21. BÖLÜM

5.1K 518 384
                                    

Öğlen olduğunda hala uyanmayan Duygu'yu sırf sabaha karşı uyuduğu için rahatsız etmek istemese de Merve'den gelen ve cümbür cemaat onlara geleceklerini belirten mesajı iletmek zorundaydı ona. Saat zaten bire geliyordu ve kuzenlerinin akşam dedikleri saatin üç dört saat sonrasına denk gelmesi yeni bir haber değildi. Misafirler için ufak tefek hazırlıklar yapmak şarttı. Bir on dakika daha ellemeyecekti, sonra kalkması için aklında olan gürültülü müzik dinleme eylemini uygulamaya sokacaktı.

Kendisi de uyumakta zorluk çekmişti, yine de altı saat sonra dipçik gibi ayaktaydı işte. Dün gece Hülya'ya gitmiş; ama saatler süren bir sevişme yerine aynı süreli bir tartışmanın içinde bulmuştu kendisini. Eften püften diyemeyeceği, kendisinin de bir süre aklını meşgul etmiş konu, sevgilisi tarafından didiklenince küfürlerden küfür beğendirmişti Burak'a içinden. Düğünlerindeki öpüşme sahnesini unutamadığını daha net ifade edemezdi doğrusu.

"Sen yüzünü yıkamayı bilmiyor musun? Pespembe boya olmuş da hanımefendi kıpkırmızı yapmış da. Külahıma anlatsın, gelsin bekliyorum. Sürtük, şırfıntı, oros..."

"Hülya tamam. Yeter."

"Ne yeter be, ne yeter? Sen de istemem yan cebime koy. İşini bitir dedim sana, sikin kalkmadı, bir türlü giremedin içime."

"Düğündeydik Hülya. Sahte bile olsa kendi düğünümdü. Benim akrabalarım davetliydi. Gelen Duygu yerine başka biri olsaydı ne büyük olay çıkardı farkında değil misin sen?"

"Bu düğün başlı başına olay, sen kalkmış, buraya kadar zahmet etmişsin, iyi ki bilmem kaçıncı dayım yerine Duygu geldi de beni öptü diyerek göbek atacaksın sanki."

"Neden konuşup duruyoruz iki saattir bunu Hülya? Çoktan olmuş bitmiş bir mesele. Geri sarmak istesek sanki bir saniyesini sarabilecek miyiz?"

"Hani bu kadının sevgilisi vardı? Nasıl öpüyor seni? Benim yanımda üstelik. Adi şıllık. Sende gözü var, biliyorum ben."

Var sevgilisi, olmaz mı?

"Ne alakası var? Niye gözü olsun bende? Ben şu an buradayım, değil mi? Senin yanındayım tatlım. Sakinleş artık."

Burak buradaydı; ama geçen iki saatin ardından geçecek saat sayısından bağımsız olarak gecenin yatakta bitmeyeceği açıktı. Ne heves ne istek kalmıştı. Geldiğinden beri tek konuları Duygu ve kırmızı rujdu. Gündeminin Duygu olmasını istese orada ne işi vardı zaten? Onun ve iki kedisinin yanından kaçıp gelmişti buraya ve o anda Hülya'dan uzaklaşmanın yollarını aramaya başlamıştı.

Seri hareketlerle kahvaltı hazırlamaya başlamışken bir de gecenin devamını tekrar yaşadı. Duygu uykudan ölmüş vaziyette uyumamak için direnmişti. Telefonu vardı halbuki; ama o samimiyette olduklarını düşünmemiş olacak ki eve gelmesi için bir talebi olmamıştı. Anlaşmanın şartlarını, üstüne düşen her neyse yapacağını söylerken ciddi olduğunu kesin şekilde Burak'ın gözüne sokmuş oldu böylece. Onun hiçbir işine karışmayacaktı ve karışmıyordu. Fakat bu da ciddi bir konuydu, yalnızlıktan korkuyor, uyuyamıyordu. Bunun şartlarla ne alakası vardı yani? Hastalık gibi bir durumdu neticede. Araması lazımdı.

"Günaydın, gerçi tünaydın artık. Ben çayı koyayım."

Hah, geldi yürüyen Venüs gamzeleri.

Gecenin finali kaldığı yerden oynamaya devam etti gözünün önünde, çok lazımmış gibi. Sırtına giden o el, açılan tişört, düşük bel şort derken yatağa yattığında, Hülya ile tartışmasını unutmuş, gözünün önündeki çukurlar gitsin diye kollarını savurmuştu görüntülerin önünde en az iki saat. Sanki hala dün gecenin devamında kalmış gibi eli yine sırtındaydı Duygu'nun.

Kalbimi Geri Verir misin? (RAFLARDA ❤)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin