~KAR BEYAZ ~ (42)

159 36 41
                                    

~KAR BEYAZ ~ (42)

"Bazı acılar sessizdir, ölüm gibi..."
(Neşe Ağaoğlu)

#Defne

Yüzümü gökyüzüne çevirmiş, kar tanelerinin yüzüme düşüp erimelerini hissediyordum. Ellerimi önüme uzattım. Karlı yollardan nefret ederdim. Yürürken her seferinde bir yerlerimi kırma tehlikesiyle karşılaşıyordum çünkü. Ancak konu kaygan yollar ya da çamurla lekelenebilecek kıyafetler olmadığında, kar tanelerinin göz alıcılığı beni de etkisi altına alıyordu.

Küçücük bir çocukken onların beyaz periler olduklarını sanırdım. Bize iyilik taşıyan küçük, saf ve temiz periler... Derin bir nefesi içime çekip kollarımı aşağı indirdim. Bankta oturup İzmir'in güzelliğini seyre dalmıştım. İzmir'de kar görmek garipti ama irdelemedim. Her şeyi bir kenara bırakıp rüyamsı güzellikteki bu manzaranın tadını çıkardım. Denize düşen her bir kar tanesi minik dalgalar oluşturuyordu. Deniz buğulu gri değil ilginç bir şekilde berrak mavi görünüyordu.

"Bugün bu şehir her zamanki gibi değil." Diye bir ses duyduğumda yerimde sıçrayıp konuşan kişiye döndüm. Yavaşça başımı aşağı yukarı sallarken konuştum. "Evet. Hem soğuk hem sıcak. Kar yağıyor ama hava kapalı değil. Bir burukluk var şehirde ama huzuru da beraberinde taşıyor sanki."

Emre kafasını salladı. "Ölüm gibi." Dedi. "Sıcak ve soğuk." Üstündeki kıyafetleri o zaman fark etmiştim. Beyaz gömleğinin üstündeki kırmızı yoğun lekeleri... "Sıcak." Dedi elini kırmızılığa sürtüp. Ardından diğer elini elime değirdi. Eli buz gibiydi. İçim ürperdi. "Soğuk." Diye fısıldadım çatlamış sesimle.

Ne olduğunu biliyordum. Ama hatırlayamıyordum. Göğsümde bir sızı vardı. Ancak onun huzuru yüzüne yansımıştı. "Emre?" diye sordum. Neler olduğunu anlatması için.

Ne sorduğumu anladı ve cevap verdi. "Şehir parçalanıyor." Oturduğumuz banktan kafamı arkama çevirdiğim anda nefesim kesildi. Emre'yle birlikte yürüdüğümüz yollar, gittiğimiz kafeler, gezdiğimiz yerler... Hepsi parçalanıyordu. Birer birer yıkılıyordu. Gözlerimin dolduğunu hissettim. "Anıların seni parçalıyor. Bana olanlara üzülüyorsun. " Dedi Emre.

Bilmeme rağmen sordum. "Sana neden üzüleyim ki?"

Emre sustu, konuşmadı. Yüzü her saniye daha da beyazlaşıyordu. Şimdi adeta kâğıt gibiydi. Soluk, beyaz ve cansız... "Emre!" diye bağırdım bana cevap vermesi için. Denizin dalgası kayalara çarpıp altımızdaki zemini sarstı. Kötü bir şey olacağının bilincinde olan zihnim içgüdüsel olarak beni banktan kalkmaya zorladı. Aynı iç güdüyle Emre'ye de kalkması için bağırdım. "Kalk ordan Emre!" O ise hiç kıpırdamıyordu. Canlılığını yitirmiş gözleri gözlerimi buldu. Üzgündü. Pişmandı. Zemin ikiye ayrılırken dalgalar birden Emre'yi yuttu ve geride hiçbir şey bırakmadı. Onun sesini duydum en son. "Özür dilerim."

Geri geri yürürken olayın şokuyla dengemi sağlayamadım, ayaklarım birbirine takıldı ve yere düştüm. Ellerim soğuk karı kavrarken cılız bir sesle "Emre?" diye sordum. Ses yoktu. Gitmişti. Ve az önce ilk tanıştığımız yer, bu bank, parçalara ayrılmıştı. Sonsuza kadar.

Dalgalar o kadar güçlü vuruyordu ki kayalara, zemin ikiye ayrılmış ve derin çatlakları yürüyüş yolunun iç tarafına kadar ilerlemişti. Gözlerimden yaşlar akarken bakışlarım sağıma kaydı. Asfaltında çökükler oluşup binaları, arabaları içine çeken korkutucu şehre ve ardından bizim eğlenceli zaman geçirdiğimiz bisiklet yolumuza baktım. Bir keresinde Emre'yle birlikte bisiklete binerken yolda yavru kedi görüp onu kurtarmak için kendini yolun ortasına atışını hatırladım. Ağlamalarım arasında iç çekercesine güldüm. O yavru kediyi sahiplenmişti sonrasında.

ATEŞ ÇİÇEĞİ 1 (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin