Herkes Öğreniyor

25 14 9
                                    

Saatlere hiç umursamayarak sabahın geç vakitlerine kadar yazmaya devam etmişti. Babasının acımasız bir insan olmasından annesini kaybetmesine kadar her derdini boş sayfalara aktarmıştı. Kimi zaman gözyaşlarını mürekkep etmiş, kimi zamansa hayallere dalıp gitmişti. Arif babası uyandırmak için salondan seslendi. “Ömer, oğlum yemek yiyoruz, hadi gel.” Kısa bir süre bekleyişin ardından Ömer’in hala uyanmamış olması onu tedirginleştirdi. Küçük kız kardeşi Zeynep’i onun bu dünyada kalan tek parçasıydı ve Arif babası bunu yüreğinde doğuştan var  gibi olan baba sevgisiyle hissediyordu. Sabredemeyerek ayağa kalktı ve hafif adımlarla Ömer’in odasına doğru yürüdü. Kapıyı araladığında Ömer’in yüzü ellerine yaslanmış, dudakları büzüşmüş, eli masanın bir yanından sarkmış ve kalem tutuyordu. Yazmış olduklarını merak ederek eline defteri aldı ve sayfa, sayfa okumaya başladı. Okudukça kendini farklı duygular kaplamıştı. Göz yaşlarına engel olamamış, kendini hayatın acımasızlığında bulmuştu. O sıra Ömer uyandı ve babasının omzuna elini attı. “Baba iyi misin?” Arif amca tebessüm etti. “ Oğlum bunları gerçekten sen mi yazdın?” Ömer başını aşağı eğerek “ Evet baba, ancak yazarsam içimdekilerin sadece sayfalarda kalıp silineceğini düşündüm. Arif amca Ömer’le gurur duyuyordu. Defteri masanın üstüne koyarak beraber kahvaltılarını yaptılar. Ömer hiç vakit kaybetmeden kardeşini aramak için evden çıktı Arif amca ise Ömer’in yazdıklarını  kitap haline getirmek için arkadaşından rica etti ve bir, bir yazdıkları bilgisayara geçirildi.
Ömer sokak, sokak kardeşini arıyordu. Kendini yaşamış olduğu acılarla çok güçlü hissediyordu. Acısı onu olgunlaştırmıştı. Daha 20 yaşında kırklı yaşlara sahip bir adamın olgunluğuna sahipti. Bu acımasız hayatın elinden kardeşini çekip kurtaracaktı.
Onu aramaya devam ederken iş yerine gelen tanıdığı bir müşterisiyle karşılaştı. Adam Ömer’i çok severdi. Her iş yerine gelmesinde Ömer’in ustasına “ Ne kadar beyefendi, sanki büyümüşte küçülmüş” derdi. Muhabbetin en sıcak noktasında adam Ömer’in küçük kız kardeşini sordu. O sıra sokağın karşısından Ömer’e doğru bir ses yankılandı. Öylesine narin bir ses... Duyduğunda yüreğini aydınlatan ses... Onun tek parçası olan kardeşinin sesi... Kardeşine doğru hızla koştu. “ Zeynep’im... Kardeşim...” Zeynep adamın elinden kurtularak yolun karşısına geçmeye çalıştı. Ancak yine hayatın acımasızlığı eksilmiyordu. Yine umutları enkaza uğramıştı. Yol üzerinde giden araç hızla Zeynep’e çarptı ve Zeynep sert bir şekilde yere serildi. Zeynep’in elinden tutan adam korkuyla olanları izliyordu. Ömer Can havliyle  koşarak Zeynep’e sarıldı. “Kardeşim... Canım kardeşim... İyi misin, aç gözlerini kurban olduğum.” Ömer’in müşterisi adamın kaçmasına izin vermeyerek peşine düştü ve sokağın bitiş noktasında yolunu kesti. Öfkesiyle paramparça bir hale bürünmüş olan Ömer arabayı süren adama haykırdı. Küçük Zeynep arabaya bindirildi ve Ömer koşarak kardeşini kaçıran adama sert bir yumruk indirdi. Adam daha bıyık altından kötü kötü gülüşlerini saçmaya devam ediyordu. “Neden kaçırdın kardeşimi, Sen kimsin?” adam o patavatsız halini bozmayarak “ Sen de aynı baban gibisin” dedi. Duyduklarına anlam veremeyen Ömer daha bir öfkelendi ve yumruğunu tekrar havaya kaldırdı. Ancak bu sefer vuramadı. Sakallarına ak düşmüş lüks giyimli bir adam elini tuttu. Ömer’in öfkesi bu sefer de bu adama karşıydı. “sizler kimsiniz? Kardeşimi neden kaçırdınız?”. Adam Ömer’i sıkıca sararak oradan uzaklaştırdı. “Seninle sonra konuşacağız zafer! Biz seni bu şehirden kovmuştuk demek intikamla buralara kadar tekrar geldin. Bunun hesabını vereceksin!” Ömer kendisini saran adamla Zaferin aralarında bir kavga olduğunu anlamıştı. Adam kanayan burnuyla Ömer’e doğru bağırdı. “Zeynep senin öz kardeşin değil!”...

Sen de Ö(z)lüyor musun? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin