12. BÖLÜM

4.9K 573 565
                                    

Ekrem Zengin üçüncü kurabiyeyi Burak'ın son iki cümlesinden sonra attı ağzına. Tek kızından olan tek torunu bir güne bir gün saygıda kusur etmemişti kendisine. Edepli halleriyle her zaman göz doldurmuştu etrafta ve geriye kalan on altısı arasından sıyrılması zor olmamıştı. Hem kuzenlerinden ayrılmamış, onlara da ayak uydurmuştu hem de tamamen ayrılmış, boş gezenin kaldırım mühendisi olmamıştı.

Diğerleri gibi yurt dışı sevdasıyla, bol keseden gelen parayla gününü gün etmemişti. Hem okumuş hem çalışmıştı. Ailesi öldükten sonra bir süre kendi kabuğuna çekilmiş; ama her ne olduysa o kabuktan çıkıp iş hayatında yerini alması için uzun süre geçmemişti.

Karakteri sağlamdı. Dürüsttü. Eşinin kırılan vazosunun yapmadığı suçunu üstlenmek dışında yalan söylediğini görmemişti mesela Ekrem Zengin. Yapanı gözleriyle gördüğü halde Burak Merve'yi korumuştu, üstelik daha yedi yaşındayken. Şimdi kız arkadaşım diyorsa eğer amacı onu mutlu etmekten başka niyet taşıyor olamazdı.

Parayla pulla işi yoktu onun. Annesi ve babasından kalanlarla, kendisinin verdiği evlerle zaten diğerlerinden zengindi. Soyadı Zengin olmayan tek torununun gönlü zengindi, bu da yeterliydi.

"Laflara bak laflara. Yeni fatihimiz vatana millete hayırlı olsun. Sen de bir kadının gönlünü fethettin yani, öyle mi?"

Şimdi daha dedem görmeden Duygu'ya kadın demek çok münasip olur muydu ki? Demek uygun olmasa da, dememek hiç olmazdı.

"Aynen dede. O da heyecanlı seni göreceği için. Bir eğitimi başladı. Biter bitmez elini öpmesi için getireceğim."

"Dört gözle bekliyorum. Daha önceden vardı madem, tanıştırmak için neden bekledin?"

Daha önceden olan kız arkadaşını tanıştırabilseydi keşke. Burak tanıştırırdı da, dedesi tanımazdı. El mahkûm Duygu hanımefendinin rolünü iyi oynamasını bekleyecek, en mühimi de dedesinin bunu anlamaması için dua edecekti. Diğerleri gibi Duygu'nun da bir gözü ona bakar mıydı ki?

"Sen bir buçuk ay önce konusunu açınca aklımdaydı zaten; ama hemen arkasından getirirsem yanlış anlamandan korktum dede. Yoldan birini çevirmişim gibi evleneceğim kız bu diyemedim."

Ekrem Zengin'in de en büyük kâbusu buydu. Sağ olsun evlatları ve torunları onu bu kâbusundan uyandırmak için hiçbir çaba sarf etmezken aklına Esra geldi durduk yere. Gerçi durduk yere aklından çıkıyordu bazen. Çoğunlukla aklında olan kızı ve eşi için dua etmekten başka yapabileceği bir şey yoktu artık. Baran'ı onlarla tanıştırmak için dört ay beklemişti. Ümmühan Hanım bir talipten bahsedeli geçen dört ayda neler neler geçmişti aklından. Bir marazı var da o yüzden tanıştırmıyor sanmıştı.

Halbuki, sadece doğru kişi olduğundan emin olmak, babası karşısında boynunu eğmemek için geçmişti geçen süre. Bu yönden Burak da annesine benziyordu. Serseri, uçarı, vurdumduymaz tavırlarının altında herkese göstermediği çok iyi bir kalbi vardı.

Bu dünyada iki türlü insan vardı yaşlı adama göre, iyi ve kötü diye ayrılırdı yeryüzündeki milyarlarca âdemoğlu. Ten rengi siyahmış, soluk benizmiş; boyu kısa ya da uzunmuş; fakirmiş zenginmiş bunlar göz ardı edilmesi gereken fiziksel özelliklerdi. Bir insan iyiyse iyi kötüyse kötüydü.

Beş yaşındaki çocuktan zevk almaya çalışan, gözünü harama diken, kul ve yetim hakkı yiyen, birilerinin üstüne basarak yükselmeyi meziyet sanan, karnını bir lokma ekmek doyurabilecekken başkasınınkinde gözüyle birlikte eli de olan herkes kötü insan değil de neydi?

Burak bunlardan biri değildi. Karun kadar zengindi; ama müsrif değildi. Yirmi beş yaşında annesiz babasız kalmış, sapıtmamıştı. Beş dayısı, ondan büyük kuzenleri gibi yan gelip yatmıyor, babası gibi alın teriyle çalışıyordu. Hitap ettiği kesim gereği lüks içindeydi; ama bunu başkalarını ezmek için kullanmazdı. Şimdi, kendi elini uzatacağı gelin hanım her kimse, onun da iyi olmasını temenni etti.

Kalbimi Geri Verir misin? (RAFLARDA ❤)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin