İşler Terse Dönüyor

45 24 2
                                    

Arabadan iner inmez şirketin büyük bir şekilde yazılmış olan altın sarısı renginde ismini gördü. Her harfi özenle yazılmış ‘Gürsoy Holding’. Bakışlarını binanın dört bir yanında gezdirdi Semih. Ağır adımlarla holdinge doğru ilerlerken ayakkabısının sesini Holdingin  özel olarak hazırlanmış zemininden yankılanırken duyabiliyordu. Kapıda bekleyen korumalar içeri girmesine engel olarak kimliğini sordu. Semih kaşlarını çattı.  Ani öfkelenmelerinde dahi kaşlarının arasında kalan damarın şişkinliği belli olabiliyordu. Pençe gibi olan elini cebine atarak cüzdanını çıkardı ve siyah takım elbiselere bürünmüş, iri yarı adamın eline kimliğini tutuşturdu. “Beni Melih bey davet etti. Kendisiyle iş görüşmemiz var. Haber ederseniz kendisi de durumu onaylayacaktır.” Birbirlerinin yüzüne bakan korumalar kısa süreli olarak duraksadılar. İçlerinden birisi kulağında istihbarat ajanları gibi takmış olduğu telsiz mikrofonundan Semih’in ismini anons geçti. Fazla vakit geçmeden Holdingin iç kapısı açılarak arkasında korumaları vaziyet almış bir şekilde Melih bey beyaz renkli İtalyan kesim  takım elbisesiyle görünür oldu. Semih’e yol vererek “ Merhabalar Semih bey, ofisinize hoş geldiniz” dedi. Giriş kapısında bulunan tüm görevliler duruma çok şaşırmışlardı. Semih, Melih beyin yaptığı davranışın tevazudan kaynaklı olduğunu düşündü. Tebessümü, yüzünden geceyi aydınlatan yıldız gibi parıldarken el sıkışmak için biraz daha yaklaştı. “ Estağfurullah efendim, o şeref size aittir” Melih bey elini Semih’in omzuna atarak girişte bulunan tüm personellerin duyabileceği bir ses tonuyla “ Semih bey bundan sonra tüm şirketin yöneticisidir. Emri emrim, sözü sözümdür. Duruma ilginizi göstermenizi aksi takdirde gereğini Semih beyin yapacağını bildirmek isterim.” dedi. Semih duyduklarına çok şaşırmıştı. Olanları anlamaya çalışır bir ifadeyle Melih beyin kulağına yaklaştı. “Ama efendim...” derken Melih bey sözünü böldü. Elini öne doğru uzatarak “ Buyurun Semih bey detayları dışarıda konuşalım ne dersiniz?” dedi. Semih mahcup ahvale bürünerek adımlarını şirket ortağıyla birlikte dışarı doğru attı. Olanları aklı almıyordu. Nasıl olur da hiç tanımadığı birine şirketi verebilirdi ki? Lüks, siyah limuzine binerek yüksek bir tepeye çıktılar. Melih bey Semih’e onu uzun zamandır izlediğini ve başından geçen tüm olayları bildiğini anlattı. Otelin sahibi olan Zafer beyi, ortak düşmanları olduğunu bildirdi. Bu güne kadar parası olsa da kendisine yiğit bir evlat gerektiğini anlattı. Babalık yapacağını ve ona sahip çıkacağını söyledi. Semih gün içerisinde yaşadıklarını aklından çıkaramayarak tekrar, tekrar hatırladı. Melih bey geçmişi açtığında aklına eski günler gelmişti. O an hayata dair her şeyden tekrar soğumuştu Semih. Eve geldiğinde Sevda onu kapıda karşılamıştı. Yüzü tebessüm ile gülen Sevda “ Hoş geldin, canım günün nasıl geçti” diye ihsan dolu emellerle boynuna sarılmıştı. Semih günü kısaca özet geçerek yorgun olduğunu ve duş alıp yatacağını söyledi. Sevda’nın o an yüzünden düşen bin parça olmuştu. 2 saat kadar uyuyan Semih’in uykusunu acımasız kabuslar bölmüştü. Sevda ilk  gün tepede  duyduğu çığlıkları duyar gibi Semih’in feryadını işitti. Hızla sarıldı ona. “Yeter!” diye bağırırken kollarıyla onu sımsıkı sarmış ağlıyordu. “Yine mi geçmişin?” Sevda’nın sorusunu duymazdan geldi Semih. “Git başımdan” diyerek battaniyesine sarıldı ve ilk günkü gibi hıçkırarak ağlamaya başladı. Tüm güzellikler bir yana, yine Semih’i geçmişi yakalamıştı ve o hüzün yılanı bu sefer boğarcasına sarılmıştı boğazına, tüm dünyasına. Sevda onu hiç yalnız bırakmadı. Her gün işe gidip aynı asık surat ile eve dönüyordu Semih. Her ne olursa olsun, işler terse dönmüşte olsa Sevda Semih’i asla yalnız koymayacak ve hep baş ucunda olacaktı.
Yine nefes nefese uyandığı sabahlardan biriydi Semih’in. Uykulu gözleriyle duvarda asılı duran saate baktı. Sevda her zamanki gibi baş ucunda prensesler gibi uyuyordu. Kabusun etkisinden kurtulmak için ayağa kalktı ve odanın içerisinde küçük voltalar attı. Hala babasının ölü bedenine sarıldığı anı hatırlayınca göz yaşlarına engel olamadı. Banyoya girerek sıcak suyu açtı ve dizleri üzerine kapanıp suyun altında kısık bir sesle birbirini takip eden cümleler kurdu “Ben bir katilim... Ben bir katilim...”
Sevda sarılmak içini sağına doğru kolunu attığında elinin boşluğa düşüp ardından yatağın örtüsüne geldiğini fark etti. Aniden doğrularak “Semih...” diye korkuyla seslendi. Semih’in son zamanlar geçmişi tekrar, tekrar hatırlaması Sevda’nın canını çok yakıyordu. Korktuğu şeylerin başına gelmemesini istiyordu. Üzerine battaniyeyi alarak ayağa kalktı ve oda, oda Semih’i aradı. “Semih... Semih...”. Ses yoktu. Sonradan fark ettiği su sesine doğru yöneldi. İyi mi, kötü mü yoklamak için kabinin kapısına vurdu. Ses yoktu. Her ne kadar seslense de Semih cevap vermiyordu. Dayanamayarak “İçeri giriyorum” dedi. Kapıyı açtığında Semih yere yığılmış baygın halde yatıyordu. Ağlayarak, ıslanmayı umursamayarak zayıf kolları ile Semih’in ağır bedenini kaldırmaya çalıştı. Zoraki yatak odasına kadar taşıyarak üstünü giydirdi. Kolonya ile ayıltmaya çalışsa da nafileydi. Semih bir türlü uyanmıyordu. Hızla ambulansa haber verdi ve Semih’i hastaneye kaldırdılar. Verilen serumdan sonra bayılmanın etkisiyle ağırlaşmış göz kapaklarını açan Semih  sevgiyle Sevdasına baktı. Nefesini zor bir şekilde toplayarak “İyi ki varsın.” dedi. Sevda Semih’in elini hastanede hiç bırakmadı. Kendine geldikten sonra arabaya binerek evlerine döndüler. Üç gün önce Semih’in anlattığı iş ortağını merak eden Sevda Semih’in omzuna yatarak “Sana şirketin yönetimini veren adamın adı Melih miydi?” dedi. Göz kapaklarıyla Sevda’nın sorusunu onaylayan Semih sağı üzerine yatarak sol koluyla Sevda’ya sarıldı. Sevda Semih’in onaylamasının hemen ardından oturur pozisyonuna geçerek avuç içleriyle yüzünü ve gözlerini ovuşturmaya başladı. Semih Sevda’nın telaşlı halini görünce içine bir korku düştü.
-Ne oldu, neden böylesin canım?
- Ya o benim gerçek babamsa?
- Hayır bunun olması imkansız. Hem öyle olmuş olsa bile adam beni neden şirketin yöneticisi yapsın ki?
- Bilmiyorum canım ya, benim de bir an kafam karıştı.
Konuşmaların ardından geceye gözlerini akıllarında bırakmış oldukları soru ve kabuslarla kapadılar.
Semih geçmişin izinde tutuklu kalmış, Sevda ise babasının tekrar döndüğü hayaline kapılarak huzursuzluk elbisesine bürünmüştü.
Semih olayları her ne kadar atlatmış olsa da kendini bir baba katili olduğu için asla affetmeyecekti. Onu bu saf karanlığa sevdikleri itmişti. O ise bu acısıyla Sevdasını incitmekten korkuyordu.
Sevda babasından ayrı bir çocukluk geçirmiş olsa da içinde babasına dair hep bir özlem vardı. Öfkeyle de olsa hala çok seviyordu onu ama bunu hep içinde saklamıştı. İçinden bir ses babasının hep doğruyu yaptığını söylemişti ona çünkü o babasının sevgisiyle büyümüştü ta ki kaybedene kadar.
Belki içindekileri Semih’e kabuslarından dolayı bugün anlatmayacaktı ama elbet herkese babasının iyi biri olduğunu söyleyecekti.
İşte o güne kadar içinde kahraman olarak büyüttüğü babası insanların dilinde hep bir zalim olarak kalacaktı.


Sen de Ö(z)lüyor musun? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin