*Yeni bir bölüm değil ama kitabı almayanlar için yeni.
Sevgililer gününüz boş geçmesin dedim, dayanamadım ❤❤
*Bu bölümden sonra kitabım 2.baskıya girer herhalde. Çok beğendiyseniz alınız, destek olunuz rica ederim 🤗❤
...
Burak inkâr etmenin daha büyük kayıplara yol açacağını geç de olsa fark etmişti. Yine de aksini iddia etmek için kullanabileceği kelimeler dışında zihni bomboştu. Ne diyecekti, nasıl savunacaktı kendisini? Erkek arkadaşıyla bir olup onun çaresizlik karşısındaki zaafından faydalandıklarını duymak hangi kadının ayaklarını yerden keserdi? Olsa olsa hayattan soğuturdu ki, Duygu zaten donmuş gözlerle bakıyordu.
Evlendiklerinde onu tanımıyordu. Görmemişti bile, o gün, kırmızı ışıkta dörtlüleri yakıp ikisini beklediği ana kadar. Asırlar geçmiş gibi gelen o zamana gitti aklı. Cihan kendisine bakıp hafifçe başını eğerken onun gözü Duygu'daydı. Duygu dalgın, yorgun şekilde kararmaya dönmüş havada camdan dışarıya bakıyor; ancak görmüyordu. Burak ise, dedesi bu koca saçlı kadını sever miydi, o kadın dedesine iyi davranır mıydı, huyunu suyunu bilmediği kadından boşanana dek, rezil rüsva olmadan eski hayatını devam ettirebilir miydi, bunun derdine düşmüştü. Yirmi yedi yaşında bir adam olarak tek endişesi ve merak ettikleri bunlarken, mecburen yaptığı bu evliliğe bir anlam yüklemek, sadece Cihan gibi hırsız olduğunu bildiği bu mükemmel kadına aşık olmak hesapta yoktu. Cihan kısaca, 'evleneceksin' demişti ve bitmişti. Onu tanımak adına en ufak bir soru bile sormamıştı. Cihan da anlatmamıştı.
Gerçi bu kadını ne kadar anlatırsa anlatsın yeterli gelmeyeceğini Burak yaşayarak öğrenmiş, onun yanında olmanın ruhuna verdiği dinginliği hiç unutmamacasına biyolojik tüm sistemlerine kazımıştı. Geçmişi hatırlamanın bir anlamı yoktu. Duygu minik elleriyle ona dokunurken aklından neler geçmişti öyle? Her sıradan, egosu yüksek, kadınların arzuladığı erkeklerden olabilecek kadar düzgün sıfata sahip sığ adamlar gibi kadının ondan etkilendiği düşünmüştü. Bu gece ayrı yatmayacaklarını dünden beri, hoşuna giden bir şarkının nakaratı gibi tekrarlayıp durmuştu içinden ve şimdi hayalleri bozuk bir tuvaletin akmayan giderindeydi.
Yüzüne bakan; ama konuşmayan Duygu, sorduğu tüm sorularla adamın elini kolunu bağlamıştı. Direk gözlerinin içine korkusuzca bakmasının ardını görebiliyordu Burak. Kaybedeceği bir şey kalmayan insanların umarsızlığı da gizliydi orada. Öldürülesiye dayak yiyip bir kenara boş çuval gibi yığılmış bir adamın; Azrail'i kolları açık beklerken korkmadığı, ancak geride bıraktıklarına tek bir elveda bile diyemeyecek olmanın çaresizliğini ondan iyi kimse bilemezdi. Duygu'da kendini gördü. Tüm manevi zenginliğini, suçu olmadığı halde, başkalarının tedbirsizliğine kurban vermişti. Hepsi yanıp kül olmuştu.
Arkasını dönüp giden kadının kolunu tuttu. Kendine döndürünce pişmanlığını gözlerinden anlamasını bekleyecek kadar girememişti kalbine. Bu gece onun gireceği tüm yerlerine inat gibi çıkıp gidiyordu hayatından.
"Duygu, konuşalım. Dilim döndüğünce anlatayım sana."
"Ne kadar salak olduğumu mu? Anladım zaten."
"Hayır, bizim ne kadar aptal olduğumuzu, zekanı küçümsememizin karşılığını tokat gibi aldığımızı anlatayım."
"Senden beklediğim bir cevap yok benim. Cevaplar çok başka birinde."
Ondan kurtulmaya çalışan kadını daha sıkı sardı kollarında. Bu kez ateş eden gözlere sahip taraf yer değiştirmişti ve Burak o gözlerdeki ateşte yanacağını çok iyi biliyordu. O, henüz saçlarının kıyısına ulaşıp bir soluklanamamışken akan gözyaşları çırpınıp kurtulmasına yardım etmiyor, yüzme bildiğini unutturuyordu ona. Ateşte nasıl yüzülürdü ki hem?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbimi Geri Verir misin? (RAFLARDA ❤)
General FictionSoymak için girdiği evde Duygu'yu beklemediği bir sürpriz karşıladı. Elinde gösterdiği telefonda yazılı numara 155 olan ev sahibinin başparmağı arama tuşunda, ateş eden gözleri kadındaydı. Yapması gereken seçim basitti. Ya yıllar boyu sürecek hapish...