⭐⭐⭐
Tut Elimi
Duygu annesinin lafı geçer geçmez kendini dış uyaranlara kapattı suçu olmadığını söyler söylemez. Ona günahı kadar değer vermeyen adama suçsuz olduğunu söylerken aklını kim bilir hangi peynir ekmeğin yanına katık etmişti? Burak ise, hakkında hiçbir şey bilmediği kadına, şaka yollu dediğine diyeceğine çoktan pişman olmuştu ve hiçbir şey yapmadığını söylerken ona inanıyordu. Duygu yanında küçük bir kız çocuğu gibi oturmuş sallanırken ona inanmamasının mümkünatı yoktu zaten. Çocuklar yalan söylemezdi.
"Duygu bana bak. Duygu?"
Oturduğu pozisyonu değiştirmeden kanepeye yattı Duygu. Duyuyor ve anlıyor gibi görünmüyordu kendi savunma ifadesini Burak'a verdikten sonra. Cezasını bekleyen hükümlü rolüne büründü. Dün geceki gibi gözleri açık uyuyordu ya da başka bir boyutta sürdürüyordu varlığını.
"Ne yapmadın sen kıvırcık? Konuş benimle. Sana inanıyorum."
Duygu'ya ulaşım yollarının kapalı olduğunu anlaması gecikmedi. Her ne öğrenecekse bu gece o gece değildi. Duygu için yapabileceği en iyi iş, kucağındaki Miya'yı her babanın yapacağı üzere, sessizce onun odasına götürüp Mırnav'ın yanına bırakmak olacaktı. Öyle de yaptı. Ayağa tekrar kalktığında odaya göz gezdirdi. Tek bir nesnenin bile yeri değişmemişti. Yatak, evde tek başına yaşadığı zamanlardan farksızdı. Üzerinde Duygu'nun narin bedenini taşıdığına dair işaret barındırmıyordu. Oda derli toplu, tertemiz... Ve küçüktü. Misafir odası küçücüktü. Hem kediler hem de Duygu'nun kalabilmesi için elverişli değildi.
"Kediler bu odanın sınırlarını geçecek gibi duruyor. Hadi yine iyisiniz zilliler. Serbest dolaşım hakkı kazandınız. Bu gece anneniz birazcık rahatsız, sakın üzmeyin onu. Ha, bu arada hala birer bebekmişsiniz, benim dediklerimi bir süreliğine unutun, erkek kedi miyavı duymayacak kulaklarım kesinlikle. Kırarım bacaklarınızı."
Haplarını düzenli kullandığı sürece kediler o kadar da kötü değildi. Dün akşam sırf kedilerden dolayı gittiği sevgilisi bu pisi pisilerden beter etmişti onu. Üstelik Hülya'nın ilacı da yoktu. Dönüş yolunda Duygu'nun yalnız kalmaktan korktuğunu bilmeden sahilde biraz oturmuş, düşünmüş, rüzgarın tenine kadar taşıdığı tuzlu suların serinliğiyle yaşadıklarının rüya olmadığından emin olmuştu. Hiç tanımadığı, hırsız bir sevgilisi olan hırsız bir kadınla evliydi ve en başta kabul gören bu sözleşme Hülya için anlamını yitirmiş gibiydi. Hülya aklını da yitirmiş gibiydi gerçi. Tüm gece laf Duygu'dan beri gelmemişti ve gecenin sahil kenarında devam eden demlerinde Burak ilişkisini sorgularken bulmuştu kendisini.
Hülya'dan ne çok hoşlandığını, onunla olabilmek için üniversitesinin bitip de yurda dönmesini ne çok beklediğini, neden şimdi onunla olmaktan aynı hazzı alamadığını... Olayı bu kadar basite indirgemesi hataydı belki. Bir gece yatmadılar, Hülya sinirli diye her şey bitmiş değildi sonuçta. Aklına yatmayan onu avcunun içinde sanan Hülya profiliydi. Birbirlerinin önünde değil yanında durduklarını zannederken Burak, sorgulamaya delil ekleyen kuzeninin sözleriyle ne düşüneceğini şaşırmıştı artık.
Olay sinirlilik değilse peki? İlişkimiz nereye gidiyor? Bir yere gidiyor mu? Merve de giderken elime tutuşturdu molotof kokteylini, iç dur bakalım Burak Efendi.
Tekrar salona döndüğünde Duygu aynı şekilde yatıyordu. Tek fark kapanmış olan gözleriydi. Elleri dizlerine sarılı şekilde rahatsız olduğu, şimdi değilse bile olacağı kesindi. Dertop yaptığı bedenin ayak ucuna oturdu. Ne yapması gerektiği biri tarafından söylenmeliydi adama. Duygu'nun duygu geçişleri hakkında kişisel fikirlerini devreye sokamazdı. Şaka yapmayı bile beceremez hale gelecek kadar ne değişmişti hayatında? Bir süre uyuyan kadını izledi. Annesi ve ölümüyle ilgili miydi bahsettiği konu yoksa tamamen alakasız mıydı sorabileceği kimse yoktu o saatte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbimi Geri Verir misin? (RAFLARDA ❤)
Ficción GeneralSoymak için girdiği evde Duygu'yu beklemediği bir sürpriz karşıladı. Elinde gösterdiği telefonda yazılı numara 155 olan ev sahibinin başparmağı arama tuşunda, ateş eden gözleri kadındaydı. Yapması gereken seçim basitti. Ya yıllar boyu sürecek hapish...