"Kızdın mı bana?"
"Kızdım; ama daha karakolda geçti seni görür görmez."
Cihan'ın öfkesi sadece Duygu'ya saman alevi gibiydi. Dövüşmeye girdiği o yer altı odalarında, başkalarının gözü önünde, tezahüratları eşliğinde rakibine hiç acımazdı. Allah yarattı demeden ardı ardına attığı yumruklarla hayattan alamadıklarını, karşısındaki adamın neresine denk gelirse orasından çıkarırdı.
Gözünü altı yaşından beri yetimhanede açan, yıllarca yine orada kapayan Cihan, daha o yaşlarda bile sakin bir çocuk olmayacağının sinyallerini çakıyordu etrafındakilere. Durduk yere kimseye sataştığı, kimseye vurduğu yoktu; yalnız bıraksalar çok da güzel yalnız kalırdı; ama biri yanlışlıkla onun yapmadıklarını Cihan'ın üzerinde denemeye kalktığında, deneyen her kimse, bunu tekrar yapamayacak hale gelirdi. Deneme yanılma yapanların sayısı her geçen ayda daha da azalırken Cihan'ın da ıslah evinde geçirdiği süre yitip gitmeye başlamıştı.
Beş yaşında babasının, aile içinde maddi sıkıntılar baş göstermeye başladığı zamanlarda annesini defalarca hastanelik ettiğine şahitlik eden gözleri, altı yaşına geldiğinde, bir gün işten çıkartılmanın getirdiği cinnetle, mutfak bıçağını defalarca karısının göğsüne saplayarak onu öldürdüğünü de görmüştü. Kanlı bıçağı her sokup çıkarışında çocuk Cihan'ın gözleri daha da büyümüş, annesinin yanına gitmek için ağlayan kardeşini tutmaktan başka bir şey gelmemişti elinden.
Emine Kalender'in öldüğüne kanaat eden Abdullah Kalender ayağa kalkıp ağlama sesinin kaynağını araştırmaya başladığında, olacakları anlamak için çocuk olmak bile yeterliydi. O anda, kendisinden iki yaş küçük kız kardeşinin elinden tuttuğu gibi saklandıkları yerden çıkıp koşturmaya başlayan Cihan, sokak kapısını açık bırakarak babasına görünmeden evden dışarı çıkmıştı. Canan'ı kömürlüğe gönderip kendisi bir koşu bahçe kapısını açmış ve dönerek kardeşinin yanında yerini almıştı.
O gözü dönmüşlükle hem evin hem de bahçe kapısının açık olduğunu fark eden adam, sokağa çıkıp çocuklarının peşinden gittiğini sanırken elindeki kanlı bıçakla onu görenler tarafından hemen polise teslim edilmişti. Eve doluşan komşu kadınların feryatlarını kömürlükten bile duymamak imkansızken karanlık basan havadan korkan kız kardeşi için yine boyundan büyük bir cesaret örneği gösteren Cihan eve girmişti.
Sonrası, onlara bakacak durumu olmayan akrabalar, çocuk esirgeme kurumunda geçirilen yıllar, kısa ve anlamsız travma sonrası stres bozukluğu için psikologla görüşmeler...
Yetiştirme yurdundaki iki yılın sonunda Canan bir aileye evlatlık verilince, sekiz yaşında ailesinden kalan tek kişiden de olan Cihan on sekiz yaşında ayrıldığı yurtta on iki yıl kalmıştı. Ayrıldığı tarihte liseyi bitirmiş, üniversite hayali kurmamış bir genç olarak, sokakta geçirdiği vakitlerden, sağda solda kaldığı yerlerden, arayıp bulamadığı işlerden yaklaşık üç ay sonra, bir adamın yere düşen cüzdanını görüp onu sahibine ulaştırmak için kırk dakika boyunca koşan adamı takip etmişti.
En sonunda yakaladığında, sahibine cüzdanı vereceği sırada aslında o sahibin, çaldığı cüzdanı yere düşürdüğünü anlamıştı. Hikmet'le tanışması trajikomikti aslında. Çalmak için değil iade etmek için eline aldığı tek cüzdan belki de o oldu o günden sonra. Hikmet onu yanına aldı, iş öğretti, yılların tecrübeli hırsızı Cihan'ı bir güzel yetiştirdi ve şimdi o Cihan Duygu'nun kullandığı çalıntı Volvo'da yolcu koltuğunda onun sorusuna gülüyordu içten içe.
Kızmadım diyemezdi. Biraz burnunu sürtmek istemişti sadece. Onu dinlemediği her seferinde böyle olacağını bilmeliydi. Dinlemeyeceğini bile bile bu kadının içindeki merhamete kurban olacağını bilmesi gerektiği gibi... Annesi gözlerinin önünde babası tarafından öldürülmüş bir adam için Duygu hayatındaki tek masum şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbimi Geri Verir misin? (RAFLARDA ❤)
Ficción GeneralSoymak için girdiği evde Duygu'yu beklemediği bir sürpriz karşıladı. Elinde gösterdiği telefonda yazılı numara 155 olan ev sahibinin başparmağı arama tuşunda, ateş eden gözleri kadındaydı. Yapması gereken seçim basitti. Ya yıllar boyu sürecek hapish...