Göz yaşları damla damla süzülüyordu yanaklarından. Ömer’in aklı allak bullak olmuştu. Öfkesi içi içine sığmıyordu. Kardeşini hızla hastaneye götüren aracı takip ediyorlardı. Yaşadığı olaylara anlam verememiş, duydukları kalbine mıh gibi saplanmıştı. Hastaneye vardıklarında doktorlar hızla Zeynep’i kuşattılar. Zeynep’in başındaki yara sanki Ömer’in gönlündeki yaraydı. Bugüne dek hayatına kim varsa tek, tek kaybetmişti. Annesinin katili zalim bir baba, trafik kazası geçiren Zeynep... Üstelik adamın sözlerine göre öz kardeşi olmayan Zeynep...
Zafer’in yanından onu çekip alarak hastaneye getiren adam Ömer’in yanına yaklaştı ve “Biliyorum, yaşadıkların senin için çok zor evladım ama sen yaşadıklarınla güçlenmiş bir insansın bugün her şeyi öğreneceksin,” dedi.
Ömer tanımadığı bir adamın sözlerini dinlemek istemiyordu. Öfkeli bir şekilde ayağa kalkarak adamı itti. “Senin yardımını falan istemiyorum! Ben kardeşime bakarım. Her kim ne derse desin, Zeynep benim kardeşim.”
Adam Ömer’in öfkesini gördükçe direniyor, söyleyeceği şeylerin çok zor olduğunu biliyordu. Kendisine ardını dönen Ömer’e ağlayarak cevap verdi. “Ben senin gerçek annenin babasıyım!”
Ömer adamın sözlerini işitir işitmez yakasına yapıştı. “Benim annem öldü!”
Ve adam ekledi. “... O senin gerçek annen değil, senin annenin ismi Sevda, o Zeynep’in annesi.”
Ömer o an paramparça olmuştu. Kendisi yıllarca başka bir kadına anne demişti ve annesi ona hep iyi bakmış, baş ucundan ayırmamış, Semih’in öfkesine karşı kalkan olmuştu.
Duyduklarına inanamadı. Nefesi tutuldu. Yutkundu.
“Peki senin adın ne?”
“ Melih, Sevda’nın babası Melih GÜRSOY”
Ömer Melih dedesinin anlattığı her şeyi harfi harfine dinledi. Sözler acılarla doluydu. Her duyduğu kelimede babasını bu hale hayatın getirdiğini anladı. O an acısıyla Zeynep’i bekleyemedi. Koşarak hapishanenin yolunu tuttu. Babası hep geçmişi yüzüne böyle olmuştu. Tek ihtiyacı teselliydi. Ömer bunu yapamamıştı. Onca acısıyla babasının yanında olamamıştı.
Hapishaneye vardığında babası yoktu. Polisler Sevda adında bir kadının gelip onu götürdüğünü söyledi.
Şimdi ortada üç tane kayıp vardı. Gerçek annesi, babası ve Zeynep...
Tekrar umutsuzca hastaneye döndü. Onu hastanenin kapısında Arif babası karşıladı. “Zeynep’in kaza geçirdiğini duyduk evladım iyi mi?” Ömer aldırış etmeden yoluna devam etti.
Arif amca arkasından yüreğinin sesiyle seslendi. Tıpkı bir baba gibi...
“ Neyin var oğlum? Sen iyi değilsin.”
Ömer ardını döndü ve koşarak sarıldı Arif babasına. O gün içerisinde başından geçen tüm olayları anlattı. Babasının gerçekte öyle biri olmadığını, çok acı bir hayatı olduğunu, acılarının onu acımasızlaştırdığını ve gerçek annesini....
Arif amca Ömer’e henüz yeni bağlanmıştı. Onu kaybetmek istemiyordu. Gerçek oğluydu sanki onun. Ancak Ömer’in gerçek ailesine dönme yolu çoktan gözükmüştü.
Yine her zaman yaptığını yaptı. Bir baba yüreğiyle oğluna, yani oğlu bildiğine sarılarak onu teselli etti.
Doktorlar Zeynep’in durumunu Ömer’e bildirdiler. İyileşmesi için yüksek miktarda para gerekiyordu. Melih dedesi vermek istedi ama Ömer kabul etmedi. Öfkeyle “ Sen madem bugüne kadar vardın o zaman bizi hiç açıkta bırakmasaydın da dedemiz olduğunu hatırlasaydın!” dedi.
Hava çoktan kararmıştı. Bir elinde kalemi, bir elinde defteri... O gün tüm yaşadıklarını teker teker not aldı. Kardeşini imkanları olmadığı için hastanede bırakmak zorunda kalmışlardı.
Kafasını dinlemek için sahile, deniz sesini dinlemeye indi.
Dalgaların eşliğinde yanmış yüreğiyle maniler, türküler söylerken uzaktan onu dinleyen birisi vardı.
Derya...
Derya Ömer’e git dedikten sonra içi içine sığmamış ve onu takip etmişti. O kadar acısına rağmen hala ayakta duran Ömer’i gördükçe ona daha çok aşık olmuştu.
Ve şimdi yüreğine işleyen ise Ömer’in o yanık sesiydi.
Adımlarını Ömer’e doğru attı. Ömer ise Derya’dan habersiz tekrar eve dönmek için yola koyulmuştu.
Derya adımlarını hızlandırdı. Aşkına esir düştüğü insana koşuyordu. Ömer son anda Deryayı fark etti. Ancak Derya o günü hüzünle geçiren Ömer’e bir huzur sarmaşığı olmuş, çoktan sarılmıştı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen de Ö(z)lüyor musun?
RomanceYanan bir odunun ateşi tekrar geri sönemez, Asla aynı yağmur damlası aynı yere inemez, Dert dertsizle giderilmez. Korku kaçtıkların kadardır. Cesaret yüzleştiklerin. Vicdan karakterin. Hayatı yaşadığın kadar mısın? Yoksa acısı kadar mı? Tebes...