Omzuna uzanan eli fark eden kadın geriye doğru yavaşça döndü. “ Buyurun efendim kime bakmıştınız?”. Semih başı aşağı eğik bir şekilde cevap verdi “ Özür dilerim sizi birine benzettim. Gerçekten kusuruma bakmayın.”
Hayal kırıklığı ile yeniden durağa geçti. Çok geçmeden aynı kadın yanına gelerek “ Nereye gideceksiniz?” diye merakla sordu. Semih çaresizliğini belli etmek istemese de gidecek yeri olmadığını söylemekten başka çaresi yoktu. Kadın Semih’in cevap vermesini beklemeyerek konuşmasına devam etti. “ Kalacak bir yeriniz yoksa sizin için bir otel ayarlayabilirim.” Semih duydukları karşısında çok mahcup olmuştu. Ne kadar geri çevirmek iste de, kadının merhameti Semih’e kalacak bir ev gibi olmuştu. Beraber aynı otobüse bindiler. Semih hala olan bitene anlam veremiyordu. Bu kadını nasıl olur da Sevda’ya benzetebilirdi ki? Bakışlarını kadının üzerinden ayırmayarak hafif göz çevresinde bulunan kırışıklıkları seyretti. Sanki Sevda da yaşlansa aynı bu kadın gibi olurdu. Kadının saçları ilk olduğu gibi genç, zarafeti hala üzerindeydi. Daha sonra otobüsün camından dışarı bakarak ailesine olanları, öz annesini tanımadan acımasız bir kadına anne demesini, babasının kollarında vefat etmesini, çocukluk aşkının bir kar tanesi gibi ellerinden kayıp başkasının koynunda erimesini aklına getirdi. Sonra o uçurumu düşledi. Ölüme ramak kala kendisine uzanan zarif eli... Gözlerine baktığında içine düştüğü cenneti hayal etti Semih. Kafasında yüreğine kör düğüm gibi dolanmış sorular... Acaba Sevda neredeydi, şu anda kiminleydi? Aradan 7 yıl geçmişti. Tabi ki de Sevda ona karşı hiç bir şey hissetmemişti. Sırf kendisini kurtardığı için nasıl olur da sevdiğini düşünürdü ki? Anlam vermiyordu... Tek bildiği 7 yıl boyunca ipsiz bir uçurtmanın hayalini kurmuş, dipsiz kuyulara düşmüştü. Ya bu kuyudan çıkamayıp orada boğulacak ya da Sevda tekrar ona düşmeden evvel elini uzatacaktı.
Kadın ineceğini söyleyerek şoförden kapıyı açmasını istedi. İnmeden önce Semih’e bir kart uzattı ve kocası olduğunu, ararsa onunla ilgileneceğini söyledi. Otobüsten aşağı indiğinde Semih böyle iyilik yapan bir kadının yüzünü unutmamak için tekrar ona bakmak istedi. Bu sefer bakışlarını camdan dışarı attığında kadının Sevda ile konuştuğunu gördü. Gördüklerine inanamadı. Kalbi heyecanla atmaya başladı. Öylesine hareketsiz kalakalmıştı. “Sevda...” dedi yüreğinin acıyan sesiyle. “ Seni de kaybetmeyeceğim Sevda... ”
Sevda’yı kazanmamış olsa da kimsesi olmadığı için ona sarılmıştı. Belki o sadece hayalden ibaret olacaktı ama yüreği hayalde olsa yaşamak için bir insana tutunacaktı.
Yanında oturan adam dik, dik Semih’in yüzüne bakıyordu. Ancak Semih şu anda otobüste değil Sevdayı gördüğü yerde kalmıştı. Aniden ayağa kalktı. “ Şoför bey lütfen durun, ben az önceki durakta inecektim! ”. Adam umursamayarak gaza basmaya devam etti. Semih bağırdı “ Sana dur diyorum be adam ne laftan anlamazsın!” Otobüsün içi o anda sessizleşmişti. Bu sefer sadece yanında ki adam değil herkes Semih’in yüzüne bakıyordu. Semih’in bağırmasıyla şoför de sinirlenmişti. Otobüste herkes nefeslerini tutmuş olanları izliyordu. Şoför bağırarak “ Kardeşim madem orada inecektin dalıp gitmeseydin bu benim sorunum mu?” dedi. Semih yanında ki adamı iteleyerek şoförün yanına doğru sert adımlarla yürüdü. “ Aç lan kapıyı!” Semih’in gözlerinde ki ciddiyeti fark eden şoför otobüsü müsait bir yerde aniden durdurdu. Ağzını tek kelime bile açmayarak kapıyı açtı. Semih az önceki durağa doğru koşmaya başladı. Otobüsün içindekilerin arkasından “ A ne biçim adam böyle...” diye konuşmalarına aldırış etmeyerek küçük bir çocuğun annesine olan müştakı gibi koştu Sevda ‘ya doğru. Alıp verdiği nefesler birbirlerine zincirlenmiş gibi sürekliydi. Soluk soluğa koştu Semih. Tam Sevda’ya yaklaşmıştı ki Sevda’nın o kadınla bir arabaya binerek uzaklaştığını gördü. Dizleri dertlerinden oluşmuş okyanusu kaldıramayarak yere çöktü. Ardından sağanak yağmur gibi göz yaşları damladı o sert yüz hatlarından kaldırımlara. Arkasından bağırdı. “ Sevda ne olur bırakma beni! Ben yine uçurumdan düşmekteyim ne olur tut elimi, bırakma Sevda!”
Şimdi başı da dizlerine kapanmış tamamen bitkin bir hale düşmüştü.
Babasının ölümüyle, acımasız üvey annesinin zalimliğiyle, çocukluk aşkını başkasının kollarında kaybetmenin eşiğinde umutsuzluğun ve çaresizliğin adıydı Semih’in hikayesi. Sessiz sokağın kaldırımları öpmekteydi sadece Semih’in yüzünü. Sırılsıklam, gözyaşlarıyla yavaşça ayağa kalktı. Gözleri kendisiyle beraber yere düşmüş olan kadının verdiği karta ilişti. Gözyaşlarını silerek kağıdı eline aldı. Kalacak bir yeri olmadığı için değil, yaşayacak bir umut kaynağı kalmamasından korktuğu için arayacaktı o numarayı. Belki bir şekilde umudunu kaybetmeyerek son çırpınışlarıyla ulaşacaktı Sevda’ya. Ya da sonsuza dek artık Semih olmayacaktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen de Ö(z)lüyor musun?
RomanceYanan bir odunun ateşi tekrar geri sönemez, Asla aynı yağmur damlası aynı yere inemez, Dert dertsizle giderilmez. Korku kaçtıkların kadardır. Cesaret yüzleştiklerin. Vicdan karakterin. Hayatı yaşadığın kadar mısın? Yoksa acısı kadar mı? Tebes...