8. BÖLÜM

4.8K 556 348
                                    

Burak Hülya'ya Duygu'yla birlikte çıkacaklarını nasıl haber vereceğini düşünürken merdivenlerden sürünerek çıktı. Söylememeye karar verdi. Aslında ona yukarı çık demekle hata etmişti. Geldiği gibi İstanbul'a dönse iyi olurdu. Arabası ile geldiyse zaten tek taşıtla dönemeyeceklerdi. Gerçi git deseydi, onunla arkalı önlü yola çıkamayacağı için, o zaman da karakola gittiklerini gizleyemezdi. Biraz takılıp belki bu gece kalıp öyle dönerlerdi.

Elektriksiz evde kalmalarının bir anlamı olmayacaktı yalnız. Of! Sabah gelen ekipler sahte olsa da, giden elektrikler gerçekti. Acaba karakola gittiklerinde Cihan'a dese geri çeker miydi onları? İyi ki, gaz kesilmemişti de ağız tadıyla olmasa bile ağzıyla çay içebilmişti.

Çatı katındaki odasına geldiğinde kapıda durdu biraz. Uzun koridor boyunca karşılıklı altı kapı vardı. Burası rastgele o gece villada kim kaldıysa, kuzenleriyle paylaştığı odalardan bir tanesiydi. Dedesi bu katı, çok ses ederler diye kendi odalarına en uzak yerde onlar için düzenlemişti. Her odada iki veya üç tane yatak, uygun dolaplar vardı. Büyümeleriyle gelişen ve değişen zevklerine uygun oyun ya da eğlence gereçleriyle doldurulmuştu.

Zamanla farklılaşan, buraya azalan ilgiyle her şey kullanılmamak üzere terk edilmişti sanki. Artık çok sık ve kalabalık gelemedikleri için üzüldü. Çoğu yurt dışına giden kuzenlerinden yurtta kalanlar da İstanbul'da takılmayı seviyordu. Daha kalabalık, daha gürültülü olduğunda daha çok eğlendiklerine inandırmışlardı kendilerini. Dedesi en son evlenen dört kuzene burayı bıraktığında da gelmek istemezler miydi ki?

Kendisi bu villada dördüncü ortak olmak niyetinde değildi normalde. Hepsi dedesinin beğendiği adaylarla olur da evlenmeyi becerebilirlerse kuzenleri burayı ellerinde çok tutma taraftarı olmazdı. Eli kapının kolunda koridorda gezdirdi gözlerini tekrar. Annesinin burada büyümüş olması, şimdi ölmüş bile olsa onun bir ayağının her zaman burada olmasını sağlamıştı. Satmak istemezdi.

Çok yüksek meblağ ile satılacağından şüphesi yoktu; dedesi burada otururken bile kapısını aşındıran çok müteahhit olmuştu. Emlak zengini adama, yerine yapılacak siteden pek çok daire vereceklerini vaat etseler de Ekrem Zengin kovmuştu hepsini. Burak'ın bazen şahit olduğu bu kovma eyleminde, topukları kıçlarına vurarak kaçan adamlar karnına ağrılar sokardı gülmekten.

Burası pazarcılık yaptığı zamanlarda kendi emekleriyle ve babasından kalanları değerlendirip satın aldığı ilk evdi. Ondan da önemlisi, anneannesi bu eve gelin gelmişti. Her zaman söylerdi dedesi.

"Her zaman sevdiğinizi alamazsınız. Bir sevdiğim yoktu anneannenize kadar; ama aldığınızı sevmek sizin elinizde. Ben şanslıyım, çok sevdim aldığımı."

Almak ve sevmek... Bu lafları işiten genç Burak için çok anlam ifade etmese de, dedesi söylediği için ezberlemişti. O, zaten buradan gelecek parayı da istemiyordu. Anıları satın alabilecek zengin olamazdı hiç kimse. Onun amacı sadece dedesini mutlu görmekti. Ona kalsa yerinde dursun isterdi seyrek kullanılıyor olsa da. Yine de tek başına karşı çıkmak, satılmamasını sağlamak için yeterli değildi. Zamanı geldiğinde tamamını ödemek için de yeterli nakdi olur muydu, emin değildi.

Annesinin takı işinin başında, çok güvendiği, ölmeden önce de ona destek veren en yakın arkadaşı Menekşe ablası vardı. Gözü arkada kalmıyordu. Kendisi babasının sahibi olduğu galerinin başındaydı. Seviyordu çocukluğundan beri arabalarla oynamayı. Büyüdüğünde sevgisiyle beraber araçların boyutu da büyümüştü. Hatırı sayılır bir muhitte, hatırı sayılır müşterileri vardı. Babasının iyi insan ilişkileri neticesinde hiçbiri başka arayışa girmemiş, Burak'a güvenmeyi seçmişlerdi.

Getirisi iyiydi. Özellikle büyük şirketlere sağladığı lüks kiralık arabalar sayesinde araba satmasa da aylık sabit geliri vardı. Sağ olsun dedesinin annesine verdiği gayrimenkullerin kiraları, bankada birikiyordu. Kazandığını harcıyordu Burak.

Kalbimi Geri Verir misin? (RAFLARDA ❤)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin