~KABUS~ (1)

1.4K 80 64
                                    

"Merhabalar herkese... Yazdığım ilk kitabı sizlerin beğenisine sunuyorum. Benim için çok değerlidir. Umarım beğenirsiniz. :)

Saygı çerçevesinde yazdığınız tüm eleştiri ve önerilerinize açığım.

1.bölüm yayım tarihi: 18 Ekim 2019

İyi okumalar ;)"

D.T.

***

"İçinde yaşanılan an; geleceği kemiren geçmiştir."

(Henri Bergson)

***

# Defne

"Hayır!" dedim. Üniversitenin kütüphanesinin önünde telefonla konuşurken sesimi alçak tutmaya çalışıyordum ama bu çok da mümkün olmuyordu. Sonuçta kaç kişi ders çalışırken bir anda aranıp alışmış olduğu bir şehirden başka bir şehre gideceği haberini alırdı ki?

"Kesinlikle hayır! Ben burayı bırakıp hiçbir yere gelmiyorum. Burada kurduğum bir düzenim var. Beni çok seven yakın arkadaşlarım ve bana gerçekten değer veren bir sevgilim var. Bunları bırakıp hiç tanımadığım bir yere sizinle gelmemi isteme benden anne."

Verdiğim cevaba karşılık annemin de sesi yükselmişti. Bir süre onun sinirli sesini dinledim. İstemediğim bir şeye zorlanıyordum ve şu an ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Ankara'da deniz bile yoktu! Her üzüldüğümde, her mutlu olduğumda ya da en basitinden canım sıkıldığında bile deniz görmek için kendimi dışarı atan biriydim. Ankara benim için imkânsız bir şehirdi.

Annem derin bir nefes alırken sözlerinin sonuna gelmişti. Siniri giderek azalırken anlayışlı haline geri dönüyordu. "Defneciğim, babanın işi nedeniyle gitmek zorundayız. Değil üniversite çağında, yetmiş yaşında bile olsan ben seni yalnız başına bir şehirde bırakmam. Eğer çok özgür hayatı yaşamak istiyorsan Ankara'da sana küçük bir ev tutarız. Kendin çekip çevirirsin, hiçbir şeyine karışmam ama benimle aynı şehirde oturur gözümün önünde olursun!" Dedi.

Derin bir nefes aldıktan sonra "Anne." Dedim. Birkaç saniyemi yutkunmakla kaybederken sesim beklediğimden yorgun çıkmıştı. "Bunları daha sonra konuşalım. Şu an... konuşmayalım." Dedim. Kırıcı olmaktan korkarak bu sözleri tamamladım ve bir şey söylemesine fırsat vermeden telefonu kapattım. Çabuk öfkelenen biri olarak bazen sözlerimi düşünmeden dışarı fırlatabiliyordum ve şu an düşünemeyecek kadar şaşkın ve hiddetliydim. Acilen Emre'yi görmem gerekiyordu.

Hızlıca eşyalarımı toplayıp kütüphaneden çıktım. Hangi ara arabaya bindiğimi, hangi ara Emre'nin evinin önüne vardığımı bile anlayamadan arabadan kendimi dışarı attım. Tek düşündüğüm şey sevgilime doyasıya sarılarak ağlamaktı.

Son mesajlaşmalarımızı düşündüm. Dün gece ders çalıştığını, çok uykusuz olduğunu ve bugün üniversiteye gelemeyeceğini söylemişti. Finalleri vermek için birlikte çalışacaktık ama beyefendinin uykusu kutsal olduğu için gelememişti. Şimdi zili çalıp onu uyandırırsam büyük ihtimalle bana kızardı. Neyse ki her zaman kapının önündeki -biraz klişe olsa da- paspasın altında bir anahtar bulundururdu. Çünkü bu çocuk, çoğu zaman anahtarını unuturdu. Eh, en azından kendini tanıyordu.

Anahtarla kapıyı sessizce açtıktan sonra anahtarı tekrar eski yerine koydum ve kapıyı sakince kapattım. Küçük adımlarla odasına yürürken ona sarılma ihtiyacı içimde büyüyordu. Odanın kapısını aralayıp yatağa baktım. Yatak boştu ve yorganı dağınıktı. Yeni uyanmış olmalıydı. Kapıyı iyice açıp onu görmek için çevreye bakındığımda gülümsemem dudaklarımda dondu. Buza döndü ve çatladı. Çatlama sesi önce yüreğimde sonra beynimde yankılandı.

ATEŞ ÇİÇEĞİ 1 (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin