~RİSK VE ÖDÜL~ (34)

195 43 109
                                    

Bölüm için müzik önerisi: Pinhani - Beni sen inandır

~RİSK VE ÖDÜL~ (34)

" Öyle bir zamanda gel ki, vazgeçmek mümkün olmasın."

( Orhan Veli KANIK)

***

# Defne

Kasım ayının son günündeydik. Kuru soğuk ve ürkütücü yağmurlar dışında ne bir kar vardı ne de şükürler olsun ki buzlu yollar.

Eda'nın Ankara'ya dönüşünden birkaç hafta geçmesine rağmen sadece birbirimize kötü bakışlar atmakla yetiniyorduk. Ece'nin anlattıkları gibi okuldan koşarak uzaklaşmama neden olacak bir durum yaşanmamıştı.

Sanırım bunun nedeni Alaz'la aramızdaki görünmez buzlardı. Birbirimizi görünce mesafeli bir gülümsemeyle selam veriyorduk sadece. Sanki benden iyice uzaklaşmıştı.

En son parti çıkışı onu evine bıraktığımda beni de zorla eve çağırmıştı ve kahve içtikten sonra sabaha kadar uyku tutmadığı için bataktır, satrançtır, tavladır ne bulduysak onu oynamıştık. Evet, can sıkıntısının sebep olabileceği bir durumdu bu ancak dürüst olmak gerekirse çok eğlenmiştim. Kahkahalarımız hala kulaklarımda çınlıyordu. Hatta tavlada beni ardı ardına yenince zar tuttuğunu fark edip kolunu ısırmıştım ama bu çok da önemli bir detay değildi. Kandırılmayı hazmedemeyişim kişiliğimin vazgeçilmeziydi. Ama bu sıralar benden o kadar uzaktı ki Alaz'ın benimle tekrar konuşmasını sağlayacak olsa zar tutmasına bile göz yumardım.

O günden sonraki gün birlikte okula gelmiştik. Ve o zamandan beri de hiç uzun bir konuşma geçmemişti aramızda. Alaz sanki benden kaçıyor gibiydi. Bu biraz rahatsız ediciydi ancak ona gidip de neden benden uzak duruyorsun diyemezdim. Sonuçta ben onun sıradan bir arkadaşıydım. Yani... sanırım. Aslında nasıl bir ilişkimiz olduğunu hala anlayamıyordum. Böyle olunca kafamın ve kalbimin karman çorman olmasındansa birbirimizden uzak durmak daha iyiydi.

Başımı sıraya koymuştum ve ellerimle sırada ritim tutuyordum. Ders dinlemeyi bırakın hangi ders olduğunu bile az önce öğrenmiştim. Beynimdeki düşüncelere hakim olamadığım bir gündü yine. Sırada oturanlara ve hocaya bakıyordum ama hiçbirini görmüyordum.

Çünkü mutsuzdum. Çünkü Eda ile Alaz aynı fakültede okuyordu! Bunun beni neden ilgilendirdiği de tartışılacak ayrı bir konuydu ancak Alaz'la Eda'nın aynı ortamda nefes alma fikri bile canımı sıkıyordu!

İç sesimin bana inat söylediği cümleler iyice delirmeme neden olmuştu. Kasımda aşk başkadır! Kafamı sıraya gömme isteğiyle gözlerimi tekrar yumdum.

Alaz belki de Eda'nın ne kadar harika bir kız olduğunu fark etmişti ve Eda ile sevgili olmak isteyecekti. Bu nedenle bana soğuk davranıyordu. Belki de ona deliler gibi aşık olmuştu ve onunla iki aya kalmadan evlenirdi. Pembe panjurlu çocukları, üçüz evleri olurdu.

Duraksadım. Düşüncelerime ara vermem gerekiyordu çünkü devrelerim yanmıştı. Yanık kokusunu alabiliyordum. Pembe panjurlu çocuk ve üçüz ev ha? Hoşuma gitti.

Ofladım. İyi değildim. Saate baktıkça sanki inadına ilerlemiyordu. Sahiden acaba saat falan mı durmuştu? Zamanın geçmesini umarak başımı koyup uyumaya başladım.

Ece'nin beni dürtmesiyle gözlerimi araladığımda saat gözüme takılan ilk şeydi. Akşam olmuştur diye düşünürken yeni mi öğlen olmuştu yani? Ben hiç uyumamışım ki o zaman!

Ancak Ece aynı fikirde değildi. "Kızım nasıl uyudun sen o kadar? Hocanın ara verdiği bir sıra seni uyandırmaya çalıştım. Bir sövdün... Tüm sülalem nasibini aldı. Not ettim. Bir uyurken bir de basket maçındayken sana bulaşmayacağım."

ATEŞ ÇİÇEĞİ 1 (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin