Burak odaya girdiğinde hava hala aydınlanmadığı için ışığı kapatmadan odadaki tekli koltuğa geçti. Güç bela yatakta doğrulan Duygu ise onun dedesi ile olan konuşmalarını duymadığından bu rahatlığın sebebini merak etti.
"Burak, çıksana dışarı. Ne diye geldin kuruldun koltuğa?"
"Çıkamam. Dedem uyandı."
"Deden uyumuyor diye ben de mi uykusuz kalayım? Tüm gece ağrı çektim, lütfen Burak uğraştırma beni."
"Anlamadın galiba. Dedem uyandı diyorum. Hayatta uyumaz bir daha, namaza kalktıysa. Gördü beni, sen odadan kovdun sandı."
"Ee ne güzel, eski toprak tabii, doğru tahmin etmiş. Hadi çık şimdi."
"Azar işitemem tekrar. Yardımımı kabul etseydin, şimdi bu durumda olmazdık. Senin de suçun var. Çıkmayacağım."
Pişkinliğin küfür hali.
"Süt kardeşler filmindeki gibi koridorda inzibatlar kol geziyor da diyecek misin?"
Gülecektim Allah affetsin. Kıvırcık her durumda yardırıyor.
"Demeyeceğim. Benim de uykum var Duygu ve sen beni uyandırana kadar uyuyordum. Ben şikayet etmiyorum, sana ne oluyor?"
Canım yanıyor ve uğraştığım şeye bak. Hey! Bir dakika, ne dedim ben? Hahaha. Yaktım çıranı.
"Burak, ben çok kötüyüm. Ağrım ilaçsız geçecek gibi değil."
"Ne yapayım? Evde ağrı kesici yok fazladan."
"Zahmet olmazsa gidip alır mısın?"
Ben nasıl da düşeceğim bu tongaya? Kendim oluşturdum şartları. Hin kıvırcık.
Burak kızın hafif yukarı kalkık dudaklarına baktı bir süre. Onu odadan çıkarabilecek tek cümleyi söylemeyi nasıl da başarmıştı. Bundan böyle değil tıkırtı duymak, kulağının dibinde top patlatsalar uyanmayacaktı. Sürü sürü hırsız girse eve, helali hoş olsun, her şeyi alıp götürsünlerdi.
Nöbetçi eczaneyi bulup Duygu'nun adını verdiği ilacı alıp geldiğinde Duygu hala inliyordu. Bir saati bulmuştu gidip dönmesi ve bu nasıl bir ağrıydı böyle? Her ay böyle ağrı mı çekiyordu? Erkeklerin böyle dertleri yoktu iyi ki. Bir kere azıcık ucundan gidiyordu, tamam bitti.
Odaya girdiğinde bu kez, hava aydınlanmıştı ve ne zamandır arabada olan kutuyu da yanına almıştı. Önce ilacı sonra kutuyu uzattı. Dedesi daha dün sabah Burak'ı köşede yalnız sıkıştırdığında gelininin hediyesini beğenmediği için mi takmadığını sormuştu.
"Bu ne?"
"Yüz görümlüğü, odaya girerken yalan söylediğimi düşünmedin herhalde."
"Alay etme Burak. Böyle adetlere saygı duyup hediye mi aldın sahte karına?"
"Valla kıvırcık inanmadığım halde düğün de yaptım, bilmem farkında mısın? Düğün gecesi evde verecektim, ama kapın kilitli olunca aklımdan çıktı. Sonraki günlerde malum misafirlerin gönlünü yaptık. Dedemin yanında takman yeterli, başka zaman takmak zorunda değilsin."
Duygu başka bir şey demeden adamın haklı yönünü görmenin etkisiyle açtı kutuyu. Her zaman olan bir şey değildi sonuçta onu haklı görmek. Paketi, kurdelesi falan yoktu zaten. Böyle inceliklere layık olacak değildi ya. Ama kutunun içindekini görünce, hiçbir süsün bu kolye için yeterli gelmeyeceğini düşündü. Gerçekten çok güzeldi. Kapalı kanatlar, sormaya gerek olmayacak şekilde üzerindekilerle biz pırlantayız biz pırlantayız diye parlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbimi Geri Verir misin? (RAFLARDA ❤)
General FictionSoymak için girdiği evde Duygu'yu beklemediği bir sürpriz karşıladı. Elinde gösterdiği telefonda yazılı numara 155 olan ev sahibinin başparmağı arama tuşunda, ateş eden gözleri kadındaydı. Yapması gereken seçim basitti. Ya yıllar boyu sürecek hapish...