı ve genç kalacak değiliz."
Güzel, alımlı, ateşli demedi Hülya'nın aksine. Onun ilk dedikleri bunlar olurdu. Cevap veremedi kıza. Güzel olduğunu söylese laf sokardı. Alımlı'yı eklemiş olsa hiç alımlı görmesek yedireceksin derdi. Duygu demedi, Burak diyemedi. Yaş ve fiziksel direnç kısmından, bildiğinden yaşlılıktan bahsetti.
Dedesi gibi... Çalışın eşek sıpaları. Hep böyle dipçik gibi yirmi beşinizde olmayacaksınız.
Yirmi yedi oldum bile.
Duygu camına yapıştığı araçtan onu sökmeleri gerekmeden uzaklaştı biraz. Canlı olarak ilk kez görmüştü milyonluk makineleri. Sanki hayranı olduğu bir ünlüyü hiç beklemediği yerde görmüş gibi sevinçle zıpladı yerinde. Solak olanlar için özel olarak tasarlanmış seri, solak olan Duygu için yapılmamış da neydi yani?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbimi Geri Verir misin? (RAFLARDA ❤)
General FictionSoymak için girdiği evde Duygu'yu beklemediği bir sürpriz karşıladı. Elinde gösterdiği telefonda yazılı numara 155 olan ev sahibinin başparmağı arama tuşunda, ateş eden gözleri kadındaydı. Yapması gereken seçim basitti. Ya yıllar boyu sürecek hapish...