Bir grup insanla aynı masada oturmasına rağmen, kafa olarak aralarında değildi Koray.
Aklı hâlâ Selçuk'un söylediklerindeydi. Kocası olacak adam, resmen Ebru'yu ayakta uyutuyordu.
Şimdi gidip Ebru'ya bunları söylese, inanmazdı ona, ona olan duygularından sonra, sözleri samimi gelmiyordu kadına.Ama bilmiyordu ki Ebru, Koray'ın kendine karşı tüm davranışları, samimiyetin vücut bulmuş hali gibiydi.
Etraftaki insan yığınından bunalınca, yanında oturan karısına döndü.
"Canan, artık kalkalım mı?" diye fısıldarken, Canan'ın yüzü düştü.
"Saat daha on, erken değil mi?" derken, Koray sıkıntıyla nefes verdi.
Zaten buraya çok da gönüllü gelmemişti, gündüz Canan şirkete gelip, akşamki plandan bahsederken, Ebru'yu görünce onu başından atmak için kabul etmişti. Kadın kendince, evcilik oyununu devam ettirecekti ama Koray, artık eski Koray değildi. Onun oyuncağı olmayacaktı.
"Sen istersen kal Canan, yarın bir toplantım var benim, hazırlık yapmam gerekiyor" dediğinde kadın da gönülsüzce ayaklandı.
Masadakilere veda edip çıktılar ve çıkışta kendilerini bekleyen arabalarına bindiler.
Dışarda arada da olsa olan diyalogları, ikisi baş başa kalınca sonra ermiş ve alışıldık sessizlikleri başlamıştı.
Trafikte ilerlerken, kırmızı ışıkta durunca etrafa bakındı Koray. Yolun kenarında ağlayan bir kadın görünce, dikkatini çekti.
"Senin asistanın değil mi şu kadın?" diyen Canan'ın sesiyle, onun Ebru olduğuna emin oldu.
Bir an bile düşünmeden, hemen arabadan inip, genç kadının yanına geldi.
"Ebru! Ne oldu sana böyle?" diye endişeyle sorarken, genç kadının çaresiz yüz ifadesiyle içinde birşeyler acıdı.Ebru, hiç ummadığı anda karşısında Koray'ı görünce önce şaşırsa da, ağlamaya devam etti.
Koray ondan cevap alamayacağını anlayınca, kızın koluna girip,
"Gel böyle, buz gibi olmuşsun" diyip kızı arabaya bindirdi.
Canan'ın öldürücü bakışlarına aldırmadan, şoför koltuğuna oturup arabayı sürmeye başladı."Bu halde evine bırakamam seni, bize gidiyoruz Ebru, tamam mı?" derken genç kadın ruhsuz bir ifadeyle, akan göz yaşlarının arasında, belirli belirsiz başını salladı.
*
Yarım saat önce...
Umut hâlâ boş boş Ebru'ya bakarken, genç kadın anlayacağını anlamıştı. Mutfak kapısında, suçlu bir edayla bakan Gülay'a tiksinerek baktı.
"Yazıklar olsun ikinize... Bu muydu bana layık gördüğünüz konum? Neden ya neden? Madem birbirinizi seviyordunuz, neden evlenmeden önce bana demediniz, aranıza zorla mı girecektim?
Ben size ne yapmış olabilirim de bana bunu layık gördünüz?" diye avazı çıktığı kadar bağırırken, Gülay iki adımda kızın yanına geldi.
"Umut'la evleneceğim dediğin günü hatırlıyor musun? Sevincinden yerinde duramıyordun hani, kendi heyecanından benim nasıl yıkıldığımı anlamadın bile, tek derdin kendi mutluluğundu" dediğinde Umut araya girip,
"Gülay, sus!" dedi. Ebru ağlayarak bu sefer Umut'a baktı,
"Adamlık bu mu sence, bir kadının duygularıyla oynayıp, diğeriyle musmutlu bir hayat kurmak mı?
Neden peki? Neyin intikamıydı bu? Neyin bedelini ödüyorum ben?
Madem bu kadını seviyordun, neden benimle evlendin?" derken, titreyen ellerini tutup, kendine bakmasını sağladı Umut,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ AŞKA İNANDIR
Teen FictionBir okurumun tavsiyesi üzerine "YENİDEN SEV" den Selim'in kızının hikayesini yazmak istedim ve farklı bir kurgu ortaya çıktı, işte konusu; "Annesinin hatalarından utanarak büyümüş bir kız ve yanlış yapmamak için mutsuzluğa gömülmüş durumda... İkis...