~MÜZİK~ (26)

174 46 80
                                    

Bölüm için müzik önerisi: Emir Can İğrek - Müzik Kutusu

***

~MÜZİK~ (26)

"Müzik, aşkı besteler."

(William Shakespeare)

***

# Defne

Bugün kitap kafeyi sabahtan açmıştım çünkü öğleden sonra önemli bir kaç dersim vardı.

Kafeden çıktıktan sonra okula varmam bir saatimi almıştı. Neyse ki daha derse de bir saate yakın vakit vardı.

Bahçeye çıkma düşüncem soğuk hava tarafından yok edilmişti. Nereye gideceğimi bilemezken telefona gelen mesajla koridorun ortasında durdum.

Kaşlarım çatılı mesajı okurken bu çocuğun bana olan tavırlarını nasıl yorumlamam gerektiğini bilmiyordum. Alaz mesajda tiyatro salonuna gelmemi istemişti...

Sürekli beni bir yerlere çağırıyor ya da ben neredeysem bir anda orda beliriyordu. Belki de tedirgin olmalıydım ancak aksine mesajda onun adını gördüğümde bile kalbim çok kötü hızlanıyordu. Kötüydü çünkü canım yanıyordu. Kalbim daha önce hiç bu kadar kontrolsüzce beni nefessiz bırakacak bir şekilde atmamıştı. Onun için miydi bu heyecan?

Adımlarımı salona doğru yönlendirirken heyecanlanacak bir özelliği olmadığını mırıldanıyordum kendime.

Evet, saçları çok güzeldi ona sarılırken bir kaç kez onlara dokunup karıştırmak istemiştim. Ama bu yeterli değildi! Peki ya gözleri yeterli miydi? Gözlerimin önünde beliren masmavi gözler ile istemsizce yutkundum. Evet rengi çok güzeldi. Hatta baktıkça bakasım geliyordu ancak... asıl onu mükemmel yapan rengi değildi.

Salonun kapılarını açarken bunu düşünüyordum. Kapının hizasındaki koltukların en başındakine yaslanmıştı. Ben kapıyı açınca elindeki telefondan başını kaldırıp bana baktı. Gözlerine kaydı bakışlarım.

Haklısın, göz rengi değil.

Alaz'ın gözlerinden gözlerimi ayıramazken kapıyı kapatıp ona yaklaştım. İç sesimi susturamadan devam etti.

Bakışları, seni bu kadar savunmasız bırakan.

Alaz gülümseyip elimi tuttuğu gibi beni sahneye doğru götürürken bana nasıl bu kadar güzel bakabildiğini düşünüyordum. Sanırım... bu sıralar çok düşünüyordum.

Sahne çok kısık bir ışıkla aydınlatılmıştı. Birlikte sahneye çıktık. Alaz sahnenin arka tarafına geçtiğinde ben ise beyaz piyanonun koltuğuna ters oturup seyirci kısmına döndüm. Bomboştu. Çok fazla koltuk vardı. Salon kocamandı.

Alaz'a ne yapacağını soracağım sırada ışıkların hepsi kapandı. Oturduğum yerde elim piyanoyu bulduğunda o tarafa doğru döndüm.

Bu sırada Alaz da telefonunun ışığıyla arka taraftan gelip koltuğa yanıma oturdu. Ona, niye buradayız bakışlarımı attığım sırada, telefonunun azıcık ışığı ile ifademi göremeyeceğini fark edip "Alaz niye buradayız?" diye sordum.

Güldü. Telefonunun ışığını kapattığında tamamıyla karanlıkta kalmıştık. Ne bir ışık ne de bir ses vardı. Bu çok garip bir histi.

Büyük salonda tuşların ezgisi yankılanırken zorla yutkundum. Parmaklarının tuşlara dokunuşu gözümün önünde belirdi. Göremiyor, hissediyordum adeta.

Bu beste, arada sırada aklıma gelen ve mırıldandığım bir ezgiydi.
Bilindik olmadığı için maalesef ki adını bir türlü bulamıyordum. Neden bilmiyordum ancak notalar beni uçsuz bucaksız birçok çiçeğin olduğu güzel kokulu bir bahçeye götürüyordu.

ATEŞ ÇİÇEĞİ 1 (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin