~APOLLON~ (28)

201 47 77
                                    

Bölüm için müzik önerisi: Billie Eilish ft. Khalid - Lovely

~APOLLON~ (28)

"İnsanlar yağmur olsaydı, diye düşündüm; ben serpinti olurdum, o ise kasırga..."

(John Green/Alaska'nın Peşinde)

***

# Defne

Bacaklarımda hissettiğim yumuşak çimler gıdıklanmama neden oluyordu. Havaya hoş yasemin ve lavanta kokuları karışmıştı. Burnumu havaya doğru kaldırıp kokuyu içime çektim. Rüzgâr elbisemin açık bıraktığı omuzlarımı öpüyor, bacaklarımı ve kollarımı okşuyordu. Saçlarımı karıştırmaktansa onlarla oynuyor, eğlenirken havada taklalar atıyordu. Kulağa bir ezgi gibi gelen ırmağın şırıltısı rüzgârın hoş kahkahalarına karışmış, bana bir senfoni oluşturmuştu. Güneş sayesinde inci gibi parlayan ırmağın kenarındaki yemyeşil çimlerin üzerindeydim. Her şey gerçek olamayacak kadar kusursuzdu.

Irmaktan yansıyan güneş ışıkları gözlerimi almıştı. Beni kendine çeken bu parlaklığa istemsizce odaklanmıştım. Güneşin iç ısıtan huzuru ırmağı daha da izlenilesi kılmıştı. Yavaşça eğilip elimi suya değdirirken suyun ılıklığı çok hoşuma gitmişti. Suya doğru eğildiğimde kendi yansımamı görüp irkildim bir an.

Üzerimde omuzlarımı açıkta bırakan ve askıları koluma düşürülmüş uzun beyaz bir elbise vardı. Elbise ince, yumuşak kumaştan yapılmıştı. Göğüs kısımlarım deniz kabukları ve parlak deniz taşlarıyla süslenmişti. Göğsümün hemen altı, altın bir halkayla daraltılmıştı. Daraltılan kumaş, altın halkanın hemen sonrasında genişleyerek dizlerime dökülüyordu. Dirsek kısmımdan el bileğime ve diz kapağımdan ayak bileğime doğru yeşil sarmaşıklarla doğal bileklik görüntüsü verilmişti. Ayaklarım çıplaktı. Koyu renk saçlarım dağınık bir topuzla toplanmış, üzerine beyaz çiçeklerle yapılan bir taç konulmuştu. Güneşte karamel renginde parlıyordu.

Mitolojideki su perilerine benziyordum.

Güneş sayesinde ısınan bedenim, mayışmıştı. Geriye doğru uzanıp kollarımı başımın altına koydum. Güneşe gülümserken gözlerimi yumup içime tüm huzuru derin bir nefesle çektim. İşte o ilahi sesi o zaman duydum. Tüm ezgilere bedel, insanın ruhunu kendisine çeken bir sesti bu. Milyonlarca notadan oluşmuş, her kelimede daha da duymak isteyebileceğim kadar güzeldi.

"Güneş'i benliğine sakla, ruhunu korusun."

Bu sesle gözlerimi açmış ve dirseklerimden destek alarak başımı kaldırmıştım. Bir erkekti. İstemsizce titredim. İçimde erkeklerden uzak durmamı fısıldayan hücrelerimi, kısa bir süre için susturdum. Güneşten kopmuş bir parça gibi parlıyordu, gözlerimin önünde. Hafif dalgalı sarı saçları ipekleri kıskandıracak kadar yumuşak, okşanılası görünüyordu.

Bakma! diye yakardı iç sesim. Uzaklaş ondan!

İç sesimi dinlemek istedim fakat o kadar muhteşem gözüküyordu ki onu izlemekten kendimi alamıyordum. İç sesim tekrar haykırdı. Gözlerine bakma! Ama çok geçti. Gözlerine bakmıştım. Okyanus mavisi, diye geçirdim içimden. O derin mavi gözler, gözlerini kırpmadan beni inceliyordu. Onu tanıyordum. Bir yerden tanıyordum. Ancak adını bir türlü hatırlayamıyordum.

İç sesim artık son bir umutla çığlık atmıştı. Sözünü tut! Erkeklere yaklaşma!

Gözlerimi karşımdaki tanrıya benzeyen adamdan kaçırıp düşünmeye başladım. Söz mü? Ne sözü?

Gözlerim yine ona kayınca aklımda bir ad belirdi. İrkilerek telaşla ayağa kalkarken adını hatırlamıştım. O... Alaz'dı. Adını düşünmemle kelimelere dökmem bir oldu. Sesim korkmuş birinin sesi gibi titremişti.

ATEŞ ÇİÇEĞİ 1 (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin